BasKet

BasKet’i görmeden önce not tutmayla pek ilgim yoktu. Ne de olsa aradığım her bilgiye arama motorları ve çevremdeki insanlar sayesinde ulaşabiliyordum. En kötü ihtimalle boş bir metin dosyası oluşturup içine notları yazıp kaydediyordum. Sonra bir iki sitede BasKet kullandığını ve çok beğendiğini yazan insanlar gördüm ve bir tadına bakayım dedim. İyi ki de demişim, artık BasKet keyfini doyasıya yaşıyorum.

Kaydetmeye son

BasKet’in ana penceresine baktığınızda hiç kaydetme düğmesi göremezsiniz, çünkü yazdığınız not anında kaydedilir. Bir notu kopyalayıp yapıştırmanız da genelde gereksizdir. Basket penceresinin üzerine farenizle sürükleyip bıraktığınız hemen hemen her şey (yazılar, resimler, site adresleri, program kısayolları…) anında kayıt edilecektir.

Her zaman elinizin altında

Basket’in kapatma düğmesine bastığınızda kapanmak yerine sistem çekmecesine (ekranda saatin bulunduğu alan) yerleşecektir. İstediğiniz zaman buraya bir kez tıklayarak basket penceresini geri getirebilir ve gizleyebilirsiniz. Pardus’u kapatırken BasKet’i açık bıraktıysanız bir sonraki açılışta yine buradan erişebilirsiniz.

Notlarınızı etiketlendirin

Notlar, ileride ihtiyaç duyacağımız bilgileri tutmaktan başka amaçlarla da kullanılabilir. Örneğin eklediğiniz not yapılacak bir işi belirtiyor diyelim. Bu durumda ilgili not seçili durumdayken “etiketler” menüsünden “yapılacak iş”i seçmeniz halinde notun yanına işin durumunu gösteren boş bir kutucuk eklenecektir. İlgili işiniz bittikten sonra bu kutucuğu tıklayarak işi bitmiş olarak işaretleyebilirsiniz. Bunun dışında etiketler menüsünde görebileceğiniz gibi işin önemini, ne kadarının bittiğini vb. bilgileri göstermek için de etiketler kullanabilirsiniz.

BasKet ile notlarınız güvende

Notlarınızın güvenliğini de kolayca sağlayabilirsiniz. Önemli bilgiler taşıyan notlarınızın bulunduğu sepeti sağ tıklayıp “parola…”ya basın ve başkalarının parolayı bilmeden bu nota erişmesini engelleyin. Ayrıca aynı pencere üzerinden özel/açık anahtarınızı kullanarak not sepetinizi şifrelemeniz de mümkün.

Paylaşmak güzeldir

Notlarınızı kolayca paylaşabilirsiniz. Dosya menüsünden “dışa aktar”ı kullanarak bir sepeti .basket türünde dosya olarak aktarıp arkadaşınıza verebilirsiniz. Arkadaşınızda BasKet yoksa HTML sayfası olarak da aktarabilirsiniz. Belki de en seveceğiniz paylaşım yöntemi de notu fareyle sürükleyip istediğiniz yere bırakmak olacaktır. Bir notu masaüstünüze sürükleyip burada dosya olarak kaydedebilir, Kopete’de görüştüğünüz arkadaşınızın üzerine sürükleyip ona mesaj olarak gönderebilirsiniz.

Sepet dolusu not tutanlar için

BasKet’i ilk açtığınızda sol tarafta duran ve ayarlardan yerini değiştirebildiğiniz “sepetler” bölümü, notlarınızın derli toplu bir biçimde kalmasını sağlıyor. Yeni bir sepet oluşturmak için araç çubuğundaki ilk düğmeyi kullanın. Farklı konulardaki notlarınızı farklı sepetlerde tutmak, aradığınız notu bulmanızı kolaylaştıracaktır. Sepetleri birbirinden kolayca ayırt edebilmek için her sepete farklı bir simge atayabilir, sepetlerin arka plan renklerini veya duvar kağıtlarını birbirinden farklı yapabilirsiniz.

Tuttuğunuz notlar çoğaldıkça bunların içinde arama yapmak isteyeceksiniz. Süzgeci kullanarak o an seçili olan sepetin içinde veya süzgecin en sağındaki büyüteç simgeli düğmeye tıklayarak tüm sepetlerin içinde arama yapabilirsiniz.

Diğer uygulamalarla uyum

BasKet, diğer uygulamalarınızla da uyum içinde çalışır. Herhangi bir not tutucusunda tuttuğunuz notları “Sepet” menüsünden “Ekle” bölümünü kullanarak BasKet içine aktarabilirsiniz. KDE’nin kişisel bilgi yöneticisi olan Kontact içinden de notlarınıza erişebilirsiniz. Bunun için BasKet kapalıyken Kontact’ı açın ve “Ayarlar” menüsünden “Kontact’ı Yapılandır”a basın. Burada “Bileşenleri Seçin”e basarak BasKet’i işaretleyin. Tuttuğunuz notları masaüstüne de taşıyabilirsiniz. Bunun için Programlar>Yardımcı Programlar>Masaüstü>SuperKaramba’yı açın ve buradaki “Yeni Tema” düğmesine basarak “DesktopBasket”i seçin ve kurun. Bunu masaüstüne eklediğinizde sizden bir etiket seçmenizi isteyecek ve o etikete sahip notlarınızı masaüstünde gösterecektir.

 

Kötü bir haber

BasKet’in kendi sitesinden de görebileceğiniz gibi burada anlatılanların üzerine eklenmesi planlanan daha bir çok özellik bulunuyor. BasKet’in geliştiricisi Sébastien Laoût, Haziran ayının başında işlerinden dolayı artık BasKet ile uğraşamayacağını ve yeni geliştiriciler aradığını duyurdu. Duyuruda eğer yeni geliştiriciler ilgilenmezse projenin duracağını ve KDE4’e giremeyeceğini de belirtti. Eğer C++ dilini biliyorsanız bu proje kendinizi göstermek için bu güzel bir fırsattır, kaçırmayın derim.

Ve sonuç…

Sonuç olarak BasKet, sık sık unuttuğunuz bilgileri bir düzen içinde saklayarak ihtiyacınız olduğunda bunlara kolayca erişmenizi sağlayan, eşi benzeri zor bulunan bir özgür yazılımdır. Güle güle kullanın…

X-Moto Oyunu

Sıcak bir akşam üstü… Okulda finallerin stresi ile boğuşmaktan sıkılmış bir halde eve geliyorum. Amaçsızca bilgisayarın başında otururken xMoto gözüme çarpıyor. Pardus ile kurulu halde gelen bu oyunu denemeye karar veriyorum…

(…)

Ertesi sabah… Parmak ağrıları içinde kanlı gözlerle hala bilgisayarın başındayım. Biri bana yardım etsin…

Yaşasın E.T. oldum

Küçüklükten beri hep bisikletle uçma hayali kurmuştum. Bunun en büyük nedeni de herhalde zihinlerde yer eden film E.T. olmuştur. Gerçi benim hiç E.T. ile tanışıklığım olmadı ama bu arzumu artık tatmin ettiğim bir oyun var: xMoto.

xMoto zamana karşı oynadığınız bir platform oyunu. Amacınız motorunuzla atlayıp zıplayarak çeşitli yerlere bırakılmış tüm kırmızı elmaları toplamak. Düşmanlarınız ise sizi motorunuzdan düşürmek amacı ile sinsice bekleyen engebeler, uçurumlar, tepeler.

Oyundaki karakterimiz -ki kendisinin bir adı yok- kross motorunun üstünde engebeleri aşarken çok cesaretli görünse bile yardımınıza ihtiyaç duyuyor. Bu yardımı sağlamanız aslında bazen saçlarınızı yolduracak kadar zor bazen güle oynaya yapacağınız kadar kolay. Fakat öncelikle oyunun menülerini inceleyelim.

Sade güzeldir

xMoto’yu çalıştırdığınız an karşınıza son derece temiz düzenli ve oyuncunun yapmak istediği işlemi rahatça yapabileceği bir menü karşılıyor bizleri. Arkaplanı, sevgili dostunuz motorunuzun lastiği oluştururken, aksiyon sadece bir fare tıklaması kadar uzakta. Ayrıca menüden oyun ayarlarına, daha önce başarılı olduğunuz bölümlerin tekrarına, yardım dosyasına ve profil bilginize ulaşmak mümkün.

Aksiyonu sona bırakıp öncelikle profil bölümünü inceleyelim. Player kısmından, oyuncu bilgilerinizi girerek kendinize özel bir profil oluşmasını sağlayabilirsiniz. Hemen ekranın sağında yer alan stats butonuna basarak da, bu güne kadar toplam oynama sürenizi, kaç kez başarılı olduğunuzu, kaç bölüm geçtiğinizi görebilirsiniz.

Ayarlar bölümüne bakacak olursak, bizi bu oyundan beklenmeyecek kadar detaylı ayarlar bekliyor. Genel ayarlarda, ölüm animasyonun istenirse kapatılabilmesi, oyunu oynayacak küçük oyuncuların etkilenmemesi için iyi düşünülmüş. Grafik ve sesler, çözünürlük, detay, kalite gibi belirli kıstaslar detaylı bir şekilde ayarlanabilir. Bu da oyuncuya sistemine göre kalite/performans oranı kurmasını sağlıyor.

Oyunun bir diğer güzel özelliği ise tekrar fonksiyonuna sahip olması. Geçtiğiniz bölümlerde ki derece ve oynamanız hafızada tutuluyor. Aynı bölümü tekrar oynadığınızda hayaletinizle yarışma ve böylece kendinizi geliştirip geliştirmediğiniz konusunda fikir sahibi olma şansına sahip oluyorsunuz.

Eller gaz kelebeğinde…

Sıra geldi oyunun oynanışına. Öncelikle oyunu tamamen bitirmeniz uzun zamanınızı alacak. Çünkü, hem kullanışlı bir bölüm yaratıcısına sahip olması hem de hali hazırda yüzlerce bölüm olması oyunu sıkılmadan oynamanızı sağlıyor.

Bölüm seçim ekranından istediğiniz bölümü seçerek oynayabilmeniz, bir bölümde takılıp kalmanız durumunda oyundan kopmanızı engellediği için gayet güzel bir özellik olarak karşımıza çıkıyor. Özel bölümler de programlanabiliyor oyunda, buna bağlı olarak inanılmaz akrobatik hareketler yapmanız mümkün.

Yeni bölümlerin varlığı ekranın sağ üst köşesinde kaçırmanızın imkansız olduğu bir uyarı ile sizi bildiriliyor. Siz de, eğer elinizde olan bölümlerden sıkıldıysanız bu bölümleri indirip oynayabiliyorsunuz. Yeni bölümlerin de kotalı internet kullanıcılarını sevindirecek kadar küçük boyutlarda olduğunu söyleyelim. Tüm ayarları yaptık, bölümü seçtik ve işte şimdi sıra işin zevkli kısmına geldi.

3… 2… 1…

Öncelikle oyunun grafik özelliklerinden bahsedelim. Paket boyutunun küçük olması zaten baştan bize grafiksel açıdan büyük umutlar beslemememizi anlatıyordu. Grafikler arka planda kahve -yer altında oynadığınız bölümlerde- ya da mavi rengin tonlamasından oluşuyor. Zemin ise genelde aynı dokunun tekrarlanarak üretilmesinden oluşmuş toprak tepelerden ve onun hemen üstünde yer alan ince bir yeşil dokudan meydana gelmiş. Bu tekdüze dünyaya, aralara konulan ağaçlarla renk katılmış. Fakat özellikle motorun ve kahramanımızın detaylarına dikkat edilmiş ve göze hoş gelen bir karakter oluşturulmuş.

Sesler ise birkaç saatlik oyundan sonra baymaya başlayacak olan bir müzikten ve pır pır pır tonunda çalışan motor sesinden oluşuyor. Söylemekte fayda var, oyunun asıl vurucu yani grafikleri ve seslerinden öte atmosferi.

Oyun klavyede yer alan ok tuşları ve boşluk tuşu ile oynanıyor. Ok tuşları ile hızınızı ve motorunuzun öne arkaya eğimini ayarlarken boşluk tuşu ile gittiğiniz yönü değiştirebiliyorsunuz. Kontroller basit olsa bile oyunun uygun yazılmış fizik motoru sayesinde kontrollerden bir an bile elinizi çekemiyorsunuz.

Oyunda amacın elma toplamak olduğunu söylemiştik. Bunu yapmak için engebeleri aşıp, dik patikaları çıkmalı ve uçurumlardan atlamalısınız. Motorunuz böyle anlarda, sizi üstünden atmak için herşeyi yaptığından dengenizi korumak ve özellikle arka ya da ön tekerleğiniz yerden kesildiği an hemen durumu toparlamak zorundasınız.

Oyunun fizik motoru, gerçekte mümkün olandan biraz fazla zıplamanıza ve motorunuzun biraz fazla oynamasına izin versede, işin içine asıl zevk katan bu. Taklalar atarken, uçurumlardan aşağı düşerken, heyecanı bir an bile kaybetmiyorsunuz.

Oyunda ilerledikçe daha da zorlaşan ve sizi uğraştıran bölümler sizi bekliyor. Aslında oyun atmosferine kendizi kaptırınca aynı bölümü 22 defa oynamak sizi pek sıkmıyor. Özellikle yorucu bir günün sonunda okuldan eve gelince, hiçbir şeyi düşünmeden sadece parmaklarımı kullanarak oynamam beni dinlendiriyor.

Ve damalı bayrak…

Grafikleri iddialı değil, sesleri çok kaliteli değil, bir hikayesi yok fakat bu oyun kendini oynatmayı çok iyi beceriyor.

ateş ve su oynamak için tıklayın

ateş ve su-2 oynamak için tıklayın

ateş ve su-3 oynamak için tıklayın

ateş ve su-4 oynamak için tıklayın

ateş ve su-5 oynamak için tıklayın

Warzone2100 Oyunu

Warzone2100 Pumpkin Studios (Pivotal Games) tarafından yapılmış gerçek zamanlı bir strateji oyunu. Oyun 2150 yılında dünyada geçiyor. Oyundaki amaç; kendi bölgelerinizi korumak, düşman bölgeleri ele geçirmek ve dünyayı ele geçirmeye çalışan güçleri engelleyip dünyayı kurtarmak.

İlk bakışta senaryosu ile fazla göz doldurmuyor gibi görünse de warzone2100 oldukça sürükleyici bir oyun. Bu tarzda klişeleşmiş Alliance ve Command & Conquer oyunlarına bir alternatif olabilir. Oyunun ücretsiz ve açık kaynak kodlu olması ise diğer benzer oyunların bir adım önüne geçmesini sağlıyor.

 

Oyunun modellemeleri göz dolduruyor. Özellikle kamera açılarını değiştirebilmek oynanabilirliği arttırmakta. Oyunun sesleri oldukça gerçekçi. Çatışma anında, eğer oyunu kulaklık ile oynuyorsanız kendinizi savaş alanında zannedebilirsiniz. Patlama efektlerinde sesi fazla açmayın. Zira işitme bozukluğu ihtimali var. Oyuna çok fazla konsantre olmayın. Belli bir süre sonra warzone2100’ün bağımlılık yapabiliyor.

Warzone2100 dünya genelinde çok fazla kişinin tercih ettiği bir oyun. Benzerleri gibi bir çok fanatiğe sahip. Fakat Warzone2100 fanatikleri önemli bir farka sahip, oyunun geliştirilmesinde de yer alıyorlar. Yani kendi yaptıkları bölümleri, harekat araçlarını ve diğer özellikleri oyuna ekliyorlar. Fanatikler tarafından eklenen özellikler yeni çıkan sürümlerde tüm kullanıcılara sunuluyor.

 

Warzone2100 çok sık güncellenen bir oyun. Sitesini takip ederseniz hemen hemen 2-3 haftada bir yeni bir sürümün çıktığını görürsünüz. Her yeni sürüm oyuna yeni özellikler ekliyor. Benzeri hiç bir oyun böyle sık güncellenmiyor. Bu özelliği de warzone2100’ü diğerlerinin bir adım ötesine taşıyor.

Warzone2100 çok oyuncu (multiplayer) desteği ile geliyor. İster internet üzerinden isterseniz yerel ağdan oynayabiliyorsunuz. Oyun geliştiricileri tam randımanlı bir oyun sunucusu (game server) özelliğini oyunun içine eklemiş. Bu sayede kendi makineniz üzerinde sunucunuzu oluşturup, arkadaşlarınız ile internet üzerinden oynayabiliyorsunuz.

 

Oyunu geliştiren ekip yeni oyuncuları da düşünerek oyuna Eğitim (Tutorial) özelliği de koymuş. Eğitim altında iki seçenek mevcut. Tutorial seçeneği ile herhangi bir düşman ile karşılaşmadan kendinizi deneyebiliyorsunuz. Fast Playseçeneğini seçerseniz size bir görev veriliyor. Bu görev düşmanlara ait olan bölgeyi ele geçirmek. Yeni oyuncuların bu bölümde kendilerini denemelerini tavsiye ediyorum.

Warzone2100’ü açtığınız da önünüze aşağıdaki gibi bir menü geliyor. “Single Player Campaign” (Tek kişilik harekat) menüsü altında bulunan “New Campaign” (Yeni harekat) seçeneği ile oyuna başlayabilirsiniz. İnternet ya da yerel ağ üzerinden oynamak istediğinizde “Multi Player Game” menüsünü kullanabilirsiniz. “Load Campaign” seçeneği ile de daha önce kaydettiğiniz bir bölümden oyuna devam edebilirsiniz.

 

İlk görevinizde çok zorlanmayacaksınız. Görevleri bitirdikçe haritalar genişleyecek ve size verilen görev sayısı artacak. Oyuna Factory (Fabrika) inşa ederek başlamalısınız. Factory ile size gereken araçları üretebiliyorsunuz. Hemen arkasından Command Center (Komuta merkezi) inşa edin ki, haritanız açılsın ve çevrede neler olup bittiğini görün. (Haritanız olmadan gözleri bağlı araç kullanan bir sürücü ile eş değerde oluyorsunuz) Bu sayede temel gereksinimleri karşılamış olursunuz.

Oil Derrick (Petrol kuyusu) inşa etmeniz ise diğer önemli bir gereksinim. Harekat sırasında gerekli olan araçları bu kuyulardan çıkaracağınız petrol ile üretiyorsunuz. Daha doğrusu petrolü satıp para kazanıyorsunuz. Research Facility (Araştırma binası) ile kullanımınıza sunulmayan araçları bulup üretebilirsiniz. Yine Power Generator (Güç jeneratörü) oyunun olmazsa olmazlarından.

 

Factory sayesinde Machinegun Viper Wheels isimli harekat araçlarını üretebilirsiniz. Oyun ilerledikçe bu araçların silah güçleri artacaktır. Yeni bölgeleri ele geçirdikçe oyunun hemen altında sol köşede olan Design (Dizayn) menüsü sayesinde yeni harekat araçları oluşturma hakkını elde ediyorsunuz. Truck ismi verilen inşa araçlarını seçerek tüm binaları inşa edebiliyorsunuz. İnşa edebileceğiniz binaları Build (İnşa) menüsü altından seçebilirsiniz.

Manufacture menüsü ile o an üretimde olan araçları, Research menüsü ile üretilmesi planlanan ve araştırma sürecinde olan araçları görebilirsiniz. Menünün ortasında bulunan Close seçeneği ile ana ekrana dönebilirsiniz.

Ekranın alt kısmının ortasında bulunan sarı çubuk mevcut paranızı grafiksel olarak, yanında bulunan rakamlar ise paranızı sayısal olarak belirtmekte. Haritada kırmızı renkli yanıp sönen noktalar düşmanlarınızın bölgelerini ya da düşmanlarınızın size o anda saldıra da bulunduğu bölgeleri gösteriyor.

Farenizin sağ tuşuna basılı tutarak ya da boşluk tuşu ile kamera açısını değiştirebiliyorsunuz. Benzer oyunlarda olmayan görüş açısı yüksekliği ise warzone2100 de mevcut.

 

Tek kişilik oyunda seçebileceğiniz 5 takım bulunuyor; yeşil takım, kırmızı takım, lacivert takım, pembe takım ve mavi takım. Takımların birbirlerine oranlara herhangi bir güç farkı bulunmuyor.

Saldırı yapmak için ya da araçlarınızı bir yere yollamak için, istediğiniz araçları fareniz ile seçin ve göndermek istediğiniz yere farenizin sol tuşu ile tıklayın. Oyunun tüm tuş kombinasyonları için Options menüsü altında bulunan Key Mappings menüsüne bakabilirsiniz. Bu alandan oyunda kullanacağınız tuş kombinasyonlarını değiştirebilirsiniz.

 

Harekat esnasında, özellikle ileride karşınıza çıkacak bölümlerde, ilk önce kendi alanınızı korumaya çok fazla önem gösterin. Oyun ilerledikçe zorlaşıyor. Kendi alanınızı tam manası ile korumaya almadan harekata giriştiğinizde, beklemediğiniz sonuçlar ile karşılaşabilirsiniz. Yeni oyuncular genelde buna dikkat etmiyor. Siz bir saldırı yaparken, size daha güçlü bir saldırı gelebileceğini asla aklınızdan çıkarmayın.

Sonuç olarak warzone2100 alanında çok iyi bir strateji oyunu. Oyunun açık kaynak kodlu olması sayesinde eğer oyun yapımından anlıyorsanız sizde oyuna katkı yapabiliyorsunuz. Oyunun sitesinden yeni özellikler ekleyebilirsiniz. Herhangi bir ücret ödemeden sahip olabileceğiniz en iyi oyunlardan bir tanesi belki de en iyisi warzone2100. Warzone2100’ü seçmek ile pişman olmayacaksınız. RTS türü oyun sevenlerin mutlaka denemesini tavsiye ediyorum.

ateş ve su oynamak için tıklayın

ateş ve su-2 oynamak için tıklayın

ateş ve su-3 oynamak için tıklayın

ateş ve su-4 oynamak için tıklayın

ateş ve su-5 oynamak için tıklayın

Filelight Oyunu

İlk bilgisayar ile karşılaşmamı hatırlıyorum. Çok sevmiştim. Prince of Persia ve Prehistoric oyunlarını 33 Mhz işlemcili bir 286’da oynuyorduk. Sabit disk’i bile yoktu. Bundan birkaç yıl sonra ilk bilgisayarımı aldım: ikinci el bir 486! Üstelik 425 MB’lık bir sabitdiski bile vardı. Beni bilgisayarla tanıştıran dayım, bu disk dolmaz demişti!

Son günlerde cep telefonuma taktığım 512 MB hafızalı, tırnağım büyüklüğünde bir RS-MMC kart ile tanıştığımda o eski günler ve ilk bilgisayarım aklıma geldi.Şimdi bilgisayarımda toplam 250 GB’ın üzerinde sabit disk alanım olsa bile sürekli yer sıkıntım var. Bir süre önce Pardus için ayırdığım 35 GB büyüklüğündeki bölümün dolmak üzere olduğunu fark ettim. 2 GB yer kalmıştı. Neredeyse tüm depoyu kurmuş olmalıyım. Fakat PiSi (Paket Yöneticisi) dışından, koddan derleyerek kuruğum program yada oyunları PiSi’de göremediğim için ne kadar yer kapladıklarını da öğrenmek zordu. Oysa böyle durumlar için yazılmış mükemmel bir program var; Filelight.

1 ve 0’ları görselleştirmek…

Filelight isimli program, sabit diskinizi tarayıp tüm klasör ve dosyaların büyüklüklerine göre bir grafik çiziyor. İç içe geçmiş silindir kesitlerini andıran bu şekiller, hem dosya büyüklüğünü hem de klasör-dosya ilişkilerini gösteriyor.

 

Filelight açıldığında, bağlanmış bölümlerin hepsini gösteriyor. Buradan tüm bölümlerin toplam büyüklüğünü, dolu kısmını ve boş kısmını görebilirsiniz. Bunların birine tıklandıktan sonra program o bölümün tamamını tarayıp dosya büyüklüklerini okuyor. Bu kısımda dikkat edin, eğer bölümünüz çok büyük ve içinde de çok dosya var ise tarama oldukça uzun sürebilir.

İsterseniz ayarlar kısmında taranmasını istemediğiniz klasörler tanımlayarak bunun önüne geçebilirsiniz. Tarama bitince diskinizin içindeki klasör hiyerarşisini, silindir kesitleri şeklinde çizdiği grafikler olarak gösteriyor. Kök dizinden başlayarak tüm dizinlerin büyüklüklerini, hem çember yayının açısı olarak hem de fare ile üzerine gelince sayı olarak gösteriyor. Bölümün genel bir haritasını gördükten sonra, fazla yer kapladığını düşündüğünüz klasörlere tıklayarak yolculuğumuza devam ediyoruz. Klasöre tıklandıktan sonra, aynı çember grafiğini sadece o klasör için çiziyor ve bu klasör içinde alt klasörler kalmayana kadar bu şekilde devam ediyor. Alt klasörler ile birlikte dosyalarda çiziliyor tabi ki. Dosyalar çizimlerde gri renk ile gösteriliyor. Dosyalara tıklayarak bunları çalıştırmak da mümkün.

Filelight, ‘neyle doldurdum ben bu bilgisayarı yine’ sorularına yanıt buluyor. Diskiniz üzerinde hızla göz gezdirmek, bir haritasını görmek için mükemmel bir araç. Sabit diskinizi görsel olarak önünüze seriyor. Herkesin en azından bir göz atmasında fayda var. İşinize yarayacağına eminim.

ateş ve su oynamak için tıklayın

ateş ve su-2 oynamak için tıklayın

ateş ve su-3 oynamak için tıklayın

ateş ve su-4 oynamak için tıklayın

ateş ve su-5 oynamak için tıklayın

qGo Oyunu

4.5×10397 ve 9.3×10567 sayıları size ne ifade ediyor bilmiyorum, ancak birkaç karşılaştırma yapmak gerekirse; fizikçilerin hesapları görünür evrendeki proton sayısının 1090 olduğuna işaret ediyor, bir googol (google değil) 10100olarak tanımlanıyor ve satranç oyununda oluşabilecek pozisyonların sayısının 1043 ve 1050 arasında olduğu tahmin ediliyor. İlk bahsettiğimiz iki sayı da karşılaştırılan sayılardan çok daha büyük. Bahsettiğimiz sayıların ilki bir Go oyununda esir etme olmaması durumunda, ikincisi ise esir etmenin dahil olduğu durumdaki olası oyun sayısını veriyor.

Go, 4000 yıllık bir oyun. Kuralları son derece kolay öğrenilir olmasına karşın –yarım saat yeterli–, ustalaşmak bir yaşam boyu sürüyor. Muhtelif kaynaklar gonun Çinli İmparator Yao (M.Ö. 2337 – 2258)’nun zeka özürlü oğlunun eğitiminde kullanmak üzere icat ettiğini yazıyor. Bir başka iddia da; Çinli generallerin harita üzerinde savaş stratejilerini taşlar vasıtasıyla kurdukları.

Go, yüzyıllardır Uzakdoğu’da oynanmasına karşın, oyunun batıda tanınması sadece 100 – 150 yıla dayanıyor.

Go ile ilgili bu girişten sonra QGO programını tanıtmaya başlayabiliriz. Go oyununu öğrenmek isteyenler için internette hem Türkçe, hem de İngilizce bir dolu kaynak olduğunu belirteyim.

QGO

Pardus depolarında Pisi vasıtasıyla kolaylıkla kurabileceğiniz QGO programıyla:

  • Bir sunucuya bağlanmak koşuluyla dünyanın dört bir tarafından aynı sunucuya bağlı kişilerle oyun oynayabilir;

  • Oyunlarınızı inceleyebilir, kaydedebilir, yorumlayabilir ya da yorumlanmasını isteyebilir.

  • Bilgisayara karşı go oynayabilirsiniz. (Her ne kadar insana karşı oynandığı zamanki zevki vermese de 😉

QGO gibi bir programın temel işlevi herhangi bir sunucuya bağlanmak için istemci görevini sürdürmektir. Bunun içinse programdan bağımsız olarak bağlanmak istediğiniz sunucuya kayıt olmalısınız. QGO’nun ön tanımlı olarak desteklediği sunucular şunlardır:

  • Aurora

  • CTN

  • CWS

  • EGF

  • IGS

  • LGS

  • NNGS

  • WING

Bunlar arasında en yaygın ve en bilineni IGS’tir.

Kaydolma işlemi ile şifreniz e-posta kutunuza ulaştıktan sonra bağlantı ayarlarınızı yapmalısınız. Bunun için (program’ın çevirisi henüz yapılmamış, sanırım Türkçe’ye çevirme işini de üstleneceğim) Settings –> Preferences seçeneği altında Go Server sekmesine geçmektir.

Bu pencerede isim ve şifre bilgilerinizi girip kaydettiğinizde artık sunucuya bağlanmaya hazır hale gelmişsiniz demektir. (Yukarıdaki pencereye dikkatle bakan okuyucuların gözünden Pardus kullanıcı isminin alındığı kaçmamıştır 😉BAŞLARKEN

Sunucuya kaydımız tamamlandıktan sonra, bağlantımızı gerçekleştirebiliriz. Bunun için Connections –> Connect seçeneğini seçebilir ya da

kutusunu kullanabilirsiniz.

Sunucuya bağlantı yapıldıktan sonra QGO’nun 4 ana penceresi karşımıza çıkar. Bunlar sırasıyla:

  • Ana Pencere

  • Oyunlar Penceresi

  • Oyuncular Penceresi

  • Kullanıcı Penceresi’dir.

SUNUCUDAKİ BİR BAŞKASI İLE OYUNA BAŞLAMAK

Sunucuda bir gerçek kişi ile oyuna başlamak için 2 yöntem bulunur. Bunlar:

  • Bir kişiye oyun teklif etmek: Oyuncular Penceresi’nde oynamak istediğiniz kişinin adının üstüne gelip çift tıkladığınızda karşınıza oyun ayarları penceresi çıkacaktır. istediğiniz zaman ve puanlama kuralları ayarlarını düzenledikten sonra Offer tuşuna tıklayıp karşınızdaki kişiye bir teklif gönderirsiniz. Karşınızdaki kişi kabul ederse oyun başlar. Sizin herhangi birine oyun teklif etmeniz oyunun başlayacağı anlamına gelmez. Karşınızdaki kişinin de bu teklifi kabul etmesi gerekir. Teklif yaptığınız kişi size kendi şartlarını gönderip, bu şartlarla oynamayı kabul ediyorum da diyebilir.

Elbette, bunun yanısıra sizinle de oyun oynamak için teklifler olabilir. Eğer oynamak istemiyor ve bu tarz tekliflerle rahatsız edilmek istemiyorsanız

bu seçeneği işaretlemiş olmalısınız. Eğer goke’niz açıksa bu oyun oynamak istediğiniz anlamına gelir. (Goke, go taşlarının konduğu kutuya verilen addır.)

  • “Ben şu şartlarda bir oyun arıyorum” anlamına gelen “Oyun Ara” seçeneğini işaretlemek: Bunun için öncelikle nasıl bir maç istediğinizi belirlemeniz gerekir. Sizden daha güçlü biri ,daha zayıf biri, herhangi biri vb.

Sonrasında ise aşağıda görülen ikona tıklayıp zaman ayarları yapılır. Eğer sizin belirttiğiniz şartlarda ve zaman ayarlarında oyun arayan biri varsa eşleşme otomatik olarak gerçekleşir ve oyun başlar.

BİLGİSAYARA KARŞI OYNAMAK İÇİN

Bilgisayara karşı oynamak için öncelikle, go oynayabilen bir program bulmalısınız. Şanslıyız ki, GnuGo adında böyle bir program mevcut 😉 (Go oynayabilen bilgisayar programlarının seviyeleri satranca göre oldukça düşük.

Gnugo’yu bilgisayarımıza kurduktan sonra

ikonuna tıklamamız ve istediğimiz ayarları yaptıktan sonra

Ok tuşuna basmamız yeterli olacaktır.

Son olarak 62. Honinbo Turnuvası’nın (Honinbo = Japonya’da yapılan en önemli unvan turnuvalarından biri) 3. maçının ekran görüntüsü ile oyun sırasında nasıl bir ekran görüntüsü ile karşılaşacağımızı görelim.

ateş ve su oynamak için tıklayın

ateş ve su-2 oynamak için tıklayın

ateş ve su-3 oynamak için tıklayın

ateş ve su-4 oynamak için tıklayın

ateş ve su-5 oynamak için tıklayın

Tremulous Oyunu

Bu sıralar çok yoğunum. Yıllardır yapageldiğim şeylere çoğunlukla vakit ayıramıyor, kimi zaman ise eskisine nazaran çok daha az vakit ayırabiliyorum. Fakat bu yoğunluk arasında bir şey aradan sıyrılmayı başarıyor, günde en az bir kereliğine 20 dakikama mâl olan bir oyun: Tremulous.

Tremulous gerçekten çok başarılı bir oyun. Açık kaynak kodlu yazılım anlayışının gücünü gösteren bir yaratıcılığın ve birlikte çalışmanın ürünü olduğu için de ayrıca seviyorum. Bu noktada Quake II ve III’ün oyun motorunun kaynak kodunu açan ve Nexuiz, Tremulous, Warsow gibi oyunların ortaya çıkmasını sağlayan ID Software’in ileri görüşlülüğünü ve cesaretini tebrik etmek gerekiyor. ID Software’in böyle bir şeyi sadece ortada kendi oyun motorlarını kullanan bir sürü oyun olsun, insanlar coşup eğlensin diye yapmadığını biliyordum fakat fazla oyun oynayan birisi olmadığım için ID Software’in bu işten ne kazandığını anlayabilmek için biraz araştırmam gerekti. Yazılan-çizilenlerden gördüm ki özetle ‘Return to Castle Wolfenstein’ın, oynayanlar tarafından çok daha beğenilen ‘Wolfenstein: Enemy Territory’ye, Quake II’nin kendisinden onlarca kat daha iyi olan Quake III’e dönüşmesi ve ID Software’in şirket olarak değerini ikiye katlaması gibi bir geri dönüşü olmuş bu kararın. Her neyse. Benim asıl bahsetmek istediğim şey, her gün en az 20 dakikamı sömüren Tremulous.

Öncelikle nasıl bir Quake oyuncusu olduğumu bilen bilir 😉 II. Linux Şenliği’nde şampiyon olmuş, yetmemiş III. Linux Şenliği’nde de şampiyon olmuştum. Quake’i pek severdim gençken, fakat Quake III, Tremulous’un eline su dökemez. Aynen Warsow ve Nexuiz’in dökemeyeceği gibi.

Pardus-oyun isimli müthiş sitede Tremulous’u anlatan yazının biraz yetersiz kaldığını ve Nexuiz’den övgü ile bahsedildiğini görünce yazmaya karar verdim bu yazıyı. Böylece belki Pardus oyunları arasında FPS severlerin uzun vadede en çok tercih ettikleri oyun olacağına inandığım bu oyun ile ilgili görüşlerini belki bir daha gözden geçirirler ya da birileri Türkiye’de bir Tremulous sunucusu açmaya karar verir diye düşündüm 😉

Tremulous çok zekice bir tasarıma sahip ve ilk oynayışınızda neler olup bittiğini kavramayı beklememelisiniz. Oyunda ya İnsan ya da Uzaylı (börtü-böcek-canavar kitlesi) olabiliyorsunuz. Bunlar geleneksel FPS oyunlarındaki gibi kabiliyet ve performans açısından simetrik olan takımlar değiller; tasarımdaki zekâ eşit olmayan bu iki takımı “denk kılmak” noktasında kendisini gösteriyor zaten. Bu Tremulous ilk başarısı. Oynanan oyunların sürekli bir galibi yok, İnsan ve Uzaylıların kazanma oranları neredeyse her harita için %50-%50 dolaylarında.

Örneğin insanlar silahlar ile uzaktan savaşı tercih ederlerken Uzaylı arkadaşlar yakından dövüşmek zorundalar. İnsanların silahlarındaki mermiler sınırlı olduğu ve zaman içerisinde enerjilerini yenileme şansları olmadığından üslerine bağımlı ve genelde defansif bir kipte savaşırlarken, enerjileri zamanla yenilenen ve yakından dövüşen Uzaylılar saldırgan bir tutum sergiliyor ve üslerinden bağımsız yaşayabiliyorlar. Aynı zamanda insanlar uzaylı öldürerek kazandıkları kredilerle daha iyi silahlara sahip olabilirlerken, uzaylılar öldürdükleri insan sayısı ile orantılı olarak kazandıkları puanlar ile evrimleşip daha da korkunç ve azılı katiller haline geliyorlar. Silahlara ve uzaylı kitlenin şekil şemallerine göz atmak için şu adrese bir göz atabilirsiniz: http://tremulous.net/manual/

Tremulous’un ikinci başarısı üs (base) kavramında gizli. Bu kavram onu, basit bir FPS oyunu olmaktan çıkartıp gerçek zamanlı stratejiyi de içeren melez bir oyun haline getiriyor. Hem bireysel teknik başarı, hem taktik anlayış hem de takım ruhu neredeyse eşit derecede önemli hale geliyor. Eğer üs çok başarılı bir saldırıya maruz kalır ve Reactor (insanlara ait üssün en önemli bileşeni) ya da Overmind (uzaylılara ait üssün en önemli bileşeni) yok edilirse kısa bir süre sonra oyun bitiyor. Dolayısıyla oyuncular takım halinde hem saldırıyı hem de savunmayı planlamak zorundalar.

Ben vahşi ve amaçsız bir şekilde öldürmeyi insanlar ile bağdaştıramadığım için sürekli uzaylı olarak oynuyor ve böyle bir terbiyesizliği kendisine yakıştıran insanları öldürerek bir nevi insanlık vazifemi yerine getiriyorum. Fena da sayılmam hani:

Pardus’ta oyunu kurmak için arzu edenler Paket Yöneticisi’nin oyunlar kısmından Tremulous’u seçebilirler. Ben oynamak için genellikle “|SST| Tremulous” sunucusunu tercih ediyorum. Denk gelirsek ne kadar toleranssız ve soğuk kanlı bir kişi olduğumu da tecrübe edebilirsiniz.

Özetle FPS oyunları seviyorsanız, oyun oynamayı abartıp işinizi gücünüzü aksatmayacaksanız, bu oyunu denemenizi tavsiye ederim. Bu arada gidip şu adresteki Tremulous klibini izlemek isteyebilirsiniz: http://mods.moddb.com/3449/tremulous/

ateş ve su oynamak için tıklayın

ateş ve su-2 oynamak için tıklayın

ateş ve su-3 oynamak için tıklayın

ateş ve su-4 oynamak için tıklayın

ateş ve su-5 oynamak için tıklayın

Wolfenstein: Enemy Territory Oyunu

Gözlerimi açar açmaz koluma adrenalini basıp koşmaya başladım. İğnenin etkisi geçmeden planladığım yere ulaşmalıydım, gelir gelmez hemen mayınları döşemeye koyuldum. İlk mayın bitti, ikinci, üçüncü derken başımın üstünden geçen kurşun sesleri ile düşmanın geldiğini anladım. Bir kurşun omzumu sıyırıp geçti. Savunma hattının arkasına doğru yöneldim ve ikinci adrenalin iğnemi bastım. Arkamdan gelen patlama sesleri mayınlarımın amacına ulaştığını haber veriyordu. Kapıdan içeri girer girmez kapıya yönlendirilmiş MG42 çalışmaya başladı ve o andan sonra kapıdan geçecek dost, düşman herkese acıdığımı hissettim. Fakat bu savaş, durup düşünmek için zamanımın olduğu bir savaş değildi. Düşman birinci savunma hattını kırmadan, ikinci hattın yolunu mayınlar ile doldurmak zorundaydım. Kalan tüm mayınlarımı yol ağzına yerleştirdikten sonra MP40’ımı çıkartıp savunmaya yardıma koştum. Durum iç karartıcıydı. MG42 düşmüş ve düşman, bahçenin içindeki tankı tamir etmek için çabalıyordu.

Gelen destek ile birlikte hattı geri almak için saldırdık ve en önde giden ben, ilk düşen asker oldum. Yerde yaralı yatarken düşünebildiğim tek şey tankın çevresine neden mayın döşemediğimizdi. Bir müddet sonra destek biriminden bir askerin elinde bir şırınga ile üzerime geldiğini gördüm. Morfin iğnesini basıp, bana birkaç tane sağlık paketi fırlattıktan sonra teşekkür bile edemeden hızla diğer askerlere doğru koştu. Biraz zahmetle ayağa kalktım ve ikinci savunma hattına doğru yöneldim. Artık ilk hat düşmüş ve düşman tankı ele geçirmişti. Savunma birimlerinin tank barikatlarına ihtiyacı vardı ve bunu yapabilecek mühendislerden başka kimse yoktu.

Barikat malzemelerinin yanına geldiğimde bir başka mühendisi çalışırken gördüm. Ona yardım etmem ile barikat hemen kuruldu. Kısa bir sessizlikten sonra barikattaki askerler bir patlama sesi ile etrafa saçıldılar. Ben yaralı yerde ve bir sağlık askerinin gelmesi için dua ederken ikinci havan topu mermisinin gökyüzünden üzerime doğru geldiğini gördüm. Bomba tam üzerime düştü ve parçalarımı etrafa saçtı… Şimdi oyuna girmek için 30 saniye beklemem gerekiyordu ve bunu yaparken savaş meydanını da izleyebilmem beni deli ediyordu. Sanki süre hiç bitmeyecekti…

Splash Damage tarafından geliştirilen Enemy Territory, insanı İkinci Dünya Savaşı’nın hızlı ve heyecanlı atmosferine sokmayı çok iyi başarıyor. Tüm dünyayı yakıp yıkmış bir savaştan bu şekilde bahsetmek ne kadar ironik de olsa sanal savaştan zevk aldığımız ve çok eğlendiğimiz bir gerçek. Enemy Territory’nin bu konuda başarılı olması, grafikleri veya arkasındaki sağlam teknik altyapı değil, takım çalışması kavramını savaş alanına çok iyi yansıtmış olması.

Hayal kırıklığından doğan oyun

Activision ve Splash Damage, Enemy Territory (ET) isimli oyunu duyurduklarında, bunun Return to Castle Wolfenstein (RtCW) için bir ek paket olması planlanmıştı. Uzun bir bekleyişten sonra, ortaya çıkan bir takım sorunlar dolayısıyla, proje iptal edildi. Wolfenstein topluluğu büyük hayal kırıklığına uğramıştı ki, Activision radikal bir karar alarak Enemy Territory’nin çok oyunculu kısmını tek başına çalışabilen, ücretsiz bir oyun olarak indirmeye açacağını duyurdu. Oyun çıktıktan sonra o kadar ilgi gördü ki, oyun sunucusu listelerinde, ek paketi olması planlanan RtCW’yi bile geçti.

Enemy Territory kendi türü içinde başarılı bir oyun. Bunu da sadece grafikleri veya sesleri ile başarmıyor. Türe getirdiği çok güzel yenilikler var. FPS (First Person Shooter – Birinci Şahıs Ateş etme) türü oyunlara RPG (Role Playing Game – Rol Yapma Oyunu) özellikleri katmayı başarmış bir oyun. RPG türü oyunlardaki gibi Enemy Territory’de de tecrübe puanları kazanıyorsunuz ve bu sizin silah kullanma gibi becerileriniz geliştiriyor. RtCW’e göre ek silahlar ve meslekler var. Mühendisler (Engineer) daha fazla silah kullanması için geliştirilmişler. Cover Ops (Kamuflajlı Asker) gibi yeni bir birim var. Bunlara geçmeden önce oyunun standart birliklerini tanıyarak başlayalım.

Asker (Soldier), savaşın ağır işini yapan kişilerdir. AteşAtar (Flame Thrower), RoketAtar, Havan topu (Mortar) ve MG42 makineli tüfek gibi ağır silahlar kullanabiliyor. Savaş alanın en ateşli kısımlarında bulunmak bu birimin görevi. Oyunu yeni öğrenen birinin en kolay oynayabileceği birim budur. İşiniz, çok düşünmeden, düşman askerlerini durdurmak ve geri püskürtmektir.

Sağlık (Medic), adı üzerinde görevi savaş alanında yaralı askerler ile ilgilenmektir. Bunu yapmak için, yaralı olarak yerde yatan askerlere morfin iğnesi ile ayağa kaldırır ve sınırsız (!) sağlık çantalarını, sağlığı azalmış askerlere ulaştırır. Sınırsız sağlık çantası durumunu çoğu kişi mantıksız bulabilir. Fakat burada farklı bir durum var. Enemy Territory’de sağlık ve kondisyon çubuklarının yanında bir de enerji çubuğu var. Bu çubuk bir adet sağlık çantası attığınızda bir miktar azalıyor. Böylece peş peşe sağlık çantası atmaya devam edince birkaç çanta sonra enerjiniz kalmıyor ve çanta atamıyorsunuz. Bir süre enerjinizin dolmasını beklemek zorundasınız.

Mühendisin (Engineer), savaş alanında inşa etmek, patlayıcı yerleştirmek ve mayın döşemek gibi ana görevleri var. Bunlar dışında standart makineli tüfek ve bir de uzun namlulu, el bombası da atabilen bir tüfek daha seçme şansı var. Tüm bunlar Mühendis birimini savaş alanı için hayati önemi olan bir asker haline getiriyor. Öyle ki bazı haritalar ve görevler takımda biri mühendis olmadan başarılamıyor.

Alan Komutanı (Field Ops), çatışma alanında destek birimi olarak görev yapar. Ana görevi askerlere mühimmat ulaştırmaktır. Bunun dışında iyi kullanılırsa çok etkili olan hava saldırısı çağırma yetkisi vardır. Silah olarak standart makineli tüfek haricinde pompalı tüfek kullanabilir.

Keskin Nişancılar (Covert Ops), savaş alanının az ayak basan, sessiz yerlerine mevzi alarak keskin nişancılık yapan birimlerdir. Uzun menzilli keskin nişancı tüfeği, seri atış yapabilen fakat daha kısa menzilli bir tüfek veya yandan şarjörlü bir makineli tüfek arasında seçim yapılabilir. Bunlarında bu askerlerin çantasında sis bombası da bulunur. Bunun sayesinde kilit noktalarda, dar geçitlerde ve tünellerde bu sis bombası kullanılarak düşmana kolay hedef olmaktan kaçınılabilir.

II. Dünya Savaşı’nda savaşmak kolay değil 

Gelelim oynanışa. Öncelikle hemen belirteyim, öğrenmek çok kolay değil. Arena oyunlarındaki gibi, deathmatch tarzı, herkesin herkesi vurduğu oyunlar arıyorsanız Enemy Territory’ye hiç bulaşmayın. Başlar başlamaz farklı yönlere koşmaya başlayan, görevden bihaber yirmi asker ile bir haritayı kazanmanın imkanı yok. Bu oyun tam bir takım oyunu.

Oyuna tüm Dünya Savaşı oyunlarında olduğu gibi taraf seçerek başlıyoruz: Mihver (Axis) ve Müttefikler (Allies). Ben nedense, eğer o takımda yer var ise, hep Mihver devletler ile oynuyorum. Gizli kalmış faşist bir tarafım var herhalde. Neyse… Hangi tarafı oynarsanız oynayın oyundan aynı zevki alacaksınız. Oyun bir tarafın savunmada bir tarafın ise saldırıda olduğu haritalardan oluşuyor. Birçoğunda Mihver tarafı savunmada oluyor.

Her ne kadar İnternet’te onlarca Enemy Territory modu ve ek haritaları olsa da, benim tavsiyem oyuna orijinal haritaları oynayarak başlamanız. Oyunun 6 adet kendi haritası var. Çok iyi düşünülmüş çok kaliteli haritalar. Bunlarda oynamak çok eğlenceli olur. Hemen en sevdiğim, aynı zamanda ilk haritadan başlayalım tanımaya; Siwa Oasis.

Siwa Oasis, Kuzey Afrika görevlerinin ilki. Mihver tarafından kale gibi korunan bir çöl şehrindeki iki adet tanksavar (anti-tank) silahı imha etmeniz gerekiyor. Bunu yapmanın iki yolu var; birincisi güç kullanarak, patlayıcı ile bir duvarı havaya uçurup sonra silah gücü ile tanksavarlara kadar ilerlemek. Bundan sonra mühendisler silahlara dinamit koyup, patlayana kadar 30 saniye boyunca silahları savunmaları gerek. Diğer yol ise bir yer altı su kaynağının açtığı tüneli kullanmak. Bunun için öncelikle, su pompasını tamir ederek, bu suyu boşaltmanız gerek. Su boşaldıktan sonra tünelden ilerleyip şehrin arka kısmından silahların olduğu binaya yandan sızmak mümkün. Mihver’ler için ise en önemli noktalardan biri oyunun başında Old City canlanma noktasını kaybetmemektir. Bu nokta çoğu zaman oyunun başında savunmasız bırakılır ve Müttefiklerden gizlenerek buraya kadar gelen bir asker, canlanma sayacı sıfıra birkaç saniye kala bayrağı ele geçirir ve canlanan tüm takım arkadaşlarını oraya getirmiş olur. Oysa bu noktanın savunması oldukça kolaydır.

Canlanma odasının bitişik odasında birer adet mühimmat ve sağlık çantası dolabı mevcut. Eğer bu nokta kaybedilir ise bir sonraki savunma hattı Mihver takımını ikiye bölünmek zorunda bırakabilir. Duvarı patlatarak gelen birinci Müttefik dalgasının yanında su tünelindeki suyu boşaltan başka bir takımda tünel çıkışından gelecektir. Mihver kuvvetlerinin bu haritayı kazanmaları için, süre bitene kadar, iki tanksavardan en az bir tanesini korumaları gerek. Müttefikler ise her iki tanksavarı da süre bitene kadar imha etmek zorundalar.

 

İkinci haritamız Seawall Battery, Mihver askeri üssüne Müttefikler tarafından çıkartma yapılıyor. Bu haritada Mihver takımı iyi oynarsa Müttefiklerin işi oldukça zor. Fakat harita o kadar güzel düşünülmüş ki her an her şey değişebilir. Müttefik dik yokuşlu bir sahile çıkartma yapıyor ve sahilde ilerleyip bir tümseği aşmak zorunda. Bu tümseğe gelince Müttefik mühendisleri, askerlerin çıkmalarını sağlamak için bir rampa inşa etmek zorundalar. Bu kısım Mihver askerlerinin el bombası yağmuru altında oldukça zor olacak. Bu yüzden rampa kurulur kurulmaz tüm askerlerin tepeye koşmaları önemli. Bu aşamadan sonra Mihver askeri üssüne girip silah kontrollerine (Gun Controls) kadar ilerleyip burayı patlatmanız gerekiyor. Bu haritada her iki taraf için de havan topu (Mortar) önemli bir silah. Müttefik havan topu sayesinde rampayı baskı altına alan Mihver askerlerini uzaklaştırabilir. Gelelim Mihver tarafına, bu haritada Mihver takımın yapabileceği en büyük hata rampayı kurdurmak ve düşman askerlerinin tepenin üstüne çıkmalarına izin vermektir.

Bunu engellemek için rampanın inşa edileceği yeri bir an boş kalmayacak el bombası yağmuruna tutmak zorundalar. Fakat bu haritada Mihver üssünün farklı bir girişi daha var. Sahilde başladıktan sonra sol tarafa, sahil boyunca ilerleyip bir tepenin ayırdığı farklı bir kumsal göreceksiniz. Buradan yokuşu tırmanarak üssün diğer kapısından girebilirsiniz. Mihver takımı bu girişi boş bırakmamalı. En iyi savunma noktası girişteki kanalı iyi gören sığınağın penceresidir. Buradaki dar kanal mayın döşemek için çok uygun. Ayrıca sığınağın arka tarafında bir jeneratör bulunuyor. Jeneratör patlatılırsa üs içinde birçok kapının açılması sağlanabilir. Bu Müttefik takımının üs içinde ilerleyişini kolaylaştıracaktır.

Afrika görevlerinde son haritamız Gold Rush; oyunun en kaliteli haritalarından biri. Müttefik askerlerinin görevi küçük bir Kuzey Afrika kasabasındaki bankadan altınları çalıp, kasabadan kaçırmak. Bunun için önce bir tank çalıp bu tankı bankaya kadar sürmeleri gerekiyor. Aslında gerçek anlamda tankı sürmüyorsunuz, tamir edildikten sonra, eğer yanında bir Müttefik askeri var ise tank belirli olan rotadan kendi gidiyor. Ayrıca tankın üstüne çıkıp üzerindeki MG42 makineli tüfeği kullanmak da mümkün. Tankın yolu üzerinde birkaç noktada tank barikatları olacak. Tabi eğer Mihver’ler bunları inşa ettiler ise. Tankın yoluna devam etmesi için öncelikle bu barikatları imha etmeniz gerekiyor. Tank bankanın bulunduğu meydana ulaşınca bankanın duvarında bir delik açacak ve altınlara ulaşmayı kolaylaştıracak.

Altınları aldıktan sonra hızla bankanın önünde duran kamyonete yükleyip, kamyoneti de tamir edip oradan uzaklaşmanız gerekiyor. Fakat kamyonetin önünde de barikatlar olacak. Tüm bunların yanında görevi biraz daha zorlaştıracak olan şey hem tankın hem de kamyonetin el bombası ve patlayıcılar ile hasar alıyor olmaları. Mihver askerleri görevin her anında tankı ve kamyoneti patlatarak durdurmaya çalışacaklar. Bu durumda Müttefik mühendislerinin hızlı davranıp bir an önce bu araçları tamir etmeleri gerekiyor. Müttefik altınları almak ve kaçırmak için tankı götürmek zorunda değilsiniz.

[[TODO:Würzburg Radar]]

Harika bir harita daha; Rail Gun. Karlı bir tren yolunda geçen harita, Mihver takımının savunmada olmadığı tek bölüm. Hareketin ve çatışmanın bir an dahi durmadığı bu bölümde, Gold Rush’da ki tank gibi, üzerine bir asker çıktığında hareket eden bir tren var. Mihver takımının amacı bu treni, “U” şeklindeki bir tren yolu üzerinden mühimmat deposuna götürüp cephane ile yüklemek, ardından aynı yoldan geri gelerek bu cephaneyi devasa bir topa yüklemek ve bunu ateşlemek.

Tren, Gold Rush’daki tankın aksine üzerindeki askerin hangi takımdan olduğuna göre hareket yönünü değiştiriyor. Bu durum, haritayı devasa bir futbol maçına benzetiyor. Takımlar ne yaptıklarını biliyorlarsa ve güçleri eşit ise tren bir oraya bir oraya taşınıp duruyor.

“U” şeklindeki tren yolunun ortasında bir yer altı sığına var. Bu sığınağın içinde sağlık ve mühimmat dolapları bulunuyor. Her iki takım da bu kısmı ele geçirmek için savaşacaktır. Ayrıca bitişik oda da Mihver takımının Komuta Merkezi (Command Center) inşa edilmeyi bekliyor. Komuta Merkezi inşa edildikten sonra tüm takım elemanlarının koşma hızını arttırıyor. Haritanın kilit noktası tren yolunun ortasında yer alan bariyer. Tren bu bariyere kadar gelip duracak ve bariyerin kaldırılmasını bekleyecek. Bariyer aynı zamanda Müttefik takımın mevzilendiği yerin ve sabit bir MG42 makineli tüfeğin önünde. Bu halde iken bu bölgeyi kim elinde tutar ise o bu bölümü kazanır diyebiliriz. Müttefiklerin tarafındaki MG42’nin avantajını bertaraf etmek için Mihver takımı sığınaktan gelebilir ve sığınağın bariyeri gören bir odasının canımdaki MG42’yi ele geçirebilir.

Müttefikler eğer trenin bariyerden geçmesini engelleyemezler ise tüm vuruş gücü ile depoya ilerlemeli ve depodaki canlanma noktasını ele geçirmeliler. Bu durumda tüm takımı oraya taşımış olacaklar ve trenin depodan çıkmasına engel olabileceklerdir. Mihver takımının buraya yapacağı saldırıyı zayıflatmak için depoya gelen iki patikaya mayın döşenebilir. Eğer takım depoyu da kaybeder ve trenin cephane ile birlikte silaha kadar gitmesine engel olamaz ise haritayı kazanmak için hala her şey bitmiş değil. Silahın (Rail Gun) yanına gidip silah kontrollerini imha ederek Mihver takımının silahı ateşlemesini engelleyebilirsiniz.

Mihver takımı, saldırıda olduğu tek harita olan bu bölümde hızlı olmalı ve takımını dağıtmamalı. Bölüm başlar başlamaz hemen tren ile yola çıkmalı ve takımın çoğunluğu trene eşlik etmeli. Birkaç kişi de sığınağa dalarak penceredeki MG42’yi ele geçirmeli. Bariyeri geçtikten sonra cephane yüklenip aynı işlemler geriye doğru tekrarlanmalı. Mihver takımın unutmaması gereken en önemli nokta beraber hareket etmektir.

[[TODO:Fuel Dump]]

Wolfenstein: Enemy Territory öğrenmesi zaman alan fakat oynaması inanılmaz zevkli bir oyun. Guild Wars gibi zamanımızın grafik ve oynanabilirlik açısından en kaliteli oyunlarından birini de oynama rağmen, zaman zaman Enemy Territory krizim tutar ve saatlerce savaş alanlarında koşturup dururum. En çok oynadığım meslekler ve silahlar sırasıyla, el bombası takılmış K43 ile mühendis, yine K43 ile fakat bu sefer dürbün ve susturucu ile keskin nişancı ve özellikle birkaç haritada havan topu ile asker. Bu meslek ve silahlar en çok eğlendiğim kombinasyonlar. Fakat tüm askeri mesleklerde uzun süre oynadım. İyi oynandığında hepsi çok eğlenceli ve hepsi çok etkili olabiliyor. Burada bir noktaya değinmekte fayda görüyorum; oyunun başında seçtiğiniz mesleği oyun sırasında her an değiştirebilirsiniz, fakat bu değişiklik ölüp tekrar canlandığınızda geçerli olacak. Savaş sırasında hangi anda hangi mesleğe daha çok ihtiyaç olduğunuzu düşünüyorsanız o mesleğe geçip takımınıza daha faydalı olabilirsiniz.

Zamanımızda ET’den çok daha kaliteli grafiklere sahip oyunlar olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Buna rağmen iyioyun bulmak çok kolay değil. İşte Enemy Territory bu iyi oyunlardan biri ve teknik açıdan zamanının gerisinde olsa bile hala zevkle oynanabiliyor. FPS türüne kattığı RPG özellikleri, savaş alanında birbirine ihtiyaç duyan farklı meslekler ile yardımlaşmayı ön plana çıkardığı ve havan topu ve ateş atar gibi alışılmışın dışındaki silahları ile değerini korumaya devam ediyor.

ateş ve su oynamak için tıklayın

ateş ve su-2 oynamak için tıklayın

ateş ve su-3 oynamak için tıklayın

ateş ve su-4 oynamak için tıklayın

ateş ve su-5 oynamak için tıklayın

Crack Attack Oyunu

Crack Attack, Pardus oyunları arasında belki de en fazla bağımlılık yapanı. Nedeni ise çok basit. Hangimiz elimize Tetrisi aldığımızda hemen bırakabildik ki! İşte Crack Attack de aslında Tetris tadında hatta ondan daha fazlasına sahip, bazen eğlendirici, bazen sinir bozucu (daha fazla eğlendirici 🙂 ama kesinlikle bağımlılık yaratan muhteşem bir oyun.

Gelelim oyunu nasıl oynayacağımıza. Crack Attack, Pardus ile birlikte bilgisayarımıza kurulu olarak geldiği için, oyunu çalıştırmak için sadece “Oyunlar” bölümünden “Oyun makinası” nı seçip Crack Attack’e tıklamanız yeterli.

İlk açılışta karşımıza küçük bir pencere çıkıyor. Oyun ile ilgili tüm ayarları bu pencere üzerinden yapıyoruz. Yeni başlayacaklar için küçük bir hatırlatma: Oyunun basit görüntüsüne ve Tetris benzetmesine kanmayın; mutlaka “easy”den başlayın.

Ayarları tamamladıktan sonra “Start Game”e tıklıyoruz ve geri sayım başlıyor: 3…2…1…

İşte karşımızda ilk bakışta pek bir şey ifade etmeyen ancak jelibon görünümüyle “aman ne de şeker” dedirten ve oyuna ısınmamızı hızlandıran renkli küplerimiz. Siz yine de o kadar sevimli olduklarına bakmayın oyun ilerledikçe sinir bozucu birer canavar gibi gözükmeye başlayacaklar. Peki ne yapacağız. Amacımız çok basit: Aynı renkteki en az 3 küpü yatay veya dikey olarak yan yana getirerek onları yok etmek. Bu sırada sürekli yukarı doğru ilerleyen platform işimizi iyice zora sokuyor. Bu yüzden, ne kadar hızlı ve mantıklı kombinasyonlar oluşturursak o kadar çok puan kazanıyoruz ve oyunu oynama süremiz artıyor. Aynı anda hem dikey hem yatay kombinasyon yaptığımız zaman da kazandığımız puan iki ile çarpılıyor. Peki bu kombinasyonları nasıl oluşturacağız?

Oyunun kontrolleri oldukça kolay. Küplerin yerlerini değiştirmek için “Space”, yönlerini değiştirmek içinse yön tuşlarını kullanıyoruz. Blok yığınlarını da “Enter” ile bir sıra üste taşıyabiliyoruz. Unutmayın; bir kerede en fazla iki küpün yerini birbirleriyle ve sadece yatay olarak değiştirebiliyoruz Peki dikey olarak küpleri nasıl bir araya getireceğiz? Aralarda oluşan boşluklardan faydalanıp küpleri aşağıya düşürerek dikey kombinasyonlar oluşturabiliyoruz, ki aslında mantıklı olanı da bu çünkü unutmayalım ki asıl amacımız küplerin veya blokların en tepeye ulaşmasını önlemek.

Bloklar demişken… Oyun ilerledikçe yukarıdan kırmızı renkli bloklar düşmeye başlıyor. Hemen telaşlanmayın ama ne yapıp ne edip o blokları kırmamız gerekiyor. Aksi takdirde bloklar tepeye ulaşıyor ve oyunu kaybetmiş oluyoruz. İşte bu noktada biraz hızlı olmamızda fayda var. Bloğu yok etmek için, bloğa temas eden yani bloğun hemen altında yer alan küplerden en az 3’lü bir kombinasyon yapmamız gerekiyor. Ancak bu şekilde blok çözülüyor ve yerini yeni küplere bırakıyor. Şansımız varsa bloğun kırılmasıyla ortaya çıkan küpler, 4’lü veya 5’li kombinasyon yapmamızı sağlayacak renklerde olabiliyor.

Ne kadar hızlı, mantıklı ve şanslı olsak da Crack Attack sonunda bitiyor ve biz de elde ettiğimiz puan ve hırs ile hiç vakit kaybetmeden yeniden “Start Game” diyoruz.

ateş ve su oynamak için tıklayın

ateş ve su-2 oynamak için tıklayın

ateş ve su-3 oynamak için tıklayın

ateş ve su-4 oynamak için tıklayın

ateş ve su-5 oynamak için tıklayın

Exit mobile version