Kapalı ortamlarda geçen filmlere alışmam gerçekten zaman aldı . Önce onları dışladım, sonra sevmeye başladım. Hatta bir süre sonra tek mekanlı filmler ilgimi çekmeye başladı. Şimdi böyle bir giriş yaptım diye sanmayın ki listemizin sekizinci numarasında beş metrekare bir oda da geçen, derdini bir takım sembolik hareketlerle anlatan bir film var . Yok. Yok.Hiç öyle değil, filmimiz kimi zaman okulda, çoğu zaman evde geçiyor. Yani okulun yoluydu evin bahçesiydi, bol bol açık havaya maruz kalıyorsunuz.
Tüm bu gereksiz detayı verip bende bir yük olmamalarını sağladıktan sonra gelelim asıl soruya; edebiyattan hoşlanır mısın? sayın okur. Edebiyat derken ,twitter da başıboş özlü sözler okumaktan bahsetmiyorum . Kitap alır mısın?. Bana sevdiğin bir yazarın üslubundan bahsedebilir misin?. Eğer cevabın evet ,evet yapıyorum öyle şeyler ise listemizin sekiz numarasın da tam senlik bir film var müjdeler olsun.
DANS LA MASİON (EVDE)
Kim Çekmiş : François Ozon (reyiz ya )
Kim yazmış: Juan Mayorga ve François Ozon
”İyi bakarsanız insanların ardındaki hikayelerini görürsünüz”
Her şey bir gün bir okuldaki edebiyat öğretmeninin öğrencilere hafta sonunda yaşadığı şeyler ile ilgi bir hikaye yazmasıyla başlar . Bilemez ki verdiği bu ödev sınıftaki bir öğrencisinin ve kendisinin hayatını değiştirecektir. Felçli bir babası dışında hayatında pek te kimsesi olmayan Claude adlı bir öğrenci aynı sınıftaki arkadaşına matematik dersi vermeye başlar. Ama Claude arkadaşının evinde ders çalıştırmaktan başka bir şey de yapar o evi ve o aileyi tüm çıplaklığıyla gözler ve edebiyat hocasına bir ödev olarak sunar.
Zaman geçtikçe hikâyelerini yazmasının yanı sıra o ailenin bir parçası olmaya ve aileyi yönetmeye başlar. Evin annesine beslediği sevgi aşka dönüşecek ve yazdığı hikayeler ödev olmaktan çıkıp, gerçek bir hayat meselesine dönüşecektir. Hem okuduğu tek kayda değer hikaye bu öğrencinin olduğundan hem de öğrencisinin yazdıklarını değerli bulup, geliştirmesine yardımcı olmak isteyen edebiyat öğretmenimiz her ne kadar bu duruma razı olmasa da zamanla o da alışacak ve kendini öğrencisinin o evde yaşadıklarına kaptıracaktır.
Okuduğunuz bu son derece çekici olan filmin hikâyesinin bir tiyatro oyunundan yönetmenin kendisi tarafından senaryolaştırılması ise gerçekten zor bir iş olsa bile kusursuzca gerçekleşmiş. Tüm filmi bir hikaye yazma olgusu üzerine oturtması ise yönetmenin cesaretinin en büyük göstergesidir. Peki ya filmin yarattığı genel hissiyat hakkında birkaç kelam edersek, merakla izlediğiniz sahneler sizi siz farkında olmadan içten içe germeye başarıyor . Fakat bir de filmin çok yönlülüğü söz konusu, bir önceki planda gerilip bir sonrakinde gülümseyebiliyorsunuz. Bu iyi bir şey mi?. Bence öyle.
Toparlama paragrafına geldik bile öyleyse yapalım. Oyunculuğun ya da öğretmen ve öğrenciyi oynayan oyuncuların kusursuza yakın olduğunu söyleyebilirim. Çünkü bu tarz uç bir olayı anlatan bir filmde oyunculuk konusunda inandırıcılık olmasa idi şu an bu filmden bahsetmiyor olurdum. Harika bir kurgunun yanı sıra sekans geçişlerin de yakalanan farklılık hiçbir şekilde sırıtmıyor hatta filmle bir bütün oluşturuyor. Burada Yönetmenin değerli bir abimiz olması en önemli faktör. Finali hakkında konuşursak final filme son derece yakışsa da herkesin sevebileceği bir final değil , değil ki gerçek bir yönetmenin herkes sevsin diye bir şey yapması mümkün değil. Son olarakta; efendim bize de komposizyon ödevi verirlerdi, köyü kasabayı yazardık öyle gidipte arkadaşımızın anasının babasının yatak odasını yazmazdık. Peh!