AIDS Hakkında Bilmeniz Gerekenler

AIDS veya Türkçe anlamı ile Vücut bağışıklık sistemi virüsü, vücudumuzun hastalıklara ve dış etkenlere karşı koruyan bağışıklık sistemini etkisiz hale getiren bir hastalıktır. Bağışık sisteminin etkisiz hale gelmesi, virüsten önce saatler içinde yendiği hastalıkları artık vücudun yenememesidir.

AIDS’in Nedeni ve Bulaşma Yolları

Hastalığa neden olan virüs; Human immüno-deficiency virüs Tip 1’dir. 600 derecedeki ısıya 30 dakika ayrıca da alkole, antibiyotiklere ve ultraviyoleden zarar görmez. Son yıllarda bilim adamların araştırması sonucu ayrıca AIDS’e HIV-2 virüsünün de neden olduğu saptanmıştır. Ayrıca bebeğe de plasenta ve sütle anneden bulaşabilir. Genellikle vücuda bulaştıktan sonra ortaya çıkma süresi 3 ay ile 4 yıl arasında değişmektedir. Çok nadir de olsa 10 yıl boyunca vücutta olmasına rağmen hastalığa neden olmamış AIDS vakaları da vardır.

AIDS’in bulaşma yolları;

Kan yolu,
Cinsel ilişki,
Anne sütü ve annenin AIDS olması,
Jilet, tırnak makası, enjektör gibi şeylerin ortak kullanımı

AIDS hastalığının risk grupları

Homoseksüeller
Uyuşturucu bağımlıları
İlaç bağımlıları
Hayat kadınları
Biseksüeller
AIDS’li kişi ile cinsel temasta bulunanlar

AIDS’in belirtileri

AIDS kuşkusuz en ağır seyreden hastalıkların en başında gelir. Genellikle kaçınılmaz son ölümdür. Virüs ilk önce bağışıklık sistemi hücrelerine zarar verir ve bağışıklık sistemi yetmezliğine neden olur. Bu yüzden fırsattan yararlanan bazı hastalıklar kişiyi ölüme götürür.

Lenf bezlerinden anormallik: Hastanın lenf bezleri şiş sert ve ağrılıdır. Şişlik en az 2 aydır mevcuttur. Sebebi HIV virüsünün lenf bezlerine saldırmasıdır.
Ateş: Hastalığın başında ateş çok yüksek değildir fakat belirli miktarda normalden fazla ateş sürekli vardır. Bunun sebebi bu güçlü virüs karşısında bağışıklık sisteminin çeşitli şeyler deneyerek onu ortadan kaldırmayı denemesidir fakat her deneme maalesef sonuçsuz kalmaktadır.
Devamlı öksürük: Öksürüğün sebebi hava ile vücuda giren mikropların akciğer enfeksiyonu oluşturmalarıdır. AIDS olmadan önce bağışıklık sistemimiz çok güçlü olduğu için hava ile alınan mikroplar hastalığa neden olamamaktadır ama AIDS olduktan sonra alınan hava bile hastayı hasta edebilir.
Diğer belirtiler: Diğer belirtiler arasında, sebepsiz ve uzun süreli kanamalar, kalıcı halsizlik, iyileşmeyen ishal ve hafıza kaybı vardır.

AIDS’in tanısı

AİDS’in erken tanısı ile hasta yakınlarına bulaşmasının önlenmesi çok önemlidir. AİDS Eliza kan testi ile ortaya çıkmaktadır.

 

AIDS’in komplikasyonları

AIDS’in en önemli komplikasyonu ölümdür. Diğer komplikasyonlar ise, böbrek yetmezliği, akciğer ödemi vb. şeylerdir.

AİDS’ten korunma

Cinsel ilişki ile olan bulaşmaya karşı koruma: AIDS’te en sık bulaşma Cinsel ilişki ile olduğu için bu yoldan korunma en önemli korunma yöntemidir. İlk olarak tek eşli yaşayarak HIV’den kesinlikle uzak durulabilir. Cinsel ilişki esnasında da prezervatif ile AIDS’ten korunulabilir. Fakat koruyucu prezervatif bazı özelliklere sahip olmalıdır bunlar; Lateks olması, doğru şekilde ve ilişki boyunca kullanılması, yırtık veya delik olmamasıdır.

 

Kan ile bulaşmaya karşı korunma: 1980’li yıllardan beri alınan kan HIV testinden geçmektedir fakat hastalık kuluçka döneminde ise maalesef AIDS görünmemektedir. Korunma yöntemleri için de, uyuşturucu bağımlıklarından kurtulma, ortak enjektör kullanmama ve bağımlılık tedavisi yer alır. Ayrıca bulaşma ihtimali olan jilet gibi malzemeler de ortak kullanılmamalıdır.

 

AIDS’in tedavisi

AIDS’in tedavisi henüz maalesef bulunamamıştır. Fakat bulunan bazı Anti-HIV ilaçlar vardır bunlar da HIV’n hücrelere geçişini yavaşlatarak hastanın ömrünü uzatmaktadır.

Tendinit (Tendon Tutulması) Nedir? Tendinit Belirtileri

Tendinit Nedir?

Tıp dilinde eğer bir kelimenin sonunda “it” eki varsa, bu bir enflamasyon (yangı) denilen bir çeşit iltihaplanma anlamına gelmektedir. Fakat bu iltihaplanma mikrobik değildir. Dolayısıyla tendinit‘te tendonların yani kasların kemiğe yapışmış olduğu kirişlerin iltihaplanmasıdır. Tendinit genellikle aşırı zorlanmalar sonucu oluşur. Yani tendonların aşırı sıklıkla zorlanması ve yüke maruz kalması sonucu oluşur.

Tendinit Belirtileri

Tendinit’in ilk belirtisi genellikle bölgede oluşan ağrıdır. Ayakta oluşan tendinit özellikle 3 grup tendonda oluşmaktadır. Bunlar ayağın dış yanı, iç yanı veya arka kısmındaki aşil tendonu denilen kalın tendonda görülebilmektedir.

Örneğin aşil tendonunda tendinit oluşmuşsa, hastalarda yürürken ya da merdiven inip çıkarken çok ciddi rahatsız edici ağrılar görülebiliyor. Ayağın iç ya da dış kısmında tendon tutulması olduğunda, yürürken ve ayakta dururken artan fakat dinlendiğinde hafifleyen ağrılar görülmektedir. Ayrıca tendinit oluşan tendonun kalınlaşması da söz konusu olabilmektedir.

Sonuç olarak tendinit belirtileri arasında ağrı, tendonda kalınlaşma ve tendonda şişlik gibi belirtiler yer almaktadır.

Depresyon Nedir? Belirtileri Nelerdir? Tedavisi

depresyon-belirtileri Depresyon Nedir? Belirtileri Nelerdir? Tedavisi

Kişi, normal hayatında depresyon belirtilerini yani, yalnızlık, üzüntü, Mutsuzluk hislerini yaşadığından, yaşadığı duyguların depresyon mu ya da günlük yaşamın bir parçası mı,ayırt etmek pek de  kolay olmayabilir.

Bu durumda önemli olan, olayların karşısında normalden farklı tepkiler verdiğinizi düşünüyorsanız birde çevreden bu konuyla ilgili sorular geliyorsa bir uzmana gitmek gerekir. Çünkü uzun süre ihmal edilip, tedavi edilmeyen depresyon ilerler kişiyi “intihar” gibi korkunç düşüncelere sürükleyebilir.

Ve İnsanların yarısı depresyona girdiğinin farkında olmadan ve hiçbir bir tedavi görmeden hayatlarına devam ederler. Her depresyona giren kişi intihar etme düşüncesine kapılmaz ve depresyonda olsa bile normal hayatına bir şekilde devam edebilir.  Önemli olan hayattan alınan zevk ve yapıcı düşünceleri tekrar geri kazanılabilmek için tedaviye başlanmasıdır. Depresyon, iş hayatınızda ve okul ortamında olumsuz etkiler yaratabilir.

Konsantrasyon olamama: İş ortamında, okulda, evde herhangi bir işle uğraşırken gibi konsantre olamamak veya her şeyden çabuk sıkılmak.

Unutkanlık:  yaşanılan bir olayı anlatırken detayları hatırlamama, bazense tamamen unutma

Karar Verirken Zorlanma: önceleri kolaylıkla verilen kararları depresyon sebebiyle verememe, yanlış bir karar vereceğinden korkma.

Halsizlik ve yorgunluk hissetme: sebepsiz yere halsizlik, önceleri keyif alınan aktiviteleri yaparken yorulma.

Suçluluk hissetme, Değersizlik ve Beceriksizlik Hisleri: sebepsiz olarak ve ya sizin kontrolünüz dışında olan olaylar sebebiyle yaşanan suçluluk hissi, günlük aktiviteler sırasında beceriksizlik hissi.

Çok fazla uyuma veya çok az Uyuma: Uykunuz olsa da uykuya dalamama yada yorgun olmasanız bile sürekli uyuma

Sürekli olumsuz düşünme: Her şey yolunda gitse bile gelecekle ilgili çok fazla kaygılanma, kendinizle veya başkalarıyla ilgili sürekli olumsuz düşünceler içinde olma

İştahsızlık veya  iştahlı olama:. Bazı kişiler olumsuz düşünceleri sebebiyle iştahını kaybeder bazıları ise mutsuzluk halini atlatabilmek için çok fazla, hatta aşırı yemek yiyebilir.

Agresif olma ve huzursuzluk hissi: Ortada hiç bir neden yokken huzursuz hissetmek, olayların karşısında aşırı sinirli ve agresif olmak

 Alkol Tüketiminde aşırıya kaçmak: Depresyon yaşayan bazı kişilerde alkol tüketiminin çoğalması ve hızlı araç kullanma ve bazı tehlikeli davranışlarda bulunmak gibi düşüncesiz davranışlar artış gösterir.

Hayatın Yaşamaya Değmediği Düşüncesi: Renkli bir hayatınız, güzel dostluklarınız ve başarılı bir iş hayatınız olabilir fakat depresyondaysanız bunların hepsinin hayatınızdaki değerlerini görmeden hayatın yaşamaya değmediğini düşünebilirsiniz.

  Antidepresan kullanımı

Depresyon tedavisi için kullanılan en önemli ve başlıca ilaçlar antidepresanlardır. Bu ilaçlar genellikle etkilerini 15 gün sonra gösterir. Depresyondan tam olarak çıkabilmek için 8 hafta kadar beklemek gerekir.

       Antidepresanların bazı yan etkileri:
  Kalp çarpıntısı, Ağızda kuruluk, Ateş basması, Baş dönmesi,Kabızlık, idrarda zorluk, iştahta aşırı artış,Cinsel isteksizlik, dalgınlık, uykusuzluk, unutkanlık
İlaçlar bağımlılık yapıyormu?

Antidepresanlar bağımlılık yapmaz ve yan etkileri kalıcı değildir. Ancak yeşil reçete ilaçların doktorun tavsiye ettiği sürede kullanılması gereklidir. Kontrolsüz kullanılırsa bağımlılık yapabilir. Antidepresanlar birden kesilirse baş dönmesi, bulantı, ateş basması, elektrik çarpmış gibi hissetme, sinirlilik, huzursuzluk, hastalık belirtilerinde artış gibi kesilme reaksiyonu yaşanabilir. İlaç tekrar alındığında bu belirtiler geçer..  Uzun süre kullanılmış olan hiçbir ilaç ağrı kesici bile olsa hiçbir zaman birden kesilmemelidir. Antidepresanlar geçici olarak kesildiğinde bu yan etkiler ya hiç olmaz ya da çok düşük şiddette olup 5–10 günlük bir sürede tamamen geçmektedir. Doktor söylemedikçe ilaçlar kesilmemelidir.

Ülser Olduğunuzu Nasıl Anlarsınız?

Ülser Hastalığı ve Ülser Tedavisi

Dünya’ da en sık karşılaşılan hastalıklar arasında yer alan Ülser, sindirim sistemi  kökenli bir rahatsızlıktır. Mide ya da 12 parmak bağırsağı gibi organlara tutunarak doku kaybına yol çan bakterilerin sebep olduğu ülser, tedavi edilebilir bir hastalıktır.
Ülserde organlarda yaşanan ve yaralar olarak izlenen doku kaydına midenin asit dengesinin bozulması neden olmaktadır. Ülser neden olmaktadır, ülserin sebepleri nelerdir? ÜlsereHelicobacter pylori adlı bakteri sebebiyet verir ancak bu bakterinin vücutta yerleşme yolları ya da ülserin tam sebebi kesin olarak öğrenilebilmiş değildir. Genel kanı, ülser hastalığını obezite, sağlıksız beslenme, işlenmemiş ya da hazır gıdaların aşırı tüketimi, stres gibi faktörlerin tetiklediği yönündedir.
Ülser Olduğunuzu Nasıl Anlarsınız?
Ülser, zaman zaman belirti vermeden sinsi şekilde ilerleyip, oldukça ciddi yaralar oluştuğunda açık belirtilerini veren bir hastalık da olabilmektedir. Ancak çoğu vakada hastalık, en baştan belirtilerini verir ve bu karakteristik belirtilerin en başta geleni mide yanmasıdır. Zaman zaman bayat ya da tam işlenmemiş, yabancı gıdaların da yol açabileceği mide yanmalarının asksine ülser kökenli yanmalar, uzun sürmekte, günlere yayılmakta ve hastayı son derece rahatsız etmektedir. Hastanın uykusuzluk ve uzun vadede kronik yorgunluk yaşamasına da yol açan mide yanlarında hastalar, geçici yöntemlerle yanma hissini bir süre bastırmakta ve  doktora gitmeyi geciktirmekte bu süreçte de midede doku kaybı artmaktadır.

Ülser belirtileri arasında açlık hissedilmediği halde midede kaşınma da yaşanabilmekte, hasta sık aralıklara acıkabilmekte, ayrıca ülserin 12 parmak bağırsağına da yayıldığı durumlarda günlük boşaltım, düzenli şekilde gerçekleşmemekte, kabızlık sorunu özellikle görülebilmektedir.

Ülser Tedavisi Nasıl Olmaktadır?

Ülser, tedavisi çoğu vakada ilaçla olmaktadır. Hastanın genel sağlık durumu, bir başka hastalığının olup olmadığı, dokularda yaşanan kaybın oranı gibi durumlar göz önünde tutularak, doktor tarafından ilaç tedavisi hazırlanmaktadır. Tedavide midenin asit dengesini düzenleyen, dokulardaki yaraları iyileştiren ve antibiyotik içeren ilaçlar kullanılabilmektedir.
Ülser tedavisinde hastanın dikkat etmesi gereken bazı kurallar da tedavinin bir parçasıdır. Hastalar, kesinlikle sigara ve alkolü bırakmalı ya da tedavi sürecinde kesinlikle kullanmamalı, eğer bunu yapamıyorlarsa  sigara alol tüketimini en aza indirmeyi başarmalıdır.  Ayrıca ülser hastaları, tedavi süreçlerinde beslenme düzenlerine dikkat etmeli, yabancı gıdalar tüketmemeli, zeytinyağı tercih etmeli, bol su içmeli, ağır ve fazla yemekten kaçınmalı, asiti içeceklerle çok sıcak yemek ve içecekler tüketmemeye dikkat etmelidirler.

GÖZ TANSİYONUNDAKİ SİNSİLİK

Göz Tansiyonu son derece ciddiye alınması gereken sinsi bir hastalıktır. Uzman doktorların ifadelerine göre ağrısız olan göz tansiyonu çok daha sinsidir ve kısa zamanda körlüğe yol açmaktadır.

Görme sinirleri göz içi basıncın artması ile hasar görmekte ve bazen bu durum ağrılara sebebiyet vermemektedir. Uzman doktorların açıklamalarına bakılacak olursa göz tansiyonu çok ciddi bir rahatsızlıktır ve mutlaka hekim kontrolüne gitmeyi gerektirir.

 

40 yaş öncesinde 3 yılda bir, 40 yaş sonrasında 2 yılda bir mutlaka göz tansiyonuna baktırılması gerektiğinin altını çizen uzmanlar “nasılsa gözlerim ağrımıyor doktora neden gideyim?” şeklinde düşünmenin yanlış olduğunu vurguluyorlar.

Ağrılı göz tansiyonu ağrılı olduğu için kolayca hastayı doktora gitmeye ikna edebilir ama ağrısız olanı çok sinsidir. Kolay kolay anlaşılamaz. Tüm göz sinirleri tahrip olduktan sonra son aşamada körlüğe sebep olan ağrısız göz tansiyonu mutlaka doktor kontrolü teşhis ve tedavi gerektiriyor.

Görme sinirlerinde meydana gelen hasarları henüz modern tıp geri getiremiyor. Göz sinirleri hasar görmeden önce doktora görünerek göz tansiyonu varsa tedavi ettirilmelidir. 40 yaşın üzerindeki her 300 kişiden birinde görülen bu hastalık aslında ciddi bir orana tekabül ediyor.

Körlük meydana geldikten sonra tedavinin imkânsız olacağını belirten uzmanlar tehlike büyümeden en kısa sürede göz tansiyonunu ölçtürmeyenlerin göz doktoruna giderek bu işlemi yapmaları öneriliyor.

Migren ağrılarından eziyet çekiyorsanız bu yazımızı mutlaka okuyun

Migren ağrıları daha çok kadınlarda olmakla birlikte erkeklerde de sık rastlanan hayat seviyesini düşüren bir hastalıktır. Öyle ki, bazen ağrı şiddeti çok artar ve bizi işimizden alıkoyar.   Migren nörolojik bir hastalık olup ataklar halinde gelir. Tam olarak bir tedavisi bulunamamıştır. Ama bazı ağrıkesici ilaçlarla geçici tedavi yöntemleri vardır. Bunun yanında Migreni hafifletici bazı öneriler bulunmaktadır. Bu yazımızda Migrene ne iyi gelir sorusuna cevap bulabilirsiniz.
Şiddetli baş ağrılarınız varsa ilk başta bir tanı konulması şarttır. Yani baş ağrısı deyip geçmeyin. Uzun süre devam eden baş ağrılarının altında yatan farklı sebepler ola bilir. Eğer tanı konmuşsa o zaman doktorun önerdiği ağrıkesiciyi kullanmakta sakınca yoktur.  Migren ağrıları bazen daha sık bazen daha seyrekleşe bilir. Stres migren ağrılarının artmasına neden ola bilir. Bütün bunları göz önünde bulundurarak bir doktor takibinin olması şarttır. Eğer hayatınızda ilk defa yaşadığınız çok şiddetli bir baş ağrısı yaşıyorsanız mutlaka acil servise başvurunuz. Bu durumlar bazen hayat kurtarır. Ayda iki kereden fazla migren atağı geçirenlere koruyucu tedavi uygulanmaktadır.
Migren hastalığından eziyet çekenler bazı hususlara dikkat etmelidir.

Migren ataklarına kişiye göre farklı etkenler sebep ola bilmektedir. Kimisi stresten etkilendiği halde kimisi de, bir yiyecek türünden etkilenebiliyor. Aynı zamanda migreni tetikleyen faktörler içerisinde en önemli yerde uykusuzluk, açlık, fazla strestir.  Bu durumları dikkate almakta fayda vardır
Migren hastalığından tamamen kurtulmak mümkün mü?
Migrenden eziyet çeken kişiler bu soruyu sormaktadır. Yalnız tam olarak tedavisi mümkün olmayan bu hastalıkta ağrı kesiciler ve koruyucu tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Bazen ilerleyen yaşlarda bu hastalık tamamen geçe biliyor.

Uyumak migren atağının geçmesini sağlar mı?

Birçok hastada uyumak migren ağrılarının şiddetini azalttığı görülmüştür.

Yoga ve pilates migren tedavisinde kullanılıyor mu?
Spor her şekilde hayat kalitemizi artırıyor. Daha mutlu hissetmemizi sağlıyor. Aynı zamanda stresten kurtulmakta faydası vardır. Dolayısıyla spor tedavi edici olmasa da genel olarak sağlığımızı olumlu yönde etkilediği ve stresi azalttığı için her şekilde önerilmektedir.

 

Uçuk ( Herpes) nedir?

Tıbbi adıyla Herpes denilen uçuk, bir tür deri enfeksiyonudur. Bir virüs cinsi olan uçuk (herpes) virüsünün iki cinsi vardır. Bunlar, tip1 ve tip2 olarak  adlandırılmaktadır. Tip1 virüsü, daha çok göbek üstündeki enfeksiyonlardan sorumludur. Özellikle dudakta, ağız çevresinde, ağız içerisinde ve  göz çevresinde çıkan uçuklardan tip1 virüsü sorumludur diyebiliriz. Tip2 virüsünde de  daha çok bel altı ya da  göbek altı seviyesinde oluşan enfeksiyonlardır ve halk arasında da genital uçuk olarak adlandırılan uçuk enfeksiyonlarıdır.

Uçuk, genel olarak 1 ila 5 yaş arasındaki çocuklarda daha çok karşımıza çıkmaktadır. Büyük oranda aile bireylerinden, hatta daha çok anneden de çocukların kapması söz konusudur. Ya da, çevredeki diğer çocuklardan da herpes virüsü kapabilmektedir.
Uçuğun çıkmasını kolaylaştıran etkenler nelerdir?
Bu etkenlerin başında; özellikle kadınlarda görülen adet dönemlerini sayabiliriz. Çünkü, adet dönemlerine özgü hormon değişikliği uçuk oluşmasını artırmaktadır. Ayrıca vücutta kansızlık hikayesi varsa, demir eksikliği, çinko eksikliği ya da vitamin eksikliği gibi durumlar söz konusu ise uçuk görülebilmektedir. Bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi durumda da karşımıza uçuk çıkabilmektedir. Uçuğun çıktığı bölgede darbe, vurma ya da ısırma gibi bir oluşumda, oradaki deri bütünlüğünün bozulması ile de uçuk çıkabilmektedir. Psikolojik durumlarda ise stres, depresyon ya da gece kabus görme gibi durumlarda da sabah uçuk olan bir dudakla karşılaşmak mümkün…

Ayrıca, bağışıklık sistemini azaltan durumlarda örneğin, AIDS gibi bir hastalıkta, bir kanser hastalığında ya da kansere bağlı kemoterapi ilacı tedavisi gören hastalarda  daha sık görülebilmektedir. Bununla birlikte,  kortizon gibi sistemik bir ilacı kullanan kişilerde de yoğun olarak  uçuk oluşabilmektedir. Özellikle, bağışıklık sistemini zayıflatan bir hastalığa sahip olan  kişilerde uçuk; hem daha yaygın hem de daha tedavilere dirençli bir şekilde kendini göstermektedir. Bulaşıcı olan herpes virüsü, ilk çıktığı zaman batma, yanma ya da su kabarcığı şeklinde oluşmaktadır.
Uçuk, çok sık görüldüğünde tehlikeli midir?
Uçuk ilk defa deriye girdiği zaman, derinin sinirleri boyunca omiriliğe taşınır. Omiriliğin arka köklerinde uyur vaziyette bekler. Zamanla vücut direnci düştüğünde ya da deri bütünlüğü bozulduğunda arka köklerden tekrar aynı sinirler vasıtasıyla, giriş bölgesine gelir ve uçuk infeksiyonunu oluşturur. Dolayısıyla virüsü bir kez kaptıktan sonra, o virüs mutlaka nüks edecek ve tekrarlayacaktır. Yalnız bu oran kişiden kişiye göre değişmektedir. Dolayısıyla bir kişide uçuk hayat boyu tekrar edebileceği gibi, bazı kişilerde çok sık tekrarlayabilir. Özellikle senede 6 kezden fazla uçuk çıkıyorsa, bu tür uçuk problemli kişilere kronik vaka denir ve araştırılması gereken hasta grubudur. Bu tür hastalara, uzun süreli bir baskılama tedavisi uygulanır. Hatta gerekli  görüldüğü takdirde, 6 ay ya da 1 yıl boyunca bağışıklık sistemini güçlendiren ilaçlar verilmektedir. Virüsü yok eden birtakım maddeler içeren, sistemik ilaçlar verilmektedir.
Uçuk tedavisinde dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? 
Uçuk tedavisinde ilk basamak olarak, öncelikle uçuğun ortaya çıkmasına neden olan tetikleyici faktörlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Örneğin, vücuttaki kansızlık, demir eksikliği ya da çinko eksikliği söz konusuysa mutlaka tedavi edilmelidir. Eğer kişi, dudaklarıyla çok oynuyorsa ya da dudaklarını çok yiyorsa, tırnaklarıyla kaşıyorsa bu tarz tik davranışlarından uzak durması sağlanmalıdır. Özellikle bazı kişiler,  güneşe çıktıklarında da uçuk oluşumu söz konusu olabilmektedir. Bu kişilerin de, güneşin olumsuz etkilerine karşı güneşten koruyan kremler kullanmasında fayda vardır. Bunun dışında uçuk virüsüyle hekime başvuran hastaya, uçuk tedavisinde uçuklu bölgeye uygulanan sürme ilaçlarkremler ya da losyonlar  verilmektedir. Bu ilaçlar genellikle anti viral denilen birtakım aktif madde içeriğiyle uçuğa karşı etkilidir.

Narsizm

Halk arasında kendini beğenmişlik olarak da adlandırılan narsizm, kendine aşırı derecede hayranlık duyma ve kendini herkesten üstün görme durumudur. Bu tür rahatsızlığı olan kişiler narsist olarak adlandırılırlar. İlk olarak çocukluk dönemlerinde belirmeye başlayan narsist davranışlar ilerleyen dönemlerde daha da artarak devam eder. Bir kişilik bozukluğu olan narsizm kişinin kendisi için olmasa bile çevresindeki insanlar için oldukça zor bir durumdur.

 Narsistlerin Genel Özellikleri

Narsistler hep en başarılı, en iyi, en zeki ve en zengin olma hırsı içerisindelerdir. Okul hayatları boyunca hep başarıya odaklanır ve her ne pahasına olursa olsun hedeflerine ulaşırlar. İş yaşantısında da bu hırslı tutumları devam eder ve işlerinde kısa sürede yükselirler. Narsistler iş hayatında hep yönetici konumuna gelmek için çaba harcarlar çünkü başkalarının emrinde çalışmak onlara göre değildir. Onlar bu dünyaya emir almak için değil, emir vermek ve herkese hükmetmek için gelmişlerdir. Bu nedenle iş hayatında yükselebilmek için tüm imkanları kullanıp, her fırsatı en iyi şekilde değerlendirirler. Yeri geldiği zaman en yakınlarındaki kişileri bile kendi çıkarları için harcayacak kadar bencil bir yapısı olan narsistler, hiç bir konuda eleştri kabul etmezler. Kendilerini eleştiren insanlara adeta düşman olurlar ve onları alt etmek için ellerinden geleni yaparlar. İnsanlar onun başarısını övüp, ona iltifat ettikleri sürece sorun yoktur. Durum bunun tersi olduğunda ise narsist insanın etrafındaki insanlar için hayat çekilmez hale gelebilir.

Narsist insanlar iş hayatındaki aynı tutumlarını aşk hayatlarında da devam ettirirler. Beraber oldukları insanları sürekli eleştirir hatta aşağılarlar. Karşısındaki insan onun bu tavırlarına katlanmak zorundadır çünkü kendisi mükemmel bir insandır, söylediklerinde hep haklıdır. Beraber olduğu insanın hayatında bulunmakla ona büyük bir şans verdiğini düşünen narsistlerle mutlu olmak imkansızdır. Çünkü hiç kimse sürekli eleştirilip, hep kendinden taviz vererek mutlu olamaz.

Narsistlerin iş ve aşk hayatında kaybetmeye kesinlikle tahammülleri yoktur. Onlar bu dünyaya hep kazanmak ve başarılı olmak için geldiklerini, diğer insanların ise onların yükselmesinde sadece bir basamak olabileceklerini düşünürler. Bir insanı elde edene kadar her türlü mücadeleyi verirler ve o insanın sevgisini kazandıktan sonra gerçek yüzlerini gösterirler. İş hayatında da çıkarlarına uyan kişilere yaklaşıp, onlarla işleri bittikten sonra uzaklaşırlar.

 Narsizmin Nedenleri

Narsizmin altında yatan nedenlerden en önemlisi kişinin sevgisiz bir çocukluk dönemi geçirmesidir. Ailesinden yeteri kadar ilgi ya da sevgi görmeyen çocuklar, ailelerinin taktirini kazanmak ve onların dikkatini çekmek için başarı hırsına kapılırlar.

Narsizmin bir başka nedeni ise, ailenin çocuğa sürekli ; “sen güçlü olmalısın herkesi yenmelisin, başarılı olup hep en önde olmalısın…” gibi telkinlerde bulunmalarıdır. Bu tür telkinler sonucu çocuğun üzerinde oluşan psikolojik baskı onu narsist eğilimlere iter.

Narsizmin oluşmasında ailenin tavrı çok önemlidir. Yeteri kadar ilgi ve sevgi görmüş, baskıdan uzak yetiştirilmiş bireylerde narsist eğilimlere daha az raslanmaktadır.

Narsizm Tedavi Edilebilir Mi?

Tüm psikolojik rahatsızlıklarda olduğu gibi narsizmde de tedavinin başarılı olması için öncelikle kişinin bu rahatsızlığını kabul etmesi gerekir. Fakat narsistler bu durumlarını bir hastalık olarak kabul etmedikleri için tedaviye de yanaşmazlar. Bazen depresyon vb. şikayetler için psikoloğa başvurduklarında bu durumları ortaya çıkar. Bu kişilerden çok azı tedaviye yanaşır ve tedaviye girişenlerin çoğunluğu da doktorla tartışarak tedaviyi yarım bırakırlar. Narsizm çocukluk ve gençlik yıllarında farkedilip tedavi edilirse başarı oranı daha yüksek olabilir çünkü belli bir süre sonra narsist kişiler kendilerinin normal olduklarını, asıl etraflarındaki insanların garip davranışlar sergilediklerini düşünürler.

 Narsizm çoğunlukla politikacılarda, ünlü kişilerde ve üst düzey yöneticilerde görülen bir rahatsızlıktır. Bunun nedeni ise narsistlerin hep zirvede olmak istemeleri ile açıklanabilir.

PROGERİA (ERKEN YAŞLANMA) HASTALIĞI NEDİR?

Progeria hastalığı çok nadir görülen bir hastalıktır. Yaşam süresinin kısa olduğu bir hastalık olmasına rağmen vücut çok hızlı bir döngüye sahiptir.

Uzun süre kullanıma bağlı vücutta pek çok dejeneratif hasar ortaya çıkmaktadır. Eklem ağrıları, çeşitli organ ağrıları, hareket kısıtlılığı gibi çoğu hastalık yaşlılığa özgü hastalıklardır. Uzun yıllar boyunca kullanılması sonucu ortaya çıkan hastalıkların erken yaşlarda gözlenmesine progeria denmektedir.

Progeria hastalığı erken yaşlanma hastalığıdır. Yaşlılığa bağlı hastalıkların genç yaşlarda ortaya çıkması ile karakterizedir. Cilt yapısında kuruma ve esnekliğini kaybetme gibi bulgular dikkat çekmektedir. Görme netliğinde azalma, saç dökülmeleri, kırışıklar ve ciltte lekelenmeler en erken ortaya çıkan rahatsızlıklardır. Ancak progeria bu kadar masum bir hastalık değildir.

Progeria hastalığında kişilerin yaşam süreleri kısalmaktadır. Çoğu hastalığın belli bir görülme yaşı vardır.

WERNER HASTALIĞI olarak da isimlendirilen progeria Latince bir kökene dayanmaktadır. “pro” lehine, destekleyen anlamına gelirken “geria” yaşlılığı ifade etmektedir. “geria” köküne dayalı olan geriatri yaşlılık bilimi olarak isimlendirilmektedir.

Kalp yetmezlikleri, çoklu organ hasarları, organ yetmezlikleri , kadınlarda erken menapoz gibi pek çok bulgu olması gereken yaştan önce ortaya çıkmaktadır.

Progeria hastalığının seyri kişiye göre değişmektedir. Herkeste farklı etkilerle ortaya çıkan bir rahatsızlık olan progeria, bu nedenle sabit bir tedaviye sahip değildir. Nedene yönelik tedavi yapılamamaktadır. Ancak kişinin rahatsızlıklarına spesifik palyatif(rahatlatıcı, yardımcı) tedaviler uygulanmaktadır. Dejeneratif eklem ağrıları olan kişilerde osteoartrit(kireçlenme) tedavisine benzer tedavi yönetimi yapılmaktadır. Menapoza girmiş bayan hastalara menapoza bağlı ortaya çıkan rahatsızlıkları yatıştıracak ilaçlar başlanılır.

Kişinin ağrı ve sıkıntılarına yönelik uygulanacak tedavi bu nedenle kişiye bağlı olacaktır. Yaşam kalitesinin yükseltilmesi amaçlanan bir tedavi yönetimi yapılır. Progeria hastalığı nadir bir hastalıktır ancak tek bir hastalık değildir.

 AKROMEGALİ (DEVLİK HASTALIĞI)

     Akromegali yaygın bir hastalık olmasına rağmen etrafınızda çok fazla denk gelemezsiniz. Ani bir rahatsızlık olmadığı için kişiler kendilerindeki değişimleri ne yazık ki fark edemezler. Uzun süreli bir değişimin sonucunda kişilerde kulak burun büyümesi, çene büyümesi, el ve ayaklarda büyüme gibi rahatsızlıklar gözlenir.

    Akromegali beynin önünde bulunan hipofiz bezinde ortaya çıkan bir tümörün sonucunda gözlenen endokrinolojik bir hastalıktır. Büyüme hormonu salınımının artışının sonucunda vücutta durmuş olan büyüme tekrar başlar. Büyüme hormonu çocukluk çağında etkin olan bir hormondur. Uyku esnasında salınmaktadır. GH (growth hormon, büyüme hormonu) ve IGF-1 düzeylerine göre tanı konulmaktadır.

     Akromegali tanısında kişilerin eski resimleri karşılaştırmalı olarak değerlendirilmektedir. Yüzde oluşan anormallikler kişinin kendisi tarafından fark edilemeyebilmektedir.

Uzun kemiklerin baş kısımlarında bulunan epifiz plakları kemiğin boyca uzamasını sağlar. Erişkinlikte kapanan epifiz plakları tekrar aktifleşemez. Bu nedenle akromegali hastalarında uzun kemiklerin boyca uzaması değil enine uzaması olur. El ve ayaklarda büyüme gözlenir. “Kare el” görünümünün oluşması el ayasının ve parmakların boyca uzamanın olduğu gibi kalmasına rağmen enine büyümesinden kaynaklanır. Yumuşak dokuların büyümesi gözlenmektedir.

Burun kenarları basıklaşmaya başlar, burun ve dudak arasındaki çizgi derinleşir, kaşların üzerindeki kemikler belirginleşir. Topuklardan büyümeler gözlenmektedir.

   Akromegali tedavisinde başlıca yöntem hipofiz cerrahisidir. Transfenoideal cerrahi yöntemi ile hipofizde bulunan tümör çıkarılmaktadır. Tümörün küçültülebilmesi için çeşitli medikal tedavisi uygulanmaktadır. Takibinde ve tanısında GH ve IGF-1 düzeyleri değerlendirilmektedir.

Cerrahiden sonra vücutta oluşmuş etkiler kaybolmaktadır. Kemiklerde oluşan büyümeler geri dönüşlü değildir. Ancak yumuşak dokularda oluşan büyümeler eski haline yaklaşmaktadır. Eski görünümlerine tamamen dönülmemektedir.

   Akromegali hastaları genellikle ayakkabı numaralarının büyümesi şikâyetiyle hastanelere başvurmaktadırlar. Ancak bunun yanı sıra metabolik rahatsızlıklar da gözlenmektedir. Ani baş ağrısı ve görme kaybı gibi şikâyetleri olabilmektedir.

TİROİDİT NEDİR?

     Tiroidit vücudun kendi tiroit dokusuna saldırması ile karakterize bir inflamatuar hastalıktır. Tiroiditlerin çeşitli alt tipleri bulunmaktadır. Ağrılı veya ağrısız olmasına göre de sınıflandırılabilmektedirler.

Tiroid hastalıkları özellikle kadınlarda çok sık gözlenen hastalıklardır. Kanser açısından değerlendirildiğinde kadınlarda ikini sırada yer almaktadır. Tiroid kanserlerinden önce birinci sırada olan kanser ise meme kanseridir. Ancak cinsiyet gözetmeksizin ölüm oranı açısından kadın ve erkeklerde akciğer kanserleri birinci sıradadır.

Tiroid dokusunun inflamasyon sonucu harap olması ile uzun sürelerden sonra kişiler hipotiroidi denilen kandaki tiroid hormon düzeyinin azalması ile karakterize bir metabolik duruma girerler. Tiroiditler genellikle hipotiroidiye sebep olmaktadır. Bunun nedeni ise saldırılan tiroid dokusunun uğradığı hasar neticesinde fonksiyonlarını yerine getirememesinden kaynaklanmaktadır.

 

  HASHİMOTO TİROİDİTİ

 

      Sık gözlenen tiroidit tipidir. Özellikle tanısında ANTi-TPO düzeyine bakılmaktadır. Anti-TPO miktarının yükselmesi hashimoto tiroiditi için patognomiktir(tanı koydurucu).

Hashimoto tiroiditinin pek çok farklı adı vardır. Kronik tiroidit, lenfositik tiroidit, lenfadenoid guatr ve son dönemlerde otoimmün tiroidit olarak da isimlendirilmektedir.

Sebebi tam olarak bilinmese de mekanizmasının savunma hücrelerinin tiroid dokusuna saldırması olduğu düşünülmektedir. Hipotiroidinin en sık nedeni Hashimoto tiroiditidir.

 

  De-Quervain TİROİDİTİ

 

    Ağrılı tiroidit olarak bilinen De-Quervain tirioiditi de en sık gözlenen tiroidit tiplerindendir.  Ancak De-Quervain tiroiditi kronik bir tiroidit şekli değildir. Genellikle üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra gözlenen ağrı ile seyreden bir tiroidit şeklidir. Ancak daha sonra tekrar eski haline gelebilmektedir.  Enfeksiyondan sonra gözlendiği için tanısında Sdm,CRP bakılmaktadır.

 

Ancak De-Quervain tiroiditi de hipotiroidi ile seyredebilen bir faza sahiptir. Vücut kendisini toparladıktan sonra düzelebilse de hastalık seyrinde gözlenebilen bu fazla uykuya meğil artar, kilo alımı olur, metabolizma azalır, soğuk intoleransı gözlenir. Kısacası hipotiroidi ile ilişkili şikayetler gözlenebilmektedir.

 

POSTPARTUM TİROİDİT

 

    Doğum yapan kadınlarda doğumdan sonraki bir yıl içerisinde gözlenebilen bir tiroidit şekliği olduğu için postpartum tiroidit adını almaktadır. Genellikle doğumdan 1 ay sonrasından başlayan bir yıllık süreçte gözlenmektedir.  Geçici bir tiroidit türüdür. Kadınların %5-10 ‘luk bir diliminde gözlenmektedir.

Graves hastalığı gebelikle alevlenen bir hastalık olduğu için postpartum tiroiditi ile ayrımının yapılması gerekmektedir. Gebelik tiroit hastalıklarını etkileyen bir süreçtir. Bu nedenle tiroit hastası olan kadınların gebelik sürecinde risk grubunda oldukları ve bu açıdan takip edilmeleri gerektiği düşünülmektedir.

 

En sık gözlenen üç tiroidit şekli yukarıda gösterilmektedir. Ancak tiroiditler bunlarla sınırlı değildir , çok fazla alt tipi bulunmaktadır. Ancak hipotiroidi belirtileri taşıyan kişilerin tiroidit olup olmadıklarının incelenmesi gerekir. Kadınlarda tiroid hormonları normal olsa bile Hashimoto tiroiditi açısından mutlaka değerlendirilmeleri gerekmektedir. Hashimoto tiroiditi hiçbir bulgu vermeyip yalnızca ultrasonografi yapılması sonucunda da saptanabilmektedir. Bu nedenle ötiroidi de olsa bayanların Hashimoto açısından en azından bir kez için anti-TPO bakılması gerekmektedir. Tiroid kadınlar için önemli bir  endokrin organdır.

BAĞIRSAK DÜĞÜMLENMESİ

            Bağırsakların yapısındaki kalınlık ve incelik gibi durumlardan dolayı ve ya lenflerin düğümlenmesiyle birlikte bağırsaklar iç içe geçerler. Bu duruma bağırsak düğümlenmesi denir. İç içe geçen bağırsaklarda katlanmalar olacağı için kan dolaşımı yavaşlar ve bir süre sonra kan dolaşımı kesilir. Düğümlenmenin olduğu bölgede şişmeler ve ağrılar meydana gelir. Kanın ulaşımı kesildiği için bağırsakta bölgesel hücre ölümleri görülmeye başlanır.

 

            BAĞIRSAK DÜĞÜMLENMESİNDE GÖRÜLEN BELİRTİLER

 

         Bağırsak düğümlenmesi karın bölgesinde görüldüğü için şiddetli bir karın ağrısı meydana gelir. Kişiler, bu karın ağrısına bağlı olarak huzursuz olabilirler, kanlı ishal görülebilir. Bağırsak düğümlenmesi görülen kişilerde ağrıdan dolayı ayaklar sürekli karına doğru çekilir. Bağırsak düğümlenmesi tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Tedavi edilmediğinde bağırsaklarda delinmeler, kan zehirlenmesi hatta ölüme varacak kadar sorunlara neden olabilir.

 

            BAĞIRSAK DÜĞÜMLENMESİNİN TEDAVİSİ NASILDIR?

 

            Bağırsak düğümlenmesinde mide içerisinde bulunan her şeyin temizlenmesinden sonra baryumlu kolon grafiği çekilerek düğümlenmenin olduğu yer tespit edilir. Cerrahi operasyon uygulanarak düğümlenmeden dolayı tıkanan bölümler alınır. Bu sayede hastada görülen şikâyetler ortadan kalkar ve hasta bir süreliğine sıvı gıdalarla beslenir.

            Eğer böylesine zor bir durum ile karşı karşıya kalmak istemiyorsanız, geçmeyen karın ağrılarında çok fazla vakit kaybetmeden doktorunuza görününüz. Asla “Alt tarafı karın ağrısıdır” geçer demeyin. Eğer yukarıda belirttiğimiz özellikler varsa mutlaka vakit kaybetmeden doktorunuzdan yardım isteyin. Sağlığınız hiçbir şeyden kıymetli değildir.

SUÇİÇEĞİ (VARİSELLA)

Varicellazoster adı verilen virüsün neden olduğu suçiçeği hastalığı genellikle çocukluk döneminde görülen kırmızı döküntülerle kendini belli eden bir hastalıktır. Suçiçeği havada bulunan varicellazoster virüsünün solunum yoluyla vücuda alınması sonucu bulaşır. Vericella virüsü vücuda girdikten sonra dokular üzerinde çoğalmaya başlar. Suçiçeği hastalığının vücuda girmesiyle birlikte 2-3 haftadan oluşan bir kuluçka süresi geçirir. Kuluçka süresinden sonra kırmızı döküntüler suçiçeğinin en büyük belirtilerini oluşturur. Vücutta oluşan döküntüler virüsün kana geçtiğinin belirtisidir.

SUÇİÇEĞİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Suçiçeği virüsünün kana geçmesiyle birlikte vücutta kırmızı, içi sıvı dolu olan kabarcıklar meydana gelir.
Suçiçeği ilk olarak sırtta ve gövdede kırmızı kabarcıklar olarak görülür.
Yüksek ateş ve halsizlik görülür.
Vücutta oluşan kırmızı su kabarcıkları nedeniyle kaşınma olayı sıkça görülür. Kaşınan su kabarcıklarının kaşınması sonucu buralarda minik çukurlar oluşabilir, ilerleyen yaşlarda iz olarak kalabilir.

SUÇİÇEĞİ NASIL TEDAVİ EDİLMELİDİR?

Suçiçeği tedavisinde kullanılan bir ilaç yoktur. Suçiçeği hastalığına yakalanan kişilerin bol bol istirahat etmesi gerekir. Su ve sabunla sık aralıklarla yıkanmak kaşıntıları azaltacaktır. Hastanın iç çamaşırları ve yattığı yerin nevresimleri, yastıkları ve çarşafları sürekli değiştirilmelidir. Suçiçeğinden dolayı oluşan su kabarcıklarının kaşınması engellenmelidir. Suçiçeği hastalığı genellikle tehlikeli olmayan bir hastalıktır. Ancak bu hastalık, küçük çocuklarda ve bebeklerde görüldüğünde bir doktora başvurulması gerekir. Suçiçeği döküntüleri istirahat ve gıda takviyeleri ile kısa sürede tedavi edilebilmektedir.

ÜLSER NEDİR?

Günümüzde birçok hastalık vardır. Bu hastalılardan bazıları insanlara çok fazla bir rahatsızlık vermezken bazıları ise insanlara çok büyük rahatsızlıklar vermektedir. Genellikle sindirim ve boşaltım sisteminiz ile alakalı olan hastalıklar kişiler çok ciddi rahatsızlıklar verir. Çünkü ne gönül rahatlığı ile bir şey yiyebilirsiniz, ne de bir şey yedikten sonra rahat edebilirsiniz. İşte bu tür rahatsızlıklardan biri olan ülser de kişilere rahatsızlıklar vermektedir. İsterseniz gelin, ülser nedir tedavisi var mıdır, ülsere hangi yiyecekler iyi gelir? Hep beraber inceleyelim.

Ülser aslında bir sindirim sistemi hastalığıdır. Mide asidi ve sindirim sıvıları iç deriyi aşındırarak tıp dilinde enflamasyon adı verilen yaraları oluşturur. Sindirim sistemi ailesinde bulunan yemek borusu, mide ve oniki parmak bağırsağında ortaya çıkabilir. Ülserin en büyük sebebi ‘’Helicobacterpyroli’’ adı verilen mikrobun türemesidir. Özellikle düzenli olarak aspirin, kortizonlu ilaçlar, alkol, sigara kullananlar, çevre kirliliğine maruz kalanlar ve kahve alışkanlığı bulunanlarda görülmektedir. Ayrıca yoğun stres, sinir bozukluğu da asit salınımını bozmakta ve ülsere sebebiyet vermektedir.

ÜLSER CANINIZI SIKMASIN

Ülser canınızı sıkmasın, çünkü tedavisi mevcut olan bir hastalıktır. Tespit edildiği zaman antibiyotik ilaç tedavisi alıp ülserin oluşturduğu tahrişler giderilebilir ve ülseri önleyici ilaçlarla ülserden kurtulabilirsiniz. Tabi ki, hepsi bir muayeneden sonra.

ÜLSERE HANGİ YİYECEKLER İYİ GELİR?

Ülser bir iç deri yaralanması olduğu için yaralanmayı azaltıcı ve yaraları tedavi edici özelliği bulunan yiyecekler ülsere iyi gelmektedir. Özellikle lifli gıdalar sindirim sırasında salgılanan asidi kontrol altına alır ve tahrişi önler. K vitamini bulunan yiyecekler ise ülserin oluşturduğu tahrişi iyileştirici özellikler barındırırlar. Özellikle lahana, ıspanak, avokado, kuşkonmaz, soya, yonca, çavdar K vitamini bakımından oldukça zengin yiyeceklerdir.

YÜKSEK VE DÜŞÜK TANSİYON

YÜKSEK VE DÜŞÜK TANSİYON NEDİR?

Ülkemizde yaygın olarak görülen hastalıkların arasında bulunan yüksek ve düşük tansiyon dikkat edilmesi gereken bir rahatsızlıktır. Özellikle yüksek tansiyon kişileri sağlık bakımından ciddi anlamda tehdit edebilir. Peki, yüksek ve düşük tansiyon nedir, gelin inceleyelim.

Tansiyon yani kan basıncı, kalbin kanı pompalarken oluşturduğu basınçtır. Bu basıncın istenilen düzeyler üstünde olması durumuna yüksek tansiyon(hipertansiyon), altında olmasına ise düşük tansiyon(hipotansiyon) denir.

Özellikle yüksek tansiyon ülkemizde yaygın olarak görülen bir hastalıktır. Yüksek tansiyon baş ağrısı, sersemleme, baş dönmesi, kulaklarda çınlama ve görme bozukluğu gibi belirtiler kendini gösterir. Düşük tansiyon ise baygınlık, baş dönmesi, göz kararması gibi belirtilerle ortaya çıkar, özellikle otururken ani kalkışlarda kan basıncı düşer ve gözleriniz kararabilir. Özellikle sürekli yüksek tansiyona sahipseniz, mutlaka doktora danışmalısınız. Çünkü yüksek tansiyon sizi beyin kanaması, kalp krizi ve felce kadar götürebilir.

YÜKSEK VE DÜŞÜK TANSİYONUN TEDAVİSİ

Yüksek ve düşük tansiyonun tedavileri vardır. Özellikle büyük risk taşıyan yüksek tansiyonun tedavisi ömür boyudur. Tedavi boyunca kullanılan ilaçlar kan basıncını normal değerlere çeker; fakat ilacı kestiğinizde yine kan basıncı eski değerlerine dönmeye başlayacaktır. Bu yüzden tedavi doktor kontrolünde sağlanmalıdır. Düşük tansiyonun ise genellikle yiyecekler ayarlanarak tedavisi sağlanır. Fakat ciddi durumlarda ilaç tedavisine başvurulabilir.

YÜKSEK VE DÜŞÜK TANSİYON HASTALARI NELER TÜKETMELİDİR?

Yüksek tansiyona sahip olan hastalar bol miktarda sıvı tüketimi yapmakla birlikte, meyve, süt ve süt ürünleri, sebzeler, tam tahıllar, kuruyemiş ve baharatlar tüketmelidirler. Tuzlu yiyeceklerden sakınmalıdırlar. Düşük tansiyona sahip olan hastalar ise doktor tavsiyesi ile tuzlu yiyecekler tüketebilirler.

Eğer böyle bir rahatsızlığınız varsa mutlaka bir ömür boyu kendinize çok dikkat etmelisiniz. Asla doktorunuzun tavsiyesinden dışarıya çıkmayınız.

Mantarın Hastalığı ve Bulaşmasının Sebepleri

Mantar hastalığı, insan ömrü boyunca en az bir kere de olsa, birçok insanın yaygı olarak başına gelebilen bir hastalık türüdür. Mantarlar, deride ve tırnakların altında çoğalırlar. Gözle görülemeyecek kadar küçük olan bu mantarlar özellikle nemli bölgeleri tercih ederler. Mikroorganizma olan bu mantarlar, büyük bir rahatsızlık da ortaya çıkartabilir ve bulaşıcı özelliği vardır.

Özellikle yaz aylarında ortaya çıkan mantar hastalıkları, bağışıklık sistemi zayıf olan insanlarda sıklıkla görülür. Başka bir mantar hastalığından bulaşabileceği gibi başka bir insandan da bulaşabilir. En çok görülen bölge ise ayaklardır.

Mantarın Bulaşmasının Sebepleri

1- Ayak ve el bölgelerinin nemli veya ıslak kalması, deniz veya havuzdan sonra yeterince kurulanmaması mantar oluşumunu sağlar.

2- Yaz aylarında oluşan terlerin vücuttan atılmaması mantar hastalığının oluşmasına yardımcı olur.

3- Kişisel temizliğe önem verilmemesi özellikle kişiler arasında mantar hastalığının bulaşmasının en önemli faktörlerindendir. (Zaten bazı hastalıkların temelinde kişisel bakıma dikkat etmemek yatmaktadır. Özellikle mantar hastalığında kişisel bakım son derece büyük bir öneme sahiptir.)

Mantar Hastalığından Korunma Yolları

Bu hastalık nasıl nemli ve ıslak bölgeleri seviyorsa, hastalıktan kurtulmak için de vücudumuzda nemli bölgeleri ortadan kaldırmamız gerekmektedir. Mutlaka her duştan sonra yeterince kurulanmalı ve kişisel bakıma dikkat edilmelidir. Tırnak makası, havlu, ayakkabı gibi kişisel kullanılan ürünlerin temizliğine özen gösterilmelidir.

Mantar Hastalığının Tedavisi

Bu hastalık kişisel bakımın yanı sıra ilaç kullanarak da etkisiz hale getirilebilir. Antifungal (mantar karşıtı) ilaçları kullanmak gerekmektedir. Doktor kontrolüne sık sık gidilmeli ve tedavi süresince ilaç kullanımını bırakmamak gerekmektedir.

Mantar hastalıklarının tedavisi genellikle 3-4 hafta sürmektedir. Yalnız bu tırnak mantarları için biraz daha uzun bir süreçtir. Kesinlikle kullanılan ilaçlar doktor ve eczası danışmanlığında olmalıdır. Aksi takdirde istenmeyen durumlar ile de karşılaşılabilir.

KIZAMIK

Morbilli virüsü nedeniyle vücutta kırmızı döküntüler olarak kendini gösteren bulaşıcı bir hastalıktır. Kızamık çok eski çağlardan beri bilinse de 18. yy da geçirilen bir salgınla tanınmaya başlanmıştır. Kızamık hastalığı genellikle çocukluk çağında görülür. Öksürme, hapşırma ve ya tükürme gibi yollarla havaya yayılan bu virüs bir saat boyunca havada asılı kalır ve bu havayı soluyan kişiye de bulaşır. Bu yüzden kızamık hastalığı sonbahar ve kış aylarında daha çok görülmektedir.

Kızamığın kuluçka süresi 9-10 gün sürmektedir.  Kuluçka süresi boyunca kızamık hastalığı bazı belirtiler göstermektedir. Aradan geçen 3-4 gün sonunda kızamık adının verilmesine neden olan, iğne başı büyüklüğünde kırmızı döküntüler oluşmaya başlamaktadır.

KIZAMIĞIN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Kızamık hastalığı havadaki virüsü teneffüs etme yoluyla bulaşan bir hastalık olduğu için solunum yollarında ve buna bağlı olarak vücudun farklı alanlarında oluşan değişimlerle kendini gösterir.

Kızamık sürecinde ateş seviyesi 39-40 dereceye kadar çıkabilir.
Nezle olma hali görülür, burun akar, gözler kızarır.
Bademcikler şişer ve hasta öksürür.
Kulak arkasında, alında ve bütün vücutta deri döküntüleri görülür.

KIZAMIKTAN NASIL KORUNULABİLİR?

Kızamık hastalığı hava yoluyla bulaştığı için özellikle çocukların bulunduğu alanlar sürekli olarak havalandırılmalıdır. Kızamık hastasının yediği, içtiği çatal, bardak gibi ürünler temizlenmeden kullanılmamalıdır.

KIZAMIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR?

Özel bir ilacı bulunmamakla birlikte kızamık hastalığı bulunan kişilerin doktora gösterilmesi gerekir. Kızamık hastası sürekli havalandırılan bir yerde yatırılmalıdır. Kızamık virüsü vücudun direncini düşüreceği için hastanın beslenmesinde süt ve süt ürünleri, meyve ve sebze ağırlıklı beslenmesine dikkat edilmelidir. Hastanın ağız temizliğine önem verilmelidir. Kızamık hastalığından korunmak için en etkili yöntem 12-15 aylıkken kızamık aşısı yaptırmaktır. Çünkü aşı yapıldığında artık vücut, bahsedilen mikroba karşı dirençli ve güçlü bir hale gelmektedir.

 

 

GÖBEK FITIĞI

Göbek deliğinde veya göbek deliğine yakın bir bölgede oluşan nohut tanesinden elma büyüklüğüne kadar olabilen bombeleşmiş fıtık türüne göbek fıtığı denilmektedir. Göbek fıtığı göbek deliğinin içeri doğru olması gerekirken dışarı doğru çıkmasına neden olur. Özellikle bayanlarda hamilelik döneminde görülen göbek fıtıkları hamilelikten sonra yok olsa da bazen kalıcı olabilmektedir. Kalıcı olan göbek fıtığının tedavi edilmesi gerekir.

GÖBEK FITIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Göbek fıtığı göbekte bulunan bombenin iyice belirginleşmesi ve kan akışının buradan geçmemesi ile başlar. Başlarda hissedilmeyen bir durumken daha sonra ağrılar başlar. Göbek deliğinde ve ya göbek deliği etrafında 5 cm kalınlığında oluşan şişlikler göbek fıtığının ilk belirtisidir. Göbekte oluşan bu şişlik gittikçe esnemeye başlar ve göbekte şekil değişikliği meydana gelir. Yatar pozisyona gelindiğinde genellikle bu şişlik kaybolmaktadır. Başlarda göbek fıtığı içeri basınca kaybolabilir ancak zamanla kan geçişi azalacağı için deride kızarma ve ya morarma meydana gelebilir. Karın bölgesi hassaslaşır ve ıkınma kendini sıkma gibi durumlarda ağrı hissedilir.

GÖBEK FITIĞI NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Göbek fıtığı bebeklerde daha çok rastlanan bir durum olduğu için zamanla geçtiği görülür. Ancak yetişkinlerde çok az görülse de tedavi edilmesi gerekir. Göbek fıtığına neden olan et parçası cerrahi bir müdahale ile alınmakta ve yama yapılarak kapatılabilmektedir. Açık yama ve kapalı (kompozit) yama olmak üzere ikiye ayrılan yama tedavisinden sonra hastalar 1 gün içerisinde taburcu olabilmektedir.

Son olarak söyleyeceğimiz şey, eğer yukarıda belirttiğimiz rahatsızlıkları görürseniz, hiç vakit kaybetmeden bir doktora görününüz. Çünkü insanlar için hayattaki en kıymetli hazinelerinden birisi de sağlıktır. Sağlık olmayınca maalesef birçok şey olmamaktadır. Bu sebeple sağlığınızın kıymetini bilin. Aynı zamanda sağlık problemlerinizi asla ötelemeyin.

Basura Ne İyi Gelir?

Basur düzensiz beslenme sonucu oluşan ve genellikle şişmanlığın ve kabız rahatsızlığını tetiklediği bir rahatsızlıktır. Maka bölgesinde toplardamarlar, şişmeye ve genişlemeye başlarlar. Basur halk arasında en çok görülen rahatsızlıklardan birisidir. Çünkü halkımız düzenli beslenme açısından çok gerilerde olan bir halktır. Acıdan tutun basura en zararlı gelen yiyecekler bile aşırı tüketiliyor.

Basur rahatsızlığının oluşmaya başladığı bir kişinin makat bölgesinde kanamalar meydana gelir. Bu evrede rahatsızlık teşhis edilmezse iltihaplanma evresi başlar, makat bölgesinde şişme meydana gelir ve iltihaplanma oluşur. Kişi artık dışkılama olayını çok zorlanarak yapmaya başlar. Kişide kansızlıkta oluşmaya başlar.

Basur rahatsızlığı genellikle motosiklet, bisiklet gibi araçlara sık binenlerde ve kronik kabızlık, ishal gibi rahatsızlığı olanlar

Basur rahatsızlığına genel olarak baktığımızda dikkat edilmesi ve önem verilmesi gereken bir rahatsızlık olduğunu görüyoruz. Şimdi sizlere basur rahatsızlığına nelerin iyi geldiğini anlatacağız.

Neler İyi Gelir?

-Beslenme programınıza en çok lifli gıdaları ekleyin. Bolca lif içeren besinler basurun oluşmasının büyük miktarda engeller, basur rahatsızlığı kişide oluşmuşsa rahatsızlığın ilerlemesini engeller. Lifli gıdalara örnek olarak mısır gevreği, lahana, kuru incir, karnabahar, havuç, ıspanak, patates, kabak, brokoli, şalgam vb. gibi besinleri örnek verebiliriz. Bu besinleri tüketmeye önem vermelisiniz.

-Sigara kullanıyorsanız hemen kullanmayı bırakmalısınız. Basur rahatsızlığı olan bir kişinin sigara kullanması rahatsızlığının kısa sürede ilerlemesini sağlar, rahatsızlığı daha çok ağrı ve acı oluşturur.

-Eğer mümkünse evinize bol miktarda şeftali alın. Şeftali idrar yollarını temizleyen, iltihapları söken bir meyvedir. Basur rahatsızlığının oluşturduğu ağrı ve acı sorunlarını azaltır.

-Beslenme programınızda tüm öğünlere Yoğur ve Kefir gıdalarını ekleyin. Yoğurt ve kefir bağırsaklarda yaşayan, besinlerin sindiriminde görev alan iyi bakterileri güçlendirir. Basur rahatsızlığı olanlara en çok önerilen yiyecekler arasında bulunurlar.

-Bol sıvı tüketmelisiniz ve günlük hareketinizi arttırmalısınız. Bol sıvı tüketmek ve hareketleri arttırmak kabızlığı engeller. Kabızlık rahatsızlığı engellendiğinden dolayı makat bölgesinde oluşmuş basur memelerinin kanaması ve ağrı yapması engellenir. Kişi daha rahat bir şekilde dışkılama ihtiyacını giderebilir. Asitli ve baharatlı içecekler kesinlikle uzak durun, kabızlığı engelleyeyim derken ağrılarınızı ve acılarınızı daha çok arttırabilirsiniz. Acılı yiyecekler basur rahatsızlığı olanların uzak durması gereken ilk yiyeceklerdir.

-Bol vitamin içeren Kuşburnu, tüketimini arttırmalısınız. Kuşburnu, bağırsaktaki zararlı kurtları azaltır, bağırsağın yumuşamasını sağlar. Bu gibi etkilerinden dolayı basur rahatsızlığına iyi gelmektedir.

-Büyük bir kaba ılık su doldurun ve ılık suyun için oturun. Ilık su kasların rahatlamasını sağlar. Bağırsakların gevşemesini, genişlemesini sağlar. Basur rahatsızlığının oluşturduğu ağrıyı azaltır.

-Bağırsak kaslarını rahatlatan, bağırsak hareketlerini arttıran, bol lif içeren bitki çayları, sebze ve meyve suları içmelisiniz.

-Kepekli tahılların tüketimine önem vermelisiniz. Kepekli tahıllar zengin besin değerleri taşımasının yanında protein ve liflerinden dolayı basur ağrılarını azaltır. Kişinin daha acısız ve ağrısız bir şekilde dışkılama işlemi yapmasını sağlar.

-Sabah öğünlerinizde Papatya çayı içmeye özen gösterin. Papatya çayı, basur memelerinin rahatlamasını sağlar ve oluşan ağrıları azaltır.

-Krem kullanabilirsiniz lakin krem kullanımına çok dikkat etmelisiniz. Doktorun önerdiği kremleri kullanmalısınız. İçinde çinko oksit, nitrogliserin ve kortizon bulunan kremleri tercih etmelisiniz. Bu maddelerin bulunduğu kremler basur bölgesinde dikkatli bir şekilde sürüldüğü zaman bölgede rahatlama oluşturacak ve ağrı varsa ağrıyı alacaktır.

Bu doğal yöntemleri denemenize rağmen, düzenli bir şekilde uygulamanıza rağmen basur rahatsızlığınızda herhangi bir değişme olmadıysa acilen doktora gitmenizi öneririz çünkü çok ilerlemiş basur rahatsızlıkları için ameliyat gerekebiliyor. Bu duruma gelmeme için önceden teşhisi koymalı ve doğal tedavi yöntemlerini uygulamalısınız.

BOYUN FITIĞI

Boyun Fıtığı; omurlar arasındaki disklerde bulunan sıvının bulunduğu diskin şeklini değiştirmesiyle ya da diskten dışarı çıkmasıdır. Bu sıvı, diskten çıktığında, çevrede bulunan sinirlere ve kaslara baskı yapar. Bu baskı sonucunda ortaya şiddetli ağrılar ya da boyun tutulması gibi rahatsızlıklar görülür. Kişi bu tarz ağrılarla karşılaşıyorsa bunun yanı sıra kolda ve ellerde uyuşma hissediyorsa boyun fıtığı riski yüksektir.

Boyun fıtığı insana çok acı verir. Bu sebeple bu rahatsızlıktan mümkün mertebe kaçınmak gerekir. Aşağıda belirtilen şikayetleri gördüğünüz anda vakit kaybetmeden bir doktora görünmenizde büyük fayda vardır.

BOYUN FITIĞI BELİRTİLERİ NELERDİR?

–  Kas spazmı

– Ensede ağrı

– Boyun hareketlerinde kısıtlılık

– Boyun çevresinde (sırt, kol, ense) ağrılar

– Baş dönmesi

– Kol ve ellerde uyuşmalar

– Boyun bölgesinde sertlik

– Kulak çınlaması

– Bölgesel hassasiyet

Not: Boyun Fıtığı bu belirtiler olmadan da ilerleyebilir.

BOYUN FITIĞI TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR?

Tedavide öncelik olarak cerrahi dışı uygulamalara yer vermek daha doğrudur. Eğer bu yöntemlere rağmen hastanın yaşam kalitesi düşük kalıyorsa ya da iyileşemiyorsa cerrahi müdahaleye baş vurulmalıdır. Tedavi biçimleri şu şekilde sıralanır;

– Manuplatif (elle) tedavi

– Kaplıca tedavisi

– Ağrı kesici ilaçlar

– Kas gevşetici ilaçlar

– İstirahat (dinlenme) tedavisi

– Enjeksiyon tedavileri

– Boyunluk (3 haftadan sonra önerilmemektedir.)

– Fizik tedavi

– Cerrahi tedavi

BOYUN FITIĞINDAN KORUNMA YOLLARI NELERDİR?

– Boyun fıtığının başlıca nedenlerinden biri stres olduğu için stresten kaçınmak gerekir.

– Ağır şeyler kaldırmamalı, fazla yukarı uzanmamalı.

– Kolu arkaya doğru uzatmaktan kaçınmalı.

– Kambur durmamalı, öne doğru çok eğilmemeli.

– Boyun bölgesini sıcak tutmalı ve soğuk havalarda atkısız dışarı çıkmamalı.

– Spor yapmalı. (Bilinçli şekilde yapılmalıdır)

Tüm bunlara dikkat ettiğinizde bu rsahatsızlıktan korunmanız daha kolay olacaktır

BOĞMACA NEDİR?

Çocuklarınızın büyümesi ile beraber, çocuklarınızda farklı hastalıklarda görülmeye başlar. Bu hastalıklardan bir tanesi de boğmacadır. Bu boğmaca hastalığına karşı anne ve babaların çok dikkatli olması gerekmektedir. Çünkü bu hastalığın ismi kadar kendisi de çok tehlikedir. Üstelik bu hastalık sadece çocukluk döneminde değil, ilerleyen dönemlerde de karşınıza çıkabilecek bir hastalıktır.

Bordetela cinsi mikropların solunum yoluyla kişilere bulaşması sonucu aşırı öksürükle kendini gösteren bir hastalıktır. Genellikle çocukluk döneminde kendini göstermesine rağmen her yaştan insanın yakalanabileceği bir hastalıktır. Hava yoluyla bulaşan bir hastalık olmasından dolayı sonbahar aylarında daha çok bulaşır. Kuluçka süresi 5-21 gün arası olabileceği gibi bu sürede değişiklikler görülebilmektedir. Bu hastalık 6 hafta kadar sürebilir.

BOĞMACA HASTALIĞININ BELİRTİLERİ

Boğmaca hastalığı başlarda grip, soğuk algınlığı gibi hastalıklara benzeyen bir hastalık olmasından dolayı önlem alınmayan bir hastalıktır. Ancak belirtileri şöyle sıralanabilir:

Yüksek ateş,
Öksürük nöbetleri,
Burun akıntısı,
Boğulma hissi,
Yapışkan balgam,
Baş ağrısı,
Nefes alamama,

Boğmaca hastalığı teşhis edilmeyip önlem alınmadığında solunum yetmezliği ve zatürre gibi hastalıklara bağlı olarak ölümlere sebebiyet vermektedir.

BOĞMACA HASTALIĞININ TEDAVİSİ VE AŞI

Boğmaca hastalığı içerisinde bulunan toksinlerden dolayı solunum yolunu olumsuz etkilediği için antibiyotik kullanımı ile tedavi edilecek bir hastalık değildir. Küçük çocuklarda görüldüğünde solunum cihazlarına bağlı olarak tedavisi yapılabilmektedir. Boğmaca hastalığından korunmak için bu hastalığı taşıyan kişilerden uzak durulması gerekir. Kısa zamanda doktora gidilerek ilaç tedavisine başlanmalıdır.

Boğmaca hastalığının önüne geçmede en etkili yöntem aşı olmaktır. Küçük yaşlarda çocuklara boğmaca hastalığına karşı bağışıklık kazanmaları için yapılmaktadır. Aşının koruma süresi 5-7 yıl arası geçerlidir. 7 yaşından sonra uygulanmayan bu aşı okullarda ve sağlık ocaklarında ücretsiz olarak yapılabilmektedir.

BAĞIRSAK KANSERİ BELİRTİLERİ

Günümüzde kanser hastalığı artık her geçen gün daha bir hızla yayılmaktadır. Endüstrileşen dünya hızla gelişmektedir; ancak buna bağlı olarak da insan sağlığı da bir o kadar kötüye gitmektedir. Maalesef insanoğlu geçmişte vereme karşı vermiş olduğu mücadeleyi henüz kansere karşı verememiştir. Bu anlamda kanserin de birçok çeşidi olmuştur. Bunlardan bir tanesi de bağırsak kanseridir. Peki, nedir bağırsak kanseri gelin inceleyelim.

Kanser hücrelerin düzensiz olarak çoğalması sonucu görülen bir rahatsızlıktır. Kanserin kalın ve ince bağırsakta görülen türüne bağırsak kanseri denilmektedir. İnce bağırsak diğer bağırsağa göre daha dar olan bağırsaktır. Burada düzensiz bir şekilde hücre bölünmesi meydana gelince ince bağırsak kanseri oluşur. Kalın bağırsakta meydana gelen kontrolsüz hücre bölünmesi sonucu kalın bağırsak kanseri meydana gelmektedir. Kalın bağırsak kanseri, ince bağırsak kanserinden daha fazla görülmektedir. Bağırsak kanseri, bağırsak zarında oluşmaya başlar ve daha da ilerleyerek bağırsağın tamamına yayılır.  Bağırsak kanserine kolon kanseri de denilmektedir.

BAĞIRSAK KANSERİNDE GÖRÜLEN BELİRTİLER

Her kanser vakasında olduğu gibi bağırsak kanserinde de kilo kaybı görülmektedir.
Bağırsaklarda ya ishal ya da kabız olma durumu görülür.
Bağırsaklardaki duruma bağlı olarak abdominal bölgede gaz ve şişkinlik durumu görülebilir.
Aşırı bulantı ve kusma problemleriyle karşılaşılabilir.
Bağırsaklardaki parçalanmalardan dolayı dışkıda kan ve kan parçacıkları görülebilir.
Bağırsak kanserinin vermiş olduğu alyuvar azalmasından dolayı kişilerde sürekli halsizlik görülebilir.

BAĞIRSAK KANSERİ TEDAVİSİ NASILDIR?

Bağırsak kanseri tedavisinde cerrahi yöntem uygulanabilmektedir. Çok ilerlememiş bağırsak kanserinde bağırsağın ucu dışarı doğru açılarak buraya dışkılama olması için kese takılır. Bu tedavinin daha üstünde radyoterapi uygulanarak oluşan tümörler küçültülebilmektedir. Radyoterapi uygulanan bağırsak kanserlerinde kese kullanımına da gerek kalmamaktadır. Bağırsak kanseri tedavisinde izlenecek olan yöntemler ve uygulanacak işlemler hakkında doktorun izleyeceği yol tedavinin nasıl olması gerektiğini belirleyecektir.

Dış Gebelik ve Dış Gebeliğin Belirtileri

Dış gebelik nedir?

Dış gebelik normalde rahim içinde olması gereken gebeliğin, farklı bir yerde büyümeye başlaması ile olur.  Bakıldığında, bütün gebelikler, dış gebelik şeklinde tüplerde başlar. Tüplerde başlayan gebelik 10 veya 12 günlük bir zaman diliminde rahim içine yerleşir.

Tüplerde oluşmuş gebelik tıkanıklık, yapışıklık veya darlık yüzünden, rahme ulaşamayabilir. Bu yüzden tüplerde ya da rahim dışında, başka bir yerde büyümeye başlar. Dış gebelik denilen tablo, bu şekilde oluşur.

Dış gebeliğin belirtileri nelerdir?

Dış gebelik ile normal gebeliğin bulguları birbirine çok benzer. Dış gebelikte de HCG testi yapıldığında, hamilelik pozitif görünür. Kadının periyodik regl dönemi kesilir ve ilk hamilelik bulgularının hepsi dış gebelikte de vardır. Anlaşılması oldukça zor olabilir.

Hastalarda genel tablo karnın alt bölgesinde ve kasıklarda ağrıdır. Bazen kanama da görülür.

Dış gebelikte teşhis

Bu durumda ultrasonografi ile rahim içinde gebelik olup olmadığı incelenmelidir. Gebelik 14 günü geçmiş ve rahimde gözükmüyorsa, dış gebelik olma riski çok yüksektir.

Bu durumda en güvenilir yol, düzenli olarak HCG testi yapılmasıdır. Normal gebelikte günlük olarak yükselen HCG oranları, dış gebelikte bariz şekilde daha düşük seyreder. Dış gebelikte HCG yükselme oranı normal gebelikten çok düşüktür. Bu tetkik sonucu, dış gebelik olup olmadığı %99 oranında belirlenebilir.

Dış gebelik bazı durumlarda, yumurtalık kistleri ve akut batın riski olan pek çok hastalıkla karıştırılabilir. Ancak HCG testi yöntemi ile tanı konusunda, kesin sonuçlar alınır. Bu yüzden teşhis ve tanı daha kolay yapılabilmektedir.

Dış gebeliğe sebep olan etkenler nedir?

Dış gebeliğe zemin hazırlayan durumlar genellikle, rahimde oluşmuş ciddi iltihaplanmalar ve ameliyat sonrası olabilen yapışıklıklardır. Bazı durumlarda bu yapışıklığa kistler ve geç doğum yapma da sebep olabilmektedir.

ŞEKER HASTALIĞI NEDİR, NEDEN ORTAYA ÇIKAR?

Bazı hastalıklar vardır ki onlara bir ömür boyu dikkat etmek zorunda kalırsınız. Günümüzde teknolojinin ve tıbbın gelmiş olduğu noktada şeker kontrol altına alınabiliyor. Ancak değerlerim normal hala döndü diyerek sizler, kontrolü elden bırakmazsınız. Çünkü şeker sinsi bir hastalıktır.

Şeker hastalığı, pankreas tarafından üretilen insülin maddesinin yetersiz üretimi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Tedavi edilmediği takdirde çok büyük problemlere yol açabilmektedir. İnsülin maddesi kanda eksik olunca, besinlerden alınan şeker gerekli hücrelere ulaştırılamamakta, kanda kalmaktadır. Bu yüzden kan içindeki şeker değeri yüksek çıkmakta, hücreler ise şekersiz kalmaktadır.

ŞEKER HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Şeker hastalığının birçok belirtisi vardır. Özellikle ağız içerisinde meydana gelen kuruma, sık sık idrara çıkma, aşırı susama, bulanık görme, kilo kaybı, halsizlik ve bitkinlik, mide bulantısı, çürük şeklinde bir ağız kokusu, yaraların geç iyileşmesi şeker hastalığının belirtileri arasındadır. Eğer bu belirtilere rastlıyorsanız, doktora görünmeniz sağlınız açısından önemlidir.

ŞEKER HASTALARI NEDEN ÇOK SU İÇMELİDİRLER?

Kanda biriken çok miktarda şekeri birazda olsa idrar yoluyla vücuttan uzaklaştırmak için şeker hastaları bol miktarda su tüketmelidir. Doktorlar tarafından şeker hastalarına günde en az 1,5 litre su tüketmeleri tavsiye edilmektedir.

ŞEKER HASTALARI NELER TÜKETMELİ?

Şeker hastaları sebze, meyve, tahıllar, fasulye, balık, tavuk gibi şeker değeri az olan yiyecekler tüketerek şeker oranını dengede tutmalıdır.

Exit mobile version