Nayman Krallığını ortadan kaldıran, Tatarları, Merkitleri, Taicutları, Kerayitleri ve Kırgızları da kendine tabi kılan Cengiz Han, Moğolistan’ın tamamına hakim olmuş ve büyük bir Moğol İmparatorluğu kurmuştu.
1206 yılında kendine bağlanmış olan bütün kabileleri bir araya getirerek büyük bir kurultay topladı. Cengiz Han Kurultayda “Cengiz Yasası” adı verilen yasasını da açıklayarak; Zina yapanın kim olduğuna bakılmadan idam edileceğini, Livata yani erkek erkeğe ilişkiye girenin idam edileceğini, Kur’an-ı Kerim okuyan Müslümanlardan, hukuk adamlarından, hekimlerden, alimlerden ve kendilerini ibadet ve riyazete verenlerden vergi alınmayacağını, Bütün dinlere saygı duyulacağını, hiç bir din arasında ayrım yapılmayacağını, kötü ve ahlak dışı sözler kullanmanın yasaklandığını, her yılın başında bekar kızların Cengiz Han’a takdim edilmesini, adam öldürenin aynı şekilde idam edilmesini, yasaların uygulanması için oğlu Çağatay’ı görevlendirdiğini herkese duyurdu. Bu yasalarla Cengiz Han 3 şey hedeflemişti. Cengiz Han’a mutlak itaat, göçebe kabilelerin birleşmesi ve suç işleyenlerin merhametsiz bir surette cezalandırılması…
Moğol toplumu
Moğol toplumu, Cengiz Han’dan önce teşkilatsızdı. 1206 kurultayında devletin ordu ve içtimai teşkilatı da düzenlendi. Cengiz Han görevlere atayacağı kişileri kabile hiyerarşisine göre değil liyakate göre belirlemişti. Anahtar kelime ise sadakatti…
Cengizhan 1206 yılında mevcudu 10 bine ulaşan keşik adındaki muhafız birliğini kurdu. Genişleyen İmparatorluğa komutan ve idareci yetiştiren ve Cengiz Han’a sadakati ön planda tutan keşiğe katılabilmek büyük bir onurdu. Şamanların da katkısıyla kabilelere duyulan sadakati kendisine yönlendirmeyi mükemmel surette başarmıştı.
Moğol İmparatorluğu bir devlet olarak gerçek oluşumunu ancak Uygurlar’ın tam iştirakiyle sağlamıştı. Yerleşik hayata geçmiş olan, edebiyat, sanat ve ticaret açısından parlak bir uygarlığa sahip olan Uygurların da kendi istekleriyle Moğollar’a katılmasıyla Moğollar kültürel anlamda hızla bir yükseliş gösterdiler. Moğollar okuma yazma bilmeyen göçebe bir kavim oldukları için Uygurların alfabesi Moğolca için uyarlandı ve Uygur aristokratları devletin önemli yerlerinde görev almaya başladı…
Cengiz Han zamanında bugünkü Çin sahasında üç devlet vardı. Kansu civarında Tangut Krallığı olarak da bilinen Xia Hanedanı, kuzeyde Jin Hanedanı ve güneyde Song Hanedanı…
Cengiz Han, Moğollar’ın ezeli düşmanı olan Jin Hanedanı üzerine büyük bir sefer yapmak istiyordu. Lakin Jin Hanedanı oldukça güçlü ve köklü bir devletti. Cengiz Han ise o zamana kadar yalnızca göçebe kabileler ile harpler yapmıştı. Ne bir şehir kuşatmış ne de kale savunması vermişti. Dolayısıyla önce Jin Hanedanına saldırmak yerine Tangutlara, yani Çin topraklarını paylaşan üç devletten en zayıfına hücum ederek ordusunun değerini denemek istiyordu. Ayrıca Tangutlara hakim olursa Türkistan’a giden yolu kontrol altına alacağını ve Moğolların ezeli düşmanı olan Jin Hanedanını da batıdan kuşatmış olacağını planlıyordu.Kansu bölgesinde yaşayan, Tibet ırkından ve Budist dininden olan Tangut Krallığı ile yapılacak olan mücadele Cengiz Han’ın yerleşik ve medeni bir millete karşı yaptığı ilk sefer olacaktı…
Cengiz Han ordusunu hazırlayarak 1207 yılında Tangut Krallığı üzerine harekete geçti…Tangutlar ise Cengiz Han’ın karşısına ordu çıkarmak yerine güçlü surların arkasına saklanmayı tercih etmişlerdi…
Bunun üzerine Cengiz Han Tangutların önemli şehirlerinden olan Vulahay şehrini kuşattı. Ordusunun büyük çoğunluğu şehri kuşatırken diğer askerleri ise kırsal bölgeleri talan ediyordu. Fakat açık arazide düşman kuvvetlerini imha etmek için mükemmel bir şekilde teşkilatlanmış olan Moğolların müstahkem mevkileri almakta oldukça acemi ve deneyimsiz oldukları ortadaydı.Cengiz Han kaleyi nasıl ele geçirebileceğini düşünüp duruyor komutanlarıyla istişareler ediyordu. Uzun süren kuşatma sonunda Cengiz Han kaledekilere elçi göndererek şehirdeki haberci kuşlarını teslim ettikleri takdirde kuşatmanın kaldırılacağını bildirdi. Bu denli önemsiz bir şart karşısında şaşıran Tangutlar, bu şartı derhal yerine getirerek şehirde ne kadar kuş varsa Cengiz Han’a teslim ettiler. Bunun üzerine Cengiz Han kuşların ayaklarına kıtık parçaları bağlatarak ateşe vermeye başladı. Korkan ve alevler içinde kalan kuşlar yuvalarına dönmeye başladılar. Kısa süre sonra yanarak şehre dönen kuşların şehirde yangın çıkarması ile şehir birden alevler içinde yanmaya başladı. Şehirde büyük yangınların çıkmasını fırsat bilen Moğol ordusu merdivenler eşliğinde kalelere tırmanarak şehri kolayca ele geçirebilmeyi başarmıştı.
Vulahay şehrini bu suretle ele geçiren Cengiz Han ardından Tangutların başkenti olan Çong-Hing’i kuşattı. Bu şehir Vulahay şehrine göre daha sağlam ve büyüktü. Tangutlardan elde ettiği esirleri kullanarak şehrin su ihtiyacını karşılayan Huang-ho nehrinin yönünü değiştirmek suretiyle şehri susuz bırakarak teslim olmalarını sağlamaya çalıştı lakin nehri durdurabilecek bir bent yapmayı başaramadılar.
Sonbahar yağmurlarıyla nehir taşınca Moğol ordugahını su bastı. Cengizhan kuşatmayı kaldırmayı düşünüyordu. Ancak Moğol askerleri kırsal bölgeleri talan etmeye devam ediyordu. Nihayetinde Tangut kralı Cengiz Han’a elçi göndererek barış teklifinde bulundu. Kızı Çaka’yı Cengiz Han’a vererek onun sağ kolu olmak istediğini bildirdi. Moğollar istediği takdirde Tangutlar ordu gönderecek, bunun yanı sıra develer, av şahinleri, yün ve ipekli kumaşlardan oluşan düzenli bir haraç verilecekti. Bu şartlar altında bir tabiyet anlaşması yapıldı ve Tangutların kralı Li An-şi Cengiz Han’a bağlılığını bildirdi. Cengiz Han ise şimdilik planladığı büyük Jin Seferinden önce Tangutları kendine tabi kılmış, şehirleri ele geçirmek konusunda deneyim sahibi olmuş, Türkistan’a giden yolu kısmen kontrolü altına almış ve ezeli düşmanı olan Jin Hanedanını batı tarafından kıskaca almıştı…
Jin İmparatorluğu
Moğol yurtlarında hiç kimse Pekin sarayında Cengiz Han’ın büyük dedesi Ambakay Han’ın uğradığı işkence ve aşağılamayı unutmamıştı. Ambakay Han Çin zindanlarında işkence gördüğü sırada hayatını kaybetmişti. Bu yüzden Cengiz Han için Jin İmparatorluğunu ele geçirmek bir intikam meselesiydi…
1208 yılında Jin İmparatoru Ma-ta-ku ölmüştü. Yerine İmparator Çong-hei tahta geçti. Cengiz Han gençliğinde Ong Han ile birlikte Tatarlar ile harp ederken Jinlerle birleştiğinden beri onlar tarafından kendine tabii bir hükümdar olarak görülüyor ve Jin Hanedanına haraç ödüyordu. Şimdi ise hem Ong Han’ın ölmüş olması hem de Jin İmparatoru Ma-ta-ku’nun ölmesi ile Cengiz Han kendini Jin Hanedanına bağlılıktan azad edilmiş kabul etti.
Yeni İmparator Çong-hei, Cengiz Han’a bir elçi göndererek hem bağlılığını tazelemesini hem de ödemesi gereken haracı istemişti. Usûl gereği Cengiz Han’ın elçi önünde diz çökmesi ve sadakatini bildirmesi gerekiyordu. Ancak Cengiz Han diz çökmeyi reddederek:
‘Çong-hei gibi bir budala tahta layık mıdır ve onun önünde ben diz mi çökeceğim!’ diyerek elçiye tükürmüştü. Yeni İmparator Çong-hei bu haberi duyunca o kadar çok sinirlenmişti ki Moğol elçilerini oracıkta idam ettirdi. Bu olay üzerine Cengiz Han kurultayı topladı. İstişare neticesinde Moğol İmparatorluğu Jin İmparatorluğuna harp ilan etti…
Mart 1211’de Moğollar, Jin İmparatorluğuna karşı bir sefer için 90 bin asker toplamışlardı. Moğolistan’daki üslerini korumak için ise geride yalnızca 2 bin asker bırakmışlardı. Bu, Moğol güçlerinin yüzde doksanından fazlasının sefer için harekete geçirildiği anlamına geliyordu. Jin İmparatorluğu ise muazzam bir nüfusa ve kalabalık bir orduya sahipti. İmparator emrindeki ordu 800 bin piyade ve 150 bin süvariden oluşuyordu. Moğollar Çin Seddi’ne kadar hiç bir kuvvetle karşılaşmadan ilerlediler. O dönem Çin Seddi, Jin İmparatorluğu adına Öngüt Türkleri tarafından korunmaktaydı. Öngüt başbuğu Alakuş-teginCengiz Han’a elçi göndererek bağlılığını bildirdi. Cengiz Han da kızı Beki’yi Alakuş’un oğlu ile evlendirdi .Bu suretle Çin Seddi’nin kapıları Moğollar için açılmış oldu.Hızlıca Çin Seddinden geçen Moğol ordusu ikiye ayrıldı. 30 bin kişilik öncü birlik Cebe ve Subutay emrine verilirken ana ordunun başında Cengiz Han bulunuyordu.Öncü birlik Datong’taki garnizon’un üzerine ilerlerken Cengiz Han emrindeki ana ordu Yao Ling geçidine ilerledi.
Jin ordusundan 450 bin asker geçitte Moğolları beklemekteydi. Datong’daki garnizon Subutay tarafından imha edilmişti. Kaçan Jin askerleri Woi Shai kalesine çekildi.Bunun üzerine Cengiz Han, oğlu Cebe ve Subutay’ı Woi Shai kalesine saldırması için görevlendirdi.
Yao Ling geçidinde bekleyen Jin ordusu aylarca bulunduğu pozisyonu korudu.
Subutay ve Cebe, Woi Shai’deki garnizonu da bertaraf ederek komutanları idam ettiler.
Ardından Yao Ling geçidinde bekleyen Cengiz Han’ın ordusuna katıldılar.
Cengiz Han’ın 90 bin kişilik ordusu Jin İmparatorluğunun 800 bin kişilik ordusuna karşı müthiş bir hücuma geçti…
Moğollar’ın kurduğu güçlü baskının ardından Jin İmparatorluğu askerleri geri çekilmeye başladı.
Cengiz Han Subutay ve Cebe’yi tepelerin ardından Jin askerlerinin üzerine sevk etti.
Jin askerleri o tepelerden atlı birliklerin gelmesinin mümkün olmadığını düşünüyordu.
Bu yüzden o tarafta bir güvenlik önlemi almamışlardı.
Ancak Moğol askerinin hücumunu görünce hepsi birden şoka uğradı. Moğollar iki taraftan saldırmaya başladı.
En iyi Moğol generallerinden biri olan Cebe bu esnada sahte bir ricat yaparak çekildi.
Jin askerleri bu tuzağa düşerek Moğol atlılarını takip etmeye başladılar.
Ancak Moğollar küçük bir grubu yem olarak bırakıp ormanlara saklanmıştı.
Köşeye sıkışan Moğol askerlerinin üzerine giden Jin askerleri,ormanlardan çıkan Moğol askerleri tarafından sarılarak tamamı kılıçtan geçirildi.
Ardından tekrar ana orduya desteğe giden Cebe’nin askerleri Jin ordusunun dağılıp kaçmakta olduğunu gördüler.
İmparator Çong-hei de bu muharebeden canını zor kurtarmıştı.
Jin ordusu Pekin ve etrafındaki kalelere sığınarak meydan savaşından kaçıp kalelerde savunma yapmayı tercih ettiler.
Bu o kadar korkunç bir savaştı ki toprağın üzeri cesetlerle dolmuştu.
Buradan 9 yıl sonra geçen Taoist rahip Şang Sun sonsuzluğa uzanan beyazlaşmış insan kemiklerini seyrettiğini aktarmıştı…
Bu savaşta Jin ordusu 450 bin asker kaybetmişti.
Bu Moğollar’ın Çin ordusu karşısında ilk ve en büyük zaferi olmuştu…
Ardından Moğol orduları bölünerek kırsalları ve Çin köylerini yağmalamaya başladı.
Karşısına savunma yapmak için bir Jin ordusu da çıkmamıştı.
Onlar kalelerinde Moğol ordusuna karşı savunma yapmayı beklemekteydiler.
Bunun üzerine Moğollar bir çok kaleyi ve şehri kuşatmaya başladılar.
Teslim olan şehirdekiler ya köle olarak alınıyor ya da tamamı vahşice kılıçtan geçiriliyordu.
Ancak mühendisler, tüccarlar, doktorlar, öğretmenler, din adamları ve idareciler bağışlanıp Moğol ordusuna katılmaları isteniyordu.
Bu katliam haberleri gün ve gün Pekin’e ulaşıyor ve Çinlilere korku saçıyordu.
Bu sırada Pekin’de bir saray dramı Jin Hanedanını sarsmıştı.
Jin İmparatoru Çong-hei, Hu-şa-hu adındaki bir subayı tarafından suikaste uğramış ve yerine yeğeni Wu-tu-pu tahta geçirilmişti. Bu yeni İmparator da ne yazık ki selefi kadar iktidarsız bir hükümdardı.
Buna rağmen Cengiz Han muntazam bir kuşatmayı sürdürecek şekilde gelişmemişti. Daima ihtiyatla hareket edip, generallerinin sabırsızlığına rağmen Wu-tu-pu’nun barış teklifini kabul etmişti.
Jin İmparatorluğu altın, ipek, üç bin at, binlerce genç erkek ve kız köle,
Cengiz Han’ın kendisi için Cürcet Prensesi de dahil olmak üzere muazzam bir harp tazminatı ödemişti.
Cengiz ve ordusu bu büyük harp tazminatı ve ele geçirdikleri harp ganimetleri ile birlikte Karakurum’a çekilmekteydi.
Moğollar gider gitmez Pekin’i tehlikelere karşı çok açık gören Jin İmparatoru Wu-tu-pu, başkenti terk ederek K’ai-fong-fu’ya yerleşmeye gitmişti. Bu bir kaçma demekti. Cengiz Han bu gidişi harbin yakında yeniden başlayacağı şeklinde yorumlamış ve bundan istifade ederek bizzat kendisi mütarekeyi bozmuştu. Ordusunu çabucak geri çevirerek Pekin’i kuşatmak için tekrar ilerledi…
Daha önce bu müstahkem şehri kuşattığında kenti atlı birliklerden kurulu göçebe ordusuyla ele geçiremeyeceğini anlamıştı.
Bu nedenle Çinli istihkamcıları ve mühendisleri ordusuna dahil etmişti.
Cengiz Han, Çinlilerden ele geçirdiği mühendisleri kullanarak Pekin şehrinin haritasını çıkarmış ve şehre nasıl ve ne yönden saldırılacağını belirlemek için komutanlarıyla istişarelere girişmişti.
Şehrin nasıl ele geçirileceği üzerine çok uzun kafa yorulmuş ve mancınıklar inşa edilmiş şehre akan nehirlerin önüne bentler çekilmişti.
Şehre tüm giriş ve çıkışlar kapatıldı.
Moğol ordusu şehirde açlık ve susuzluğun baş göstermesini bekleyerek 6 ay boyunca Mancınıklarla şehri bombardıman etti… Pekin halkı Moğolların diğer Çin şehirlerinde yaptıkları yağmaları iyi bildiğindenhepsi korku içindeydi.
Sonunda şehirde açlık ve susuzluk baş göstermiş, Çinliler ölülerini yiyerek hayatta kalmaya çalışmıştı.
Cengiz Han daha önce yağmaladığı Çin şehirlerinde o kadar çok insan öldürmüş ve o kadar çok köle elde etmişti ki sadece köleleri doyurmak bile oldukça müşkül bir durum haline gelmişti.
Cengiz Han bu durumu lehine çevirmek için bu köleleri etten kalkan olarak kullanmaya karar verdi.
Savaş kulelerini itmeleri, en ön safta savaşmaları ve koç başı ile kapıya dayanmaları için Çinli esirleri zorladı.
Böylece Moğol ordusu uzun bir bekleyiş ve çabanın ardından şehre hücum etmeye başladı.
Çin okçuları kalelerinden Moğollar üzerine müthiş bir ok yağmuru başlatmıştı.
Moğolların kullandığı mancınıklardan atılan büyük taşlar Pekin şehrinin duvarlarını parçalıyordu.
Çinliler de bu mancınıklara karşı boş durmuyor ve ileri teknikleri kullanarak ürettikleri yanıcı maddelerden oluşan yangın toplarını Moğolların üzerine atıyorlardı.
Çin okçuları çok geçmeden ok atışlarıyla öldürdükleri kişilerin kendi akrabaları olduğunu fark edince
büyük bir motivasyon kaybettiler. Atacakları her okla kendi evladını veya kardeşini vurabilirlerdi…
Bu duruma daha fazla dayanamayan Çinli okçular ok atışlarını durdurdular.
Bu sırada surlara çıkan ve yıkılan duvarlardan içeri giren Moğol askerleri Çinlileri kılıçtan geçirmeye başladı.Nihayet şehir düşmüştü…
Bu zaferin ardından Cengiz Han, şehrin tümüyle acımasızca yağmalanmasını emretti.
Moğol askerleri girilmedik ev, kaçırılmadık kız, çalınmadık değerli eşya, öldürülmedik insan bırakmamışlardı…
Moğol ordusu tarafından Pekin’de yapılan vahşet, toprak üstünde çürüyen ceset parçaları, insan kemikleriyle kaplı tarlalar, bu ceset yığınlarından çıkan salgın hastalıklar, bizzat olaylara tanıklık eden Harezmşah elçisi Bahaeddin Razi tarafından gözlenmiş ve yazılmıştı…
Moğollar bütün şehri içindekilerle beraber ateşe vermişlerdi. Bu acımasız tahrip bir ay kadar sürmüştü…
Altın, gümüş, ipek ve değerli eşyaları Moğolistan’a taşımak hayli zor olmuştu…
Jin Hanedanı ise yeni başkenti K’ai-fong-fu ve Şen-si’de bir şehire sıkışıp kalmıştı…
Cengiz Han Çin’in tamamının ele geçirilmesinin uzun süreceğini anlayıp, buranın ele geçirilmesi ve idare işlerini generallerinden Mukuli’ye devrederek yönünü Türkistan’a çevirdi.
Kuzey Çin’in Moğollar tarafından ele geçirilmesi üzerine Moğol İmparatorluğu, Çin’in tüm zenginliklerinden yararlanarak o devrin en zengin devleti haline geldi…
Artık bütün dünyanın başkentleri Çin’de olanlarla yakından ilgilenmeye başlamışlardı.
Harezmşah Hükümdarı Sultan Alaeddin Muhammed Harezmşah, kendi fethetmek istediği Çin’in, Moğolların eline geçmesine inanamamıştı.
Haberin doğruluğunu tetkik ettirmek için Seyyid Bahaeddin Razi’nin idaresinde bir heyeti Çin’e gönderdi.
Harezmşah elçileri Çin hududuna vardıkları zaman bu muazzam vahşete bizzat tanıklık ettiler…