Yurtdışında Çalışmak ve Yaşamak — Neden Almanya?

Yurtdışında Çalışmak ve Yaşamak” yazı dizimizin ilkinde, bu kararı verirken neleri göz önünde bulundurmamız gerektiği, hangi etkenlere bakarak bu kararı almamız ya da almamamız gerektiğinden söz etmiştik. Bundan sonraki yazılarımızda, bu kararı verdiğinizi varsayarak belirlediğimiz ülkeler bazında sizlere bilgi ve deneyimlerimizi aktaracağız. (Not: Bu yazı, “Almanya’da çalışmak” üzerine kurulu olduğundan “eğitim” için yurtdışına gitme seçeneklerine değinmeyeceğiz.)

Serimizin ilk ülkesi olarak Almanya’yı seçtik! Neden mi? sHR olarak kurulduğumuzdan bu yana çalıştığımız bir ülke olduğu ve kültürüne, sistemine, prosedürlerine oldukça hâkim olduğumuz için. Dolayısıyla size anlatacak çok konumuz var 🙂

Almanya’yla ilgili yazımız, aslında 3 bölümden oluşuyor. İlk bölümde “Neden Almanya?” konusunu ele aldık. Bunu “Almanya’ya gidiyorum, o zaman beni hangi prosedürler bekliyor (vize, oturma izni, ev kirası vb.)” sorusunun yanıtları takip edecek ve sonuncusunda da “Almanya’da Yaşam ve Çalışma Kültürü” konularını anlatacağız.

Neden Almanya?

Aslında Almanya’yı seçmemizin nedeni sadece yukarıda bahsettiğimiz sebep (Almanya’yı iyi bilmemiz) değil. İlk anlatmak istediğimiz ülke olarak Almanya’yı belirlememizin altında daha büyük üç etken yer alıyor:

a) Yaklaşık 82 milyon nüfuslu Almanya, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu listesine göre dünyada göçmen nüfusu en fazla olan 3. ülke ve en büyük azınlık grubunu (~4,5 milyon) Türkiye’den gelmiş insanlar oluşturuyor. Ayrıca dünyada en fazla Türk göçmenin yaşadığı ülke Almanya. (=> Yabancılara açık ve özellikle Türkleri yakından tanıyan bir ülke)

b) Almanya’daki iş dünyasının hiç olmadığı kadar nitelikli personele ihtiyacı var (yıllık ortalama 350.000 kişi) ve bu eksiği kapatmanın önemli yollarından biri yurtdışından nitelikli kişileri kazanmak.

c) Almanya Mart 2020 itibariyle nitelikli işgücü açığını kapatmak için çıkardığı yeni göç yasasını uygulamaya koyuyor. Yasaya göre, AB üyesi olmayan ülke vatandaşları da iş aramak için Almanya’ya gelebilecek ve 6 ay boyunca Almanya’da iş arayabilecek.

Gelin bu son iki maddeyi biraz daha açalım:

Farklı araştırma kuruluşları birbirinden farklı rakamlar verseler de 2030 yılında Almanya’da yaklaşık üç milyon nitelikli işgücü açığı olacağı öngörülüyor. Şu an kayıtlı personel açığı da rekor düzeye ulaşmış durumda: Federal İş Kurumu’nun (Bundesagentur für Arbeit) kayıtlarında iş ilanları 519.000’e ulaşıyor ve bu sayı geçen yıla göre 63.000 fazla[1]. Dolayısıyla şirketler her geçen gün yeni işgücünü daha çok yurtdışında arıyor. Hatta bunun için Alman devleti de 2012 yılında “Make it in Germany” adında bir inisiyatif başlattı.

2020 nitelikli göç yasası göz önünde bulundurularak, ihtiyaç olan mesleklere ve bu yasadan yaralanmanın şartlarına kısaca değinmek isteriz:

(Kaynak)

Hangi alanlarda nitelikli personel ihtiyacı var?

Küresel ekonominin lokomotifi olup yenilikçi ve öncü rol üstlenmiş Almanya’da neredeyse tüm alanlarda mühendis, BT (IT) uzmanları ve biliminsanları aranıyor. Yaşlı nüfus oldukça arttığından doktor ve sağlık bakım personeline de gereksinim var. Bunların dışında, psikoterapist, inşaat sektörü teknik elemanları, havacılık ve uzay teknolojileri uzmanları, mekatronik, elektroteknik, enerji teknolojileri ile matematik, enformatik, doğa bilimleri ve teknolojileri alanlarından meslek uzmanlarına da ihtiyaçlar var.

Otomobil, makine, metal sanayi ve kimya sektöründeki mühendislik ürünleriyle çok güçlü bir sanayi ülkesi ve Avrupa’nın en büyük ulusal ekonomisi olan Almanya, Endüstri 4.0’ın da tüm dünyadaki lider ülkesi! Teknolojiye, inovasyona ve bilime şu an daha da çok yatırım yapan Almanya için özellikle IT uzmanları şu an “acil aranıyor / urgently needed” durumundalar.

Bir durumun daha, IT’deki bu gerçeklikte büyük etkisi var: Almanya’daki yeni start-up şirketler. 2019 yılının 50 en iyi start-up ekosistemindeki şehirler arasında Berlin bir numarada yer alıyor. En cazip şehirler sırasıyla Berlin, Tel Aviv, Helsinki, Stokholm, Bangalore. Bu sıralama yapılırken, kültür, yetenek, altyapı, global zihniyet, yasal düzenlemeler, sermaye, bilgi-birikimi gibi etmenlere yer verilmiş[2].

(Kaynak)

Öncelikli şartlar neler?

i) 2020 yılı göç yasasından önce, Almanya’da çalışmaya başlamanız için bir iş sözleşmenizin olması gerekiyordu. Özetle işinizi bulmuş ve iş sözleşmenizi imzalamış olmalıydınız. Öte yandan yeni yasayla birlikte, nitelikli bir meslek eğitimi olduğunu belgeleyen ama henüz Almanya’da bir iş sözleşmesi olmayan ve AB üyesi olmayan ülke vatandaşları iş aramak üzere 6 aylık oturma izni alabilecek. (Kendi işinizi kurmak için gitmek de mümkün olmakla birlikte, bu yazıda sadece bir firmada çalışmak için gerekli olan süreçleri ele alacağız.)

(Ek not: Aranan tüm mesleklerin listesi “Pozitif Liste (Positive List/Whitelist)” olarak geçiyor ve önceliklendirilmiş iş ilanları iş portalında yayınlanıyor. Mesleğiniz bu listeler içinde ise işiniz oldukça kolay, örn. Yazılım Mühendisleri için.)

ii) Diploma denkliği: Eğitiminizin (üniversite diplomanızın) Almanya tarafından tanınması. (Kontrolünü Türkçe olarak şuradan yapabilir, gerekli ise denklik için başvurabilirsiniz.)

iii) Dil yeterlilik belgesinin olması: B2 düzeyinde Almanca bilmek koşullardan bir tanesi. Dil yeterliliği olan adaylar daha avantajlı konumda olacaklar.

iv) Blokeli hesabınızda 6 aylık oturma ve iş arama süreci boyunca yeterli geçim parasının bulunması önemlidir.

sHR olarak IT (ve özellikle yazılım) alanında çalıştığımızdan, yazının bundan sonrası daha çok bu alandaki kişilere yönelik olacak. IT uzmanları, yukarıda saydığımız koşulları çoğu zaman rahatlıkla karşılıyorlar. Bizim şimdiye dek sürecini yürüttüğümüz, yazılım alanında çalışan mühendis adaylarımızda pürüzsüz ve hızlı bir akış olduğunu deneyimledik. Bu yasayla birlikte, 2020’de bu süreçler daha da hızlanacaktır.

Eğer Yazılım Mühendisi, Büyük Veri Analisti gibi IT pozisyonlarında çalışıyorsanız, akıcı İngilizce konuşup kendinizi rahatlıkla ifade edebiliyorsanız (her ne kadar çoğu Alman firmasında halen Almanca bilgisi aransa da, IT gibi “acil” pozisyonlarda bu noktada esneklik gösteriliyor), Almanya’dan bir iş teklifi alma şansınız oldukça yüksek. Yeni yılda, artık iş teklifi gelmesini beklemeden yukarıdaki kriterleri sağlayıp sağlamadığınızın kontrolünü yapıp, iş arama ve oturma izninizi de alabilirsiniz.

“Peki Almanya’ya gitmeye karar verdim, şimdi beni nasıl bir süreç ve ne gibi prosedürler bekliyor?” Bunu bir sonraki yazımızda anlatacağız. Diğer yazımızda görüşene kadar sağlıcakla kalın 🙂

Kaynaklar:

[1] https://www.deutschland.de/tr/taxonomy/term/27/dusuk-issizlik-oranlari-pek-cok-sirket-eleman-ariyor

[2] https://valuer.ai/blog/top-50-best-startup-cities/

Kaynak: https://medium.com/@sHR_Consultancy/yurtd%C4%B1%C5%9F%C4%B1nda-%C3%A7al%C4%B1%C5%9Fmak-ve-ya%C5%9Famak-neden-almanya-253b60312647

Türkiye – Avrupa ve Dünya Haritaları

Sizler için hazırladığımız Türkiye, Avrupa ve Dünya haritalarını yüksek çözünürlükte, Tif formatında bilgisayarınıza indirebilirsiniz. Tüm haritalar harita.gov.tr resmi kaynaklardır.

Türkiye Fiziki Haritası

İndirmek İçin Alttaki Boyutlara Tıklayınız.

Türkiye Havalimanları Haritası

İndirmek İçin Alttaki Boyutlara Tıklayınız.

 

Dünya Fiziki Haritası

İndirmek İçin Alttaki Boyutlara Tıklayınız.

Dünya Siyasi Haritası

İndirmek İçin Alttaki Boyutlara Tıklayınız.

Afrika ve Avrupa Siyasi Haritası

İndirmek İçin Alttaki Boyutlara Tıklayınız.

Avrupa Fiziki Haritası

İndirmek İçin Alttaki Boyutlara Tıklayınız.

Özgürlük için Harita İndir

Harita, kullanıcılarının tek başlarına veya grup olarak kendi haritalarını yaratarak üzerinde işaretlemeler yapmalarına, bu işaretleri fotoğraflarla görselleştirmelerine ve linklerle web sayfalarına bağlamalarına olanak sağlayan, web tabanlı bir haritalardır.

Etkileşimli harita nedir?

Etkileşimli haritalar, haritanın yaratıcısının ve yaratıcısının onayladığı kullanıcıların üzerinde işaretlemeler yapabildikleri haritalardır. Eğer üzerinde kendiniz ve grup elemanlarının işaretleme yapabildikleri bir harita yaratmak istiyorsanız bu tipi seçin. Etkileşimli haritalarda 1 – 10 işaret tipi seçebilirsiniz.

Ziyaretçi haritası nedir?

Ziyaretçi haritaları, bir web sayfasının ziyaretçilerinin dünya üzerindeki yerlerini gösteren haritalardır. Bu haritalar, ziyaretçilerin IP numaralarının lokasyon bilgisine çevrilmesiyle otomatik olarak üretilmektedirler. Bu nedenle üstlerinde elle işaretleme yapılmaz, işaretler IP nuaralarına göre otomatik olarak yerleştirilir. Ziyaretçilerini görmek istediğiniz sayfa veya sayfalara sizin için üreteceğimiz HTML resim komutunu yerleştirmeniz yeterlidir. Bu resim her görüntülendiğinde, görüntüleyen kimse haritada işaretlenecektir. Ziyaretçi haritalarında 1 adet işaret tipi vardır, o da ziyaretçilerin yerlerini gösteren işarettir.

İşaret tipi sayısı nedir?

Harita üzerinde işaretlemeler yaparken, işaretlerinizi tiplerine göre gruplamak ve bunları farklı renklerle göstermek istersiniz. Örneğin bir yerleşim merkezinin haritasını hazırlıyorsanız, eğlence yerlerini farklı bir renk işaret ile, konaklama yerlerini farklı renkte bir işaretle göstermeyi tercih edersiniz. Haritanız yaratılırken kaç farklı tip işaret kullanmak istediğinizi “işaret tipi sayısı” ile belirleyiniz. Belirttiğiniz bu sayıya göre her bir işaret için renk seçebileceğiniz ve işaret grubunu adlandırabileceğiniz yeni alanlar açılacaktır. Etkileşimli haritalarda 1 – 10 işaret tipi yaratabilir, bu sayıyı dilediğiniz zaman ihtiyacınıza göre değiştirebilirsiniz. Ziyaretçi haritalarında 1 adet işaret tipi vardır, o da ziyaretçilerin yerlerini gösteren işarettir.

Standard haritalar ihtiyaçlarımı karşılamıyor. Bana özel tasarlanmış haritalarım olabilir mi?

Evet. Sizin için özel haritalar yaratmamız için bizimle iletişime geçin ve gereksinimlerinizi anlatın.

Yarattığım haritaları kendi web sayfalarımda nasıl kullanabilirim?

Aktarma işlemi ile haritaları web sayfalarının içine bir fotoğraf yerleştirir gibi yerleştirebilirsiniz. Bunun için, herhangi bir harita görüntülenirken, sayfanın üst tarafındaki “bilgi” sekmesine tıklayın. Bu sayfanın sonunda, haritayı web sayfanıza aktarmak için gerekli kodu göreceksiniz.

KolayHarita servisleri ücresiz mi?

Evet. Standard hizmetleri ücretsiz olarak kullanabilirsiniz. Özel çözümler için ücret talep edilebilir. Özel taleplerinizi iletmek için iletişim formunu kullanabilirsiniz.

Siteme aktardığım haritaların altında “KolayHarita.com” bağlantısı görünüyor. Bu linki kaldırabilir miyim?

Ücretsiz kullanımda bu linki kaldırmanız kullanım şartlarına aykırıdır. Ancak ücretli kullanıma geçerek bu linki kaldırabilir, haritanızı sitenize 100% entegre edebilirsiniz. Detaylar için bizimle iletişime geçin.

Profesyonel olarak internet çözümleri üretmekteyim. Müşterilerimi KolayHarita’dan nasıl yararlandırabilirim?

Kendiniz için olduğu gibi, müşterileriniz için de harita çözümleri üretebilirsiniz. Firmaların şubelerini, referanslarını, müşterilerini, bayilerini, site ziyaretçilerini, vb. gösteren haritalar ile müşterilerinizin web sitelerini zenginleştirebilirsiniz. Profesyonel kullanım için servis ücreti ödemenizi gerektirmektedir. KolayHarita müşterilerinize tamamen görünmez olacaktır. Harita servisinin bedelini kendiniz belirleyip, müşterilerinize dilediğiniz gibi yansıtabilirsiniz. Detaylar için bizimle iletişime geçin.

Google Harita Anahtarı (Maps API Key) nedir? Nasıl elde edebilirim?

Google harita anahtarı sadece haritanızı kendi sitenize taşımak istediğinizde gereklidir. KolayHarita uygulaması altyapı olarak Google’ın sunduğu programlama arayüzünü ve harita görüntülerini kullanmaktadır. Bu nedenle, Google Maps API kullanım şartları geçerlidir. Bu şartlara göre, haritanın kullanıldığı her web sitesi için farklı bir Google Harita Anahtarı yaratılmalı ve kullanılmalıdır. Dolayısıyla, haritanızı web sitenize taşımak istediğinizde, kendi siteniz için bir Harita Anahtarı yaratmanız gerekmektedir. Anahtarınızı bu adresten elde edebilirsiniz. Sayfanın sonundaki Google’ın şartlarını kabul etiiğinizi belirten “I have read and agree with the API terms and conditions” cümlesinin yanındaki kutucuğu işaretleyin ve hemen altındaki alana web sitenizin adresini “http://www.benimsitem.com” şeklinde yazın. “Generate API Key” butonuna bastığınızda varsa Google hesabınıza login olmanız, yoksa yaratmanız istenecektir. Gmail veya Google Groups hesabınız varsa, bu bilgilerle giriş yapabilirsiniz. Yoksa, “Create an account now” linkine tıklayarak yeni bir hesap yaratmanız gerekecektir. Hesap bilgilerinizle login olduğunuzda sayfanın yukarı kısmında çerçeve içinde uzun ve anlamsız görünen bir karakter dizisi göreceksiniz. Sitenizin Harita Anahtarı budur. Bu anahtarı eksiksizce kopyalayarak harita aktarma formundaki ilgili alana yapıştırın.

Atom Bombası – Hiroşima – Nagazaki

Atom bombasıyla ilgili ilk çalışmalar Robert J. Oppenheimer Öncülüğündeki bil grup bilim adamı tarafından 1942 yılının sonlarında başladı. ABD, Kanada ve İngiltere tarafından organize edilen çalışmalar “Manhattan Projesi” olarak adlandırıldı. Nazi Almanyası’ndan kaçan bilim adamlarının katkılarıyla gelişen bu proje, yüzyılın en acımasız buluşunu ortaya koydu. Bu beyin takımında öne çıkan bilim adamları çalışmanın öncüsü Robert Oppenheimer İtalyan bilim adamı Enrico Fermi ve Macar asıllı Leo Szilard’dır. Enrico Fermi, atom bombasının babası olarak anılır.

Başkan Roosevelt atom bombasının derhal yapılmasını talimatını verdikten sonra çalışmalar hızlandırıldı.  Bu projede çalışan bilim adamları çalışmaları en yakınlarından bile saklamışlardı. ABD hükumeti bu konuda tam bir gizlilik ilkesini esas edinmişti. Çalışmalar devam ederken Başkan Roosevelt beyin kanaması geçirerek öldü ve yerine Truman geçti. Bundan sonraki gizli çalışmalar başkan Truman’ın kontrolünde gerçekleşti. Üç yıl süren çalışmalar New Mexico eyaletinin Los Alamos bölgesinde yürütüldü. ilk atom bombası denemesi 16 Temmuz 1945 günü Meksika sınırına yakın bir çöl olan Alamogordo’da gerçekleştirildi. Bu patlamanın şiddeti tahmin edilenin çok üzerinde olmuş ve yaklaşık 20 bin ton dinamitin patlamasına eş değer bir etki görülmüştür.

Atom bombasının İçeriği

Atom bombasında biri doğal, diğeri yapay olan iki tür malzeme kullanılır. Bunlardan doğal olanı uranyum, yapay olanı ise plütonyumdur. Bomba, merkezde uranyum ve plütonyumdan oluşan bir öze sahiptir. Nükleer patlamanın oluşabilmesi için bu özün kritik kütleden büyük olması şarttır. Bu esnada kritik kütlenin üzerindeki maddenin kendiliğinden patlama olasılığı vardır. Bu yüzden patlayıcı madde özü, bombaya çeşitli parçalar halinde yerleştirilir. Bomba ateşleneceği zaman bu parçaların bir araya gelip bir küre Oluşturması gerekmektedir. Bu çeşitli parçaların küre şeklinde birleşmesini sağlamak için Trinitrotoluen yani bildiğimiz TNT, dinamit maddesi kullanılır. Önce TNT patlatılarak, nükleer kütle bir araya gelir ve böylece asıl patlama gerçekleşir.

Hiroşima Atom Bombası – Ağustos 1945: Felaket günü

6 Ağustos 1945, dünya tarihi açısından önemli bir gündür. Bu tarihte dünyadaki en büyük insan katliamlarından birisi yaşanmıştır. 6 Ağustos 1944′ te sekizi çeyrek geçe Hiroşima‘daki ırmağın en geniş kolunun iki yakasını birbirine bağlayan köprünün üzerine, Enola Gay isimli bombardıman uçağı atom bombası bıraktı. Yaklaşık 51 saniye sonra Little Boy, yani tarihteki ilk atom bombası, patlamış oldu. Bomba 600 metre yükseklikteyken hedefine 200 metreden az bir uzaklıkta patladı. Görgü şahitlerinin ifadelerine gere patlama ilk olarak gözleri kör eden bir ışıkla kendini belli etti. Hemen arkasından gelen yaklaşık 300 bin derecelik ısı yaklaşık 3 km çapındaki birçok şeyin yanmasını sağladı. Daha sonra patlamanın etkisiyle başlayan ve saatte 1800 km hızla esen alev rüzgarı çevredeki her şeyi yakıp, yıktı.

İnsanlarda korkunç yanma vakalarına neden oldu. Çevredeki fabrikaları, iş yerlerini ve evleri yıktı, binlerce insanın ölümüne sebep oldu. X ışınları kan damarlarındaki akyuvarları yok ederek, insanlarda ağır anemi krizine yol açtı. Tüm bunlar yaşanırken asıl kalıcı hasarı oluşturacak yağmur birkaç dakika sonra başladı. Yağmurla beraber tüm radyoaktif serpinti bölgeye inmiş oldu. Sadece saniyelerle ölçülebilen çok kısa bir zaman dilimi içerisinde Hiroşima kenti, korkunç bir felakete sahne oldu. Ortaya çıkan ölü ve yaralı sayısı ise dehşet vericiydi. Tek bir bomba yaklaşık 78 bin kişinin ölümüne, 14 bin kişinin kaybolmasına, 40 bin kişinin ağır ve hafif olarak yaralanmasına neden oldu.

9 Ağustos 1945 günü ikinci atom bombası Nagazaki‘ye atıldı. Burada yaşayan halk daha önceden uyarıldığı için ölümler Hiroşima‘ya oranla daha az oldu. İkinci bomba da yaklaşk 36 bin kişinin hayatını kaybetmesine, 40 bin kişinin de yaralanmasına yol açtı. ikinci bombardımandan sonra imparator Hirohito, 14 Ağustos 1945’te teslim oldu.

Hiroşima ve Nagazaki‘de radyasyondan kaynaklanan ölümler 15 Ağustos 1945’den sonra da devam etti. Kaybolan yakınlarını harabeler içinde arayan ve gönüllü olarak kurtarma çalışmalarına katılan birçok kişi farkında olmadan yüksek miktarda radyasyon aldı. Radyasyondan kaynaklanan ölümler çök ciddi boyutlarda ulaştı. Sivil korunmasız halkı ve özellikle çocukları etkileyen bu olay, atom bombasının insanlık için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu ortaya koydu.

Nükleer Silahlanma

II. Dünya Savaşı’nın sonunda Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları nükleer silahların yıkıcı gücünü tüm gerçekliğiyle ortaya koydu. Little Boy ve Fat Man düştükleri Hiroşima ve Nagazaki’de yüz binden fazla insanın ölümüne neden oldu. Bu saldırı üzerine Japonya savaştan koşulsuz olarak geri çekildi. Nükleer silahların, devletlerin sistemde daha fazla söz sahibi olmaları açısından ne kadar büyük önem taşıdığı anlaşıldı. Bu tarihten sonra ABD artık nükleer silah gücüyle dünyada söz sahibiydi.

Nükleer silahlar diplomasi alanında önemli bir koz sebebiydi. I I . Dünya Savaşı sonunda dengeler yeniden kurulurken kapitalist sistem yani ABD kazanmıştı. Potsdam Konferansında sonuç ABD lehineydi. Sovyet Rusya ise çok ağır şartları kabul etti. 17 Temmuz 1945 günü, ki aynı zamanda Potsdam Konferansının başladığı gündür, ABD New Mexico’da ilk nükleer silah denemesini yaptı. Bu durum iki kutuplu sistemde güç dengesini belirleyen unsurun nükleer silahlar olmasına neden oldu. Bu gücü ABD başkanı Tru man anılarında şöyle özetlemiştir: “Şimdi artık sadece savaşı temelden değiştirmekle kalmayacak, aynı zamanda tarihin ve uygarlığın da seyrini değiştirecek bir silaha sahiptik. ”

1945-1949 yılları arasında ABD’nin nükleer silahlar alanındaki üstünlüğü tartışılmazdı. ilk vuruş yeteneği ABD’nin elindeydi. İlk vuruş yeteneği, bir tarafın Yapacağı büyük bir saldırıyla, karşı tarafın ikinci vuruş kapasitesini yok ederek savaşın kazanılması anlamına gelir. Bu amaçla, karşı tarafın nükleer silahları hedef alınır. Ancak bu sırada Rusya da nükleer silah üretmek için çalışmalarına hızla devam ediyordu. 1949 yılında SSCB ilk nükleer silah denemesini yaptı. Ancak ABD bu yarışı daha da ileri götürerek 1952’de hidrojen bombası yaptı.

“Elma” Çin’de Neden “Kırmızı” değil?

Apple‘ın son tanıtılan iPhone’u kırmızı renkte çıktı, ancak Çin’de kırmızı değil. IPhone 7 ve 7 Plus’ın özel sürümü 40’dan fazla ülkede satışa sunuluyor ancak Çin biraz farklı yaklaşıyor bu konuya. Neden olduğuna yazımızda değineceğim.
Kırmızı’nın Anlamı Ne?

Aslında Red (kırmızı), Aids’le savaşmak isteyen bir yardım kuruluşu ve başlangıçta U2 müzisyeni Bono ve aktivist Bobby Shriver tarafından kuruldu. Bu kurum, HIV / Aids Küresel Fonu’na aktarılması için belirli miktarlarda hibe desteği vermektedir. Ve bu kuruluş HIV’in bulaşmasını önlemek amacıyla hastalara test ve tedavilerinde yardım etmektedir. Bu bilgiye ek şundan da bahsetmek gerekir ki Apple, Küresel Fon’un dünyadaki en büyük kurumsal bağışçısıdır. Özel üretim cihazlar ile Apple Red ile uzun süredir devam eden ortaklığını kutlamakta ve satışların bir kısmını Afrika’daki kurtarma faaliyetlerine aktarmaktadır. Ancak Apple’ın Çince sitelerinde bu üründen veya neden bu üründen neden bahsedilmediğiyle ilgili bilgi verilmemiştir. Bu durum, çoğu kişiyi şaşkın bırakmıştır.

İnternet kullanıcıları, Apple’ın Çin’deki açılış sayfasında ürünlerini farklı ifadelerle tanıttığını fark etmişlerdir. Mandarin’den tercüme edildiğinde, Apple, Red ürünlerini “şimdi kırmızı” olarak tanıtırken Tayvan’daki sitelerinde sadece “ürün” olarak bahsetmiştir. Bazı analistler bu durumu, dünyanın en kalabalık ulusunda iş yapmak isteyen Batılı markalara müdahale eden bir başka Çin siyaseti örneği olarak düşünüyorlar. Bu konuda Apple suskunluğunu korumaktadır.

Peki, neden farklı isim?

Bir olasılık olarak şunu diyebiliriz, Apple’ın verdiği mesajında dikkatli davranmasıyla ilgili çünkü Çin’de HIV/Aids homoseksüellikle alakalı bir tabu niteliğindedir. Çin’de ilk HIV vakası 1989’da kaydedildi. 2000’e gelindiğinde hastalık Çin’in çoğunda bulundu ve yayılmaya devam edince hükümet sorunu yalanlamaya devam etti. Ve hala günümüzde Aids hastalarına karşı sergilenen ayrımcılık yaygın bir durumdur.
Başka tartışmalı konular var mı?

Evet, farklı konularda da tartışmalar sürmektedir. Şu sıralar en konuşulan konu ise Dalai Lama. Bu yılın başlarında Red’in Instagram sayfası, Çin’in tehlikeli bir ayrılıkçı olarak tasvir ettiği Tibet’in manevi lideri Dalai Lama’nın bir resmini yayınladı. Bu durum, çoğu insanların gönderilerin nasıl trollendiği ile ilgili bir şeyler işaret etmesine yol açmıştır.

Çin’de “Red” nasıl olacak?

Apple, Çin’de son zamanlarda çok güçlükle karşılaşmıştır ki bu da, Red iPhone‘ları bir ürün yerine bir renk seçeneği olarak sunmasının nedenlerinden biri olabilir. Geçen yıl Apple’ın çevrimiçi film ve kitap hizmetleri Çin’de kapatıldı. Çin yetkililerinden gelen başka istekler doğrultusunda da New York Times uygulamasını Çince App Store’dan çekmiştir. Ancak kırmızı iPhone’un satışları tatmin edici seviyelerde çünkü kırmızı renk Çin kültüründe en hayırlı, en şanslı renk olarak kabul edilir ve bir itibar göstergesi olarak kabul edilir.

KÜRESEL ISINMA

Küresel ısınma tanımını yazarsak, atmosfere salınan gazların sebep olduğu sanılan sera etkisinin sonucunda, Dünya üzerinde yıllar içinde kara, deniz ve havada belirlenen ortalama sıcaklık ve soğuklukta görülen yükselmeye verilen addır. Peki, en önemli etkenler nelerdir? İnsanlar ve onun yaptığı sanayi, teknoloji vs. birçok şeyden gelen havayı ve atmosferi tamamen öldüren bilgisizliği mi? Yoksa bencilliği mi? Yazımızda buna detaylı bir şekilde anlatacağız.
Sanayi Devrimi’nden de bilindiği gibi, dünyamızda iklim değişikliğinin ilk kırılma noktasını yaşadık. Buhar motorlarının keşfiyle, mühendisler daha fazla hammadde, insan gücü veya başka faktörler arayışına girdiler. Yaşanabilir dünya. Fakat “yaşanabilir dünya” fikri yüzyıllar geçtikçe tüm dünyada ciddi bir soruna neden oldu. Bir araba monte edilmeden veya bir mühendislik yapısı (karayolları, köprüler, gökdelenler) yapılmadan önce tahmin edebiliyorlar ise, mühendisler çizimleri olan yer değiştirmelerin bazı hesaplamaları gibi bir fizibilite raporu elde ederler. Fakat 1. Sanayi Devrimi başladığında, bilim adamları ve mühendisler, teorik bilgilerin ne anlama geldiğine dair hiçbir fikri yoktu. İlk icatlar doğal dünyadaki gözlem tecrübelerinden geldi. Fakat tek bir şeyi kaçırdılar ve yaşanabilir ve sürdürülebilir bir dünya yaratmanın en önemli unsuru oldu. Buna “doğanın saygısı” denir.

Bu soruna bir bilim adamının bakış açısı olarak yaklaşırsak, daha fazla enerji ürettiğimizin farkına varırız ve bu durum her yıl daha fazla ısınmaya neden olur. Bu, fosil yakıtlardan enerji ürettiğimizi, yeşil alanları yıktığımızı, tarımda kimyasallar ve sentetik gübreler kullandığımız anlamına geliyor. Diğer sorun, dünyanın en çok kullanılan malzemesi “su”, ikincisi somut… Bu noktadan itibaren somut üretimde kullanılan su doğal döngüye katılamaz. Bütün bu sorunları bir arada düşünürsek, kutuplardan buzulların erimesiyle dünyanın bize biraz su temin ettiğini söyleyebiliriz. Biyolojiden bildiğimiz gibi, enzimler zayıf su miktarı altında reaksiyona neden olamazlar. Dolayısı ile, kesin sonuç, yeryüzündeki kimyasal reaksiyonların zayıf su miktarlarıyla sorun yaşadığı ve doğanın bu sorunun kendiliğinden giderilmeye çalışılması olduğu

Yeni fiziksel ve matematiksel teorilerin yardımıyla iklim üzerindeki bu değişimlerin neden ortaya çıktığına dair bir ifade yapabiliriz. Termodinamik kurallar için toprak daha sıcak olur, icat ettiğimiz sistemler fiziksel bir iş yapıyor ve bir kayıp olarak ısı üretiyor. Demografik koşullar nedeniyle kimyasal elementlerin doğal yüzdesi azalıyor ve bu vakaların geri kalanı dünyada yaşanamayan bir yer haline geliyor.

Meteoroloji konusunda faaliyet gösteren bilim insanları, dünyanın birkaç noktasına yerleştirilen istasyonlardan gözlem sonuçlarını alıyor. Bu sonuçlar yaklaşık olarak 50 yıl kaydedildi. Dolayısıyla bu verilerin yardımıyla iklim değişikliğinin yıllar içinde dünyayı nasıl etkilediğini tahmin edebiliriz.

Bu doküman, küresel ısınmanın ve iklim değişikliklerinin dünyayı önceden bilgi olarak nasıl etkilediğini anlamak için yazılmıştır. Bir hata varsa lütfen bize bildirin. Dolayısıyla doğru olanla düzenleyebiliriz.

Saati 7 Dolara Olan DDoS Saldırısı

Bilgisayar dünyasında saati 7 Dolarlık DDoS saldırısı pek çok firmaya milyon dolar kaybettiriyor. Karaborsa üzerinde DDoS saldırılarının düzenlenmesiyle ilgili olarak sunulan hizmet seviyesi yasal işlerde karşılaşacağınız durum pek de farklı gözükmüyor. Tek fark, sağlayıcı ile müşteri arasında doğrudan bağlantı bulunmaması. Hizmet sağlayıcılar, kayıt işleminden sonra müşterilerin ihtiyaç duymuş oldukları hizmeti seçip ödeme yapabilecekleri ve daha sonra gerçekleştirilen saldırıyla ilgili olarak rapor alabilecekleri, kullanışı oldukça kolay bir adres sunuyor. Bazı koşullarda, her bir saldırı için bonus puanlar veya ödüller alınan müşteri sadakat programları bile yer alıyor.

Müşterilerin maliyetlerini etkileyebilecek çeşitli faktörler bulunuyor. Bunlardan bir tanesi saldırıların kaynağı ve tipi olarak görünüyor. Örnek vermek gerekirse, popüler nesnelerin interneti (IoT) cihazından yapılacak bir botnetle saldırı gerçekleştirmek, sunuculardan yapılan bir botnet saldırısı yapmakta çok daha uygun fiyatlı gözüküyor. Bu anlamda, saldırı hizmetleri sunabilen tüm sağlayıcılar bu tür detayları veremiyor. Bir diğer öne çıkan faktörlerden bir tanesi saldırının (saniyeler, saatler ve günler baz alınarak ölçülen) süresi ve konumudur. Genel olarak İngilizce dilini kullanan internet adreslerine düzenlenen DDoS saldırıları, Rusça dilini kullanabilen benzer adreslere düzenlenenlere göre daha pahalı oluyor.

Maliyeti etkileyen büyük konular arasında ise kurbanın tipi de bulunuyor. Devlete ait olan internet adreslerine saldırmak yüksek risk barındırmasından dolayı ve DDos çözümleriyle korunan kaynaklara saldırmak daha zor olmasından dolayı, bu tür hedeflere düzenlenmiş olan saldırıların maliyeti daha yüksek oluyor. Örnek vermek gerekirse, DDoS korumasına sahip bulunmayan bir siteye saldırının maliyeti ise 50 ile 100 dolar arasında değişim gösteriyorken, korumaya sahip olan internet adreslerine saldırının maliyeti ise 400 dolar ve daha fazlasına mal ediliyor.

Bunun anlamı bir DDoS saldırısının maliyeti 300 saniyelik bir saldırı yapıldığında yaklaşık olarak 5 dolardan, 24 saatlik bir saldırı yapıldığında ise 400 dolara varacak kadar değişkenlik gösteriyor. Ortalama 1 saatlik saldırı işinin maliyeti 25 dolar civarında bulunuyor. Uzmanlar, 1000 bilgisayarlık bulut tabanlı yapılacak bir botnet saldırısının tahmini olarak saatte 7 dolara mal olduğunu hesapladı. Bu da siber saldırı yapan suçluların DDoS saldırılarıyla saat içinde 18 dolar kar elde ettikleri anlamına geliyor.

Fakat siber suçluların bu saldırıda daha fazla kar elde edebilecekleri farklı bir senaryo daha yer alıyor. DDoS saldırısı yapacakları hedeften, saldırının oluşmaması ya da başlamış olan bir saldırının durdurulması için fidye istenebiliyor. Fidye, binlerce dolar değeri bulunan bir bitcoin olabilir. Yani tek bir saldırının karlılık oranı yüzde 95’i aşabiliyor. Genel olarak şantajı yapanların bir saldırı başlatabilecek herhangi bir kaynağa dahi ihtiyacı bulunmuyor. Bazı durumlarda tehdit bile yeterli oluyor.

“Siber suçlular botnetleri daha iyi bir şekilde organize edebilmek için yeni ve ucuz yollar arıyor. Aynı zamanda güvenlik çözümlerinin kolay bir şekilde tespit edip durduramayacağı, daha zekice hazırlanan saldırı senaryoları peşindeler” açıklamasını yapan uzmanlar internete bağlı korunmasız yer alan sunucular, bilgisayarlar ve nesnelerin interneti cihazları bulunuyor. Pek çok şirket DDoS saldırılarını engellemek adına yatırım yapmamayı düşündükçe, DDoS saldırı uygulamasının karlılığının, karmaşıklığının ve sıklıklarının devamlı olarak artacağını düşünüyor.

 

Bazı zamanlarda siber suçlular DDoS saldırıları ile beraber bu saldırılara karşı koruma satmaktan da çekinmiyor. Pek çok bilişim uzmanı, suçluların sunduğu hizmetleri kullanmayı bilgisayar kullanıcılarına tavsiye etmiyor.

İskoçya’nın Dünyaca Ünlü Geleneksel Lezzetleri

İskoçya dünya yemek kültürü açısından zengin alternatifler sunan ender ülkelerden biri. Sebzeden et yemeklerine, deniz ürünlerinden av etlerine kadar bol çeşitlilikler sunan her tür ürün İskoçya’da özel lezzetlere dönüştürülüyor. Yiyecek kültürünün bu ülkede önemli bir yer tutması karşısında içecek sektöründe de bira, şarap, viski markalarıyla iddialı bir ülke olduğunu kanıtlıyor. Bundan ötürü İskoçya dünya mutfak kültüründe çok ayrı bir değere sahiptir. İskoçyalılar bu kadar zengin bir mutfağa sahip olmasına karşın restoran ve ev mutfaklarında da özellikle tercihte bulunduğu yiyecek olan kahvaltıyı çok önemser. Kahvaltılık menüleri sınırlı sayıda ürünlerle kalmaz. Sosis çeşitlerinden marmelatlara, mantardan meyvelere, baldan kızarmış ekmek çeşitlerine varan bezenmiş kahvaltı sofraları İskoçya mutfaklarından çıkıyor. İskoçya’nın geçmiş tarihinde mevcut halkın yüzde 80’i fakir tabakayı oluşturduğundan günün 3 öğününü kahvaltılık yemekle geçirerek en çok tüketilen İskoç yumurtası ve yulaflı lapalar önemli besinleri sahneye çıkarmıştır.

Haggis En Ünlü Yemek

İskoçya’nın en meşhur yemeğinin ne olduğunu soranlara verilen cevap Haggis’tir. Haggis yeni doğmuş kuzudan çıkarılan ciğer ve kalp vb. sakatat denilen iç organlardan yapılan bir yemektir. Haggis yapımında bu organlar uzun süre pişirilir. Yağları sıyrılır ve kıyma halinde çekilir. Kıyma haline getirilen karışıma çeşitli baharat, kuyruk yağı, taze sebze ve salça ilavesi yapılır. Harmanlanan bu karışım kuzu işkembesinin içine doldurulur. Kuzu işkembesi yaklaşık 3 saat kadar ocakta pişirilmeye bırakılır. Haggis servise sunum anında işkembeden ayrılarak sunulur.

Kahvaltılık ve Atıştırmalıkların Gözdesi İskoç Yumurtası

İskoçya mutfaklarının diğer gözde menülerinden biri de İskoç Yumurtasıdır. İskoç yumurtasının ana malzemeleri ekmek kırıntısı, un, tuz, sosis ve zeytinyağından oluşur. Yumurtalar sıcak suda haşlanır. Haşlanma süresi yaklaşık 20-25 dakikadır. Haşlanma süresinden sonra soğuk suya tutulur. Haşlanmış yumurtalar kabuğundan çıkarılır. Sosisler az bir zamanda haşlanır ve ortadan ikiye uzunlamasına kesilir. Yumurtalar da aynı şekilde uzunlamasına kesilir. İkiye ayrılmış sosisler kesilen yumurta boyunda tekrar kesilerek üzerine yerleştirilir. İskoç yumurtasının farklı yeme çeşitleri bulunuyor. Bunlardan birisi tarif edilen yumurtaların sandviç arasına konularak tüketilmektedir. Diğeri ise birkaç yumurta bir kabın içinde çırpılır. Sosisli yumurtalar unun içine batırılır, sırayla çırpılan yumurtaların ve ekmek kırıntılarına bulanarak bir tava içinde kızmış zeytinyağının içine atılarak kızartılır. Kızarmış yumurtalar yağdan alınarak süzülür ve sıcak olarak yenmeye hazır hale getirilir.

Bisküvisiyle Damaklarda Hayranlık Yaratıyor

İskoçya’nın diğer geleneksel lezzetlerinden biri de bisküvidir. Yoğun tereyağı katılarak içine pirinç unu ilavesiyle yumuşak ve ağızlarda dağılan özelliğiyle beş çaylarının en tercihte bulunulan ikramlarından biri olmasıyla dikkat çeker. Bisküvinin ana malzemeleri tereyağı, un, pirinç unu, tuz ve vanilya özünden oluşur. Pişirilen bisküvilerin üzerine bir miktar pudra şekeri gezdirilerek servise sunulur. Bisküvi yapımı oldukça pratik ve zaman kaybına sebebiyet vermiyor. Bir kabın içine tereyağı ve toz şeker konularak iyice çırpılır. Çırpılan karışıma pirinç unu, un, tuz ve vanilya özü ilave edilerek yoğrulur. Yoğurma işlemi kulak memesi yumuşaklığına geldiğinde bırakılır. Pişirilecek fırın tepsisi tabanına yağlı kâğıt kaplanır. Hazırlanan karışım tepsinin ortasına konarak tepsinin kenarlarına doğru yaydırılır. Önceden ısıtılmış fırında yaklaşık 1 saat süreyle pişirilir. Pişirilen bisküvi fırından alınarak kenara alınır. 1 saat serin bir ortamda dinlendirmeye alınır. Soğumuş olan bisküviler bıçakla kare şeklinde kesilir. Üzerine pudra şekeri serpilerek servise sunulur. İskoçyalılar bu bisküvi üzerine eritilmiş çikolata sosu gezdirerek tüketmektedir.

NASAdan Açık Kaynak Yarışması..

ABD uzay ajansı NASA küresel sorunlara hitap eden yeni nesil bir yazılım sunmayı umduğu önümüzdeki yıl uluslararası açık kaynak uygulama müsabakası düzenliyor. NASA açık teknoloji, açık veri ve açık kaynak kullanarak yeni çözümler oluşturmak maksadıyla “bilim adamları ve ilgili vatandaşları” cesaretlendirecek Uluslararası Uzay Uygulamaları Yarışmasını oluşturmak için diğer uzay ajansları ile birlikte hareket etmeyi planlıyor.

 

NASA tarafından verilen uygulama örnekleri iki sınıfa ayrılıyor. Birinci grup yerel veya küresel tesislerdeki insanlara yardımla ilgili olanlar; örnek olarak küresel ekonomilerde havanın etkisi ve okyanus kaynaklarının eksilmesi. Diğer grup ise uzay görevlerinden gelen verileri görselleştirmeye ve analiz etmeye yardım etmek için çoklu kaynaklar kullanmak gibi uzay keşiflerine odaklanmış olanlardır. NASA projenin çoklu kaynak analizlerini mümkün kılacağını ve işbirlikçi platformları geliştireceğini umuyor.

 

Mevcut yarışma başarılı olmak maksadıyla daha sonra problemlerde veri dizileri ve somut bilgilerin haritasını oluşturacak uzmanları arayacağı bu problemler için fikirleri topluyor. Sonra dünya çapında birkaç şehirde sadece bir kerelik iki günlük bir faaliyet olacak, Random Hacks Of Kindness (20 şehirde yılda iki kez düzenlenen evrensel bir faaliyet) tarzında bilgisayar korsanlarını ve diğer girişimcilerin uzman planlarını alacakları ve onları açık kaynak çözümlerine dönüştürecekleri görülecektir.

 

Tüm dünya açık kaynak yazılıma yönlenirken ülkemizdeki kurum ve kuruluşların malum işletim sistemi üzerinde ısrar etmelerini anlamak zor olsa gerek. Umarız en kısa sürede kendilerine vurdukları prangadan kurtulurlar ve özgür yazılımlara yönelirler.

 

Kaynak: h-online

Neden Canis aureus?

Bu akşam çıkması beklenen Pardus 2008.2 güncelleme sürümüne adını veren Canis aureus‘u tanıyor musunuz?

Canidae (köpekgiller) familyası içinde çok özel bir konuma sahip olan Canis aureus (Altın çakal), Anadolu’nun yaşam alanları tehdit altında olan memelilerinden biri.

Kurt ile çok yakın akraba olan bu çakal türü, Anadolu’nun neredeyse tamamına yayılmış durumdadır. Anadolu’nun dışında, Balkanlar, Kuzey Afrika, Arabistan, İran ve Hindistan Yarımadası’na yaşamaktadır.

Canis aureus iyi bir koşucudur. Hafif bir vücuda, uzun ve güçlü bacaklara sahiptir, böylece uzun mesafeleri rahatlıkla aşabilir. Altın çakallar küçük aile sürüleri içinde ya da bir çift olarak yaşarlar. Daima kendilerine ait, büyüklüğü 3 kilometrekareye kadar varan bir bölgeleri vardır.

Canis aureus ömür boyu süren bir “evlilik” içerisinde yaşar. Üreme zamanları ekim ayındadır. 60 gün süren bir gebelikten sonra, dişinin arayıp içine yerleştiği bir mağaranın içinde 6-9 yavru dünyaya gelir. Bu yavrular ilk üç gün tamamen kör olurlar ve ilk üç hafta sırf süt ile beslenirler. Anne ve baba çakallar yavrularına götürdükleri gıdaları kendi midelerinde taşır, mağaraya vardıklarında tekrar ağızlarından çıkarırlar.

Yeni duvarkâğıdımızın öyküsü

Türkiye’de sulak ve sazlık alanların giderek küçülmesi ve yerleşime açılmasıyla yaşam alanları daralan Altın çakallar, bilinçsiz çiftçi ve avcılar tarafından da sık sık hedef olarak görülmektedir.

Tarımsal alanlara zarar vermeyen ve kürkü bir değer taşımayan Canis aureus, yakın bir gelecekte Türkiye’de nesli tehlike altında memeliler arasına katılabilir. Pardus 2008.2 Canis aureus sürümüne adını veren Altın çakalın Pardus masaüstünde yer alan fotoğrafı, Mersin Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Gökhan CORAL tarafından çekildi. Göksu Deltası’nda çekilen bu karenin hikâyesini CORAL şöyle anlatıyor:

Doğa fotoğrafçısıyım. Özellikle de kuşları fotoğraflamak için çoğunlukla önemli bir sulak alanımız olan Silifke Göksu Deltası’na giderim.

Kuş fotoğrafı çekmek çok zahmetli bir o kadar da pahalı bir iş. İyi bir fotoğraf çekebilmeniz için çok iyi kamufle olmanız gerekli. Altın çakal fotoğrafını aslında kuş fotoğrafı çekmek için kamuflaj altında yattığım bir hafta sonu gezisinde çektim. O sıralar başımın üstünde bir Kızılbacak (Tringa totanus) uçmaktaydı. Birden önümdeki sazların arasından onu gördüm. 20 – 25 metre ötemdeydi. Yaklaşık bir köpek büyüklüğünde olduğundan önce onu köpek sandım. Ama değildi. Deklanşöre davrandım. Bu sıçrama anını ve bir iki güzel fotoğrafını daha çekmeyi başardım. Çok hassas kulakları olduğundan deklanşör sesini algıladı ve bana doğru baktı, ama üzerimde kamuflaj ağı olduğundan iyi seçemedi sanırım. Benim için unutulmaz bir deneyimdi, umarım tekrar karşılaşırım.

Exit mobile version