Sizce, dünyayı gözlükleriniz ya da lensleriniz olmadan pırıl pırıl görebilmek mümkün mü? Eğer uzun yıllardır gözlük ya da lens kullanıyorsanız bu soruya bir çırpıda evet demek sizin için zor olabilir. Ama gerçekten de çok kısa bir sürede, acısız ve ağrısız bir şekilde dünyayı tüm netliğiyle görme şansınız var. Özel Çağın Göz hastanesi doktorlarından Göz hastalıkları uzmanı Op. Dr. Kürşat Çağın İLasik hakkında önemli bilgileri bizler için yazdı.
LASIK, İngilizce “Laser-Assisted in Situ Keratomileusis” kelimesinin baş harflerinden oluşan ve Türkçe olarak; Lazer yardımıyla korneanın yerinde şekillendirilmesi anlamına gelen, miyopi, hipermetropi, astigmatizma ve presbiyopi tedavisinde gözlük veya kontakt lenslere alternatif olarak, görmenin düzeltilmesi için göz doktorları tarafından uygulanan bir cerrahi tekniktir.
1949, Kolombiya
İlk olarak 1949 yılında, Kolombiyalı göz doktoru Jose Barraquer tarafından öne sürülen bu teknik, kırma kusurlarını cerrahi olarak düzeltmenin, korneanın ön eğrilik çapını değiştirerek mümkün olabileceğini öne sürüyordu. Barraquer bu amaçla, önce serbest elle korneadan yapraksı diskler kesti, daha sonra ise bu işlemi daha hassas olarak yapabilen ve temel tasarımı modern eşdeğerlerinde de değişmemiş olan mikrokeratom adı verilen cihazı tasarladı. Korneadan kestiği yapraksı diskleri traşlayarak şekillendiren Barraquer, bu tekniğe keratomileusis adını verdi.
1981, Excimer Lazer
Buraya kadar her şey teknolojinin verdiği imkânlar doğrultusunda ilerliyordu. Ama tekniği daha da ileri götürecek olan teknoloji, bu süreci nihai haline oldukça yaklaştıracak bir adım oldu. 1981 yılında Rangaswamy Srinivasan, dokuları ve plastik gibi organik polimerleri hassas bir şekilde kesebilen, ultraviyole bir lazer olan excimer lazeri görücüye çıkardı. Ablatif Fotodekompozisyon ismi verilen bu teknik, günümüzde mürekkep püskürtmeli yazıcıların püskürtme başlıklarına şekil vermek gibi alanlarda da kullanılıyor. Bu teknikle yapılan ilk deney, 1983 yılında bir hayvan gözü üzerinde uygulandı. Deney sonucunda, excimer lazerin, çevresine ısı zararı vermeden ve mikrometre düzeyinde bir hassaslıkla dokuyu kesebildiği görüldü.
1988, İnsan Gözü Üzerinde İlk Cerrahi Uygulama
Daha sonra bu teknik yaygınlaşarak gelişti ve 1989 yılında İtalyan Lucio Buratto tarafından korneanın üzerinde mikrokeratom denilen bir cihaz yardımı ile ince bir tabaka kaldırarak eximer lazer uygulandı ve bu tabaka tekrar yerine konuldu. Bu cerrahiye LASİK ismi verildi. Ardından 1990 yılında Yunan Ionnis Pallikaris, korneadan kesilen flebin küçük bir kısmını kesmeden bırakarak bugün halen kullanılmakta olan menteşeli LASIK tekniğini geliştirdi. Ancak bu flepler hala özel bir bıçak içeren mikrokeratom yardımı ile yapılıyordu.
2000’li YILLAR İNTRALASE LASİK
Refraktif göz cerrahisinin bir formu olan Intralasik (aynı zamanda Femto-LASIK veya All-Laser LASIK olarak da bilinir) LASIK ameliyatlarındaki flebin lazer enerjisi ile oluşturulması işlemidir.
Femtolazerin babası 1999 yılında kimya dalında Nobel ödülü alan Mısırlı-Amerikan bilim adamı Ahmed Hassan Zewail’dir.
Femtosaniye lazer 1053 nm dalga boylu kırmızı ötesi lazerdir. Femtosaniye lazer, doku üzerinde 10-15 saniye içerisinde fotoiyonizasyon ile akustik bir şok oluşturarak hava kabarcıkları meydana getirir. Atılan her lazer darbesinde orada küçük bir kabarcık oluşmakta, yaratılan bu kabarcıklar birbirleriyle örtüşerek kornea flebini kaldırmaktadır. Anlaşıldığı gibi intralasik, işlemin her aşamasında lazer enerjisinin kullanıldığı, hiçbir bıçak veya cerrahi aletin kullanılmadığı ileri teknoloji bir tedavi yöntemidir.
İntralase’in Avantajları
Lazer enerjisi ile oluşturulan flep sonrası lazer yapılacak yüzey çok düzgündür
Flep çapı istenilen boyda olabilir özellikle geniş flep gerektiren hipermetroplarda bu önemli avantaj sağlar.
Flapin kalınlığı istenilen mikron kalınlıkta olabilir bu yüksek miyoplarda önemli avantaj sağlar
Flebin kenarları çok düzgündür ve içe dışa eğimi ayarlanabilir.
Komplikasyon oranı mikrokeratomlara göre çok düşüktür.
Günümüzde sağlıklı yaşam ve iyi bir beslenme, herkesin hedefi haline gelmiştir. Ancak, yoğun yaşam temposu ve düzensiz beslenme alışkanlıkları nedeniyle vücudumuz bazı besinleri yeterli miktarda alamayabilir. Bu noktada, gıda takviyeleri önemli bir rol oynamaktadır. Bu makalede, gıda takviyelerinin ne olduğunu, neden önemli olduklarını ve doğru bir şekilde nasıl kullanılacaklarını ele alacağız.
Gıda Takviyeleri Nedir?
Gıda takviyesi, günlük beslenmemizde eksik olan vitaminler, mineraller, amino asitler veya diğer besinleri takviye etmek için kullanılan ürünlerdir. Genellikle tablet, kapsül, toz veya sıvı formunda bulunurlar. Bu takviyeler, birçok farklı kaynaktan elde edilebilir ve çoğu zaman doğal bitkisel içeriklerden üretilir.
Gıda Takviyelerinin Önemi
Sağlıklı bir yaşam sürdürmek için dengeli ve çeşitli bir beslenme düzenine sahip olmak önemlidir. Ancak, günlük yaşantımızda besin değeri düşük fast-food ürünleri veya işlenmiş gıdalar tüketebiliriz. Bu durumda vücudumuz yeterli besin alamayabilir ve gıda takviyeleri ihtiyacı doğar. Gıda takviyeleri, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu vitaminleri ve mineralleri eksiksiz almanıza yardımcı olur.
Hangi Gıda Takviyeleri Tercih Edilmelidir?
Piyasada birçok farklı gıda takviyesi bulunmaktadır ve hepsi farklı amaçlar için kullanılabilir. Ancak, herkesin ihtiyaçları farklı olduğu için her takviye herkese uygun olmayabilir. İhtiyacınıza uygun gıda takviyelerini seçmek için doktorunuza danışmanız önemlidir. Genel olarak, multivitamin, omega-3 yağ asitleri, demir, D vitamini ve probiyotik takviyeleri yaygın olarak tercih edilmektedir.
Gıda Takviyesi ve Beslenme İlişkisi
Gıda takviyeleri, dengeli bir beslenme planının yerini tutmaz. Sağlıklı bir yaşam için en önemli adım, dengeli bir beslenme düzenine sahip olmaktır. Gıda takviyeleri, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlıklarınızla birlikte kullanıldığında etkili olurlar. Unutmayın ki, takviyeler beslenmenizin tamamlayıcısıdır, ancak anahtar rolü sağlıklı besinlerle dengeli bir beslenme oynamaktadır.
Gıda Takviyelerinin Yan Etkileri
Gıda takviyeleri genellikle düşük yan etki riski taşır. Ancak, bazı insanlar belirli takviyelere karşı alerjik reaksiyonlar gösterebilir veya aşırı doz alımı ciddi sorunlara neden olabilir. Bu nedenle, önerilen dozajları aşmamak ve herhangi bir olumsuz etki fark ederseniz takviyeyi kullanmayı bırakmak önemlidir.
Doğal ve Sentetik Gıda Takviyeleri
Gıda takviyeleri, doğal ve sentetik olarak iki ana kategoriye ayrılabilir. Doğal takviyeler, bitkisel veya gıda kaynaklı bileşenlerden elde edilirken, sentetik takviyeler laboratuvar ortamında üretilir. Bazı uzmanlar doğal kaynaklı takviyelerin vücut tarafından daha iyi emildiğini savunurken, sentetik takviyelerin daha yüksek dozda vitamin ve mineralleri içerebildiği belirtilir. Ancak, doğal takviyelerin sentetik olanlardan her zaman daha iyi olduğu söylenemez; bu nedenle tercihiniz sizin ihtiyaçlarınıza ve doktorunuzun önerilerine göre olmalıdır.
(BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı) Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Doğu Akdeniz Bölge Direktörü Dr. Hanan Balkhy, Suriye’deki sağlık durumunun kritik seviyede olduğunu ve acil müdahale gerektiğini açıkladı. Balkhy, Suriye’deki yetkililer ve sağlık çalışanlarıyla yaptığı görüşmelerde, ülkenin sağlık altyapısının yetersizliği, temel ilaç ve tıbbi ekipman eksikliği ve nitelikli sağlık personelinin ülkeyi terk etmesi gibi sorunların sağlık sistemini çökme noktasına getirdiğini gözlemledi.
Balkhy, kronik hastalıkların ülkedeki ölümlerin %75’ini oluşturduğuna dikkat çekerek, ilaçlara erişemeyen ve düzenli takip imkanı bulamayan hastaların durumunun endişe verici olduğunu belirtti. Ayrıca, beş yaş altı çocuklarda ve annelerde artan yetersiz beslenme oranlarının da ciddi bir sorun olduğunu vurguladı.
Suriye’deki iç savaş, Şubat 2023 depremi ve devam eden siyasi gerilimler, sağlık hizmetlerine erişimi daha da zorlaştırıyor. Elektrik kesintileri, temiz su eksikliği ve kalabalık yaşam koşulları, kolera, kızamık ve uyuz gibi salgın hastalıkların yayılmasına neden oluyor.
Balkhy, DSÖ ve ortaklarının sağlık hizmetlerini iyileştirmek için çaba gösterdiğini, ancak uluslararası yardım fonlarının azalmasının bu çabaları engellediğini belirtti. Al-Hol kampındaki sağlık hizmetlerine erişimin engellenmesinden de endişe duyduğunu ifade eden Balkhy, kamptaki insanlara sınırsız erişimin sağlanması gerektiğini vurguladı.
Balkhy, Suriye’deki sağlık krizinin bölgesel ve küresel güvenliği tehdit ettiğini belirterek, uluslararası toplumun acil olarak harekete geçmesi ve Suriye halkına destek olması gerektiğini çağrısında bulundu.
Hekimler, MHRS (Merkezi Hastane Randevu Sistemi) https://mhrs.gov.tr/vatandas/ kapsamında hastalara sadece 5 dakikada bakma zorlamasına karşı çıkıyor. Hekimsen, Sağlık Bakanlığı’nın hastanelerde 5 dakikada bir, diş polikliniklerinde ise 15 dakikada bir hasta bakılmasını dayatmasının kabul edilemez olduğunu belirtti. Kuruluş, bu sürelerin tıbbın ve hekimliğin gereklerine aykırı olduğunu ve hem hastalara hem de sağlık sistemine zarar vereceğini vurguladı.
Hekimsen’in Açıklaması
Hekimsen, Sağlık Bakanlığı yetkililerini defalarca bu konuda uyardıklarını ancak uyarıların dikkate alınmadığını ifade etti. Açıklamada, “5 dakikada bir hasta muayenesi, 15 dakikada bir diş tedavisi dayatması tıbbın ve hekimliğin gereklerine aykırıdır. Bu durum hastalarımızın ve sağlık sistemimizin zararına olacaktır” denildi.
Çözüm Önerileri
Hekimsen, muayene ve tedavi sürelerinin tıbbın ve bilimin gereklerine uygun şekilde hekimler tarafından belirlenmesi gerektiğini önerdi. Ayrıca, liyakatsiz yöneticilerin, hekimlerden öneri almadan ve sahayı incelemeden, hasta şikayetini anlatana kadar biten muayene süresinde teşhis konulup tedavi yapılması ütopik beklentisinin sağlık sistemini kilitlediğini belirtti.
Onaylı Randevu Sistemi
Sağlık Bakanlığı, MHRS sistemindeki aksaklıklar ve 6 aya varan hasta randevuları nedeniyle Onaylı Randevu Sistemine geçiş yapmıştı. Ancak, bu sistemin başarılı olup olmayacağı merak konusu. Hekimsen, daha önce yaptığı açıklamada Onaylı Randevu Sisteminin hekimler ile hastaları daha fazla karşı karşıya getireceğini savunmuştu. Sağlık Bakanlığı, MHRS yerine geçmesi planlanan Onaylı Randevu Sistemi hakkında şu ana kadar bir açıklamada bulunmadı.
Metpamid, mide ve yemek borusu problemlerini tedavi etmek için kullanılan bir ilaçtır. Bulantı ve kusmayı tedavi ve önlemek, mide boşalmasını geciktirmek ve gastroözofageal reflü hastalığı (GÖRH) semptomlarını hafifletmek için kullanılır.
Metpamidin Etki Mekanizması:
Metpamid, dopamin reseptörlerini bloke ederek ve asetilkolinin etkisini artırarak çalışır. Bu, mide ve bağırsak kaslarının hareketlerini artırır ve midenin boşalmasını hızlandırır.
Metpamidin Kullanım Alanları:
Bulantı ve kusma: Kemoterapi, radyoterapi, migren ve ameliyat sonrası bulantı ve kusma gibi durumlarda kullanılır.
Mide boşalması gecikmesi: Gastroparezi gibi mide boşalması gecikmesi olan hastalarda kullanılır.
Gastroözofageal reflü hastalığı (GÖRH): GÖRH semptomlarını hafifletmek için kullanılır.
Metpamidin Kullanım Şekli:
Metpamid, tablet, kapsül, şurup ve enjeksiyon şeklinde mevcuttur. Genellikle ağızdan alınır, ancak bazı durumlarda enjeksiyon yoluyla da verilebilir. Doz ve uygulama sıklığı, hastanın durumuna ve hekimin önerisine göre belirlenir.
Metpamidin Yan Etkileri:
Metpamid’in bazı yan etkileri şunlardır:
Baş dönmesi
Baş ağrısı
Uyku hali
Yorgunluk
İshal
Kabızlık
Mide bulantısı
Kusma
Kas krampları
Metpamidin Kullanılmaması Gereken Durumlar:
Metpamid, aşağıdaki durumlarda kullanılmamalıdır:
Mide veya bağırsak perforasyonu
Kanamalı mide ülseri
Feokromasitoma
Epilepsi
Parkinson hastalığı
Hamilelik ve emzirme dönemi
Metpamid kullanmadan önce doktorunuza danışmanız önemlidir.
Metpamid Hakkında Dikkat Edilmesi Gerekenler:
Metpamid’i alkol veya kafein ile birlikte kullanmayın.
Metpamid’i uzun süre kullanmadan önce doktorunuza danışın.
Metpamid’i reçeteli ilaçlarla birlikte kullanmadan önce doktorunuza danışın.
Metpamid’i çocukların erişemeyeceği bir yerde saklayın.
Sonuç:
Metpamid, mide ve yemek borusu problemlerini tedavi etmek için etkili bir ilaçtır. Ancak, bazı yan etkileri ve kullanımının sakıncalı olduğu durumlar vardır. Metpamid kullanmadan önce doktorunuza danışmanız ve talimatları dikkatlice okumanız önemlidir.
Amoklavin Bid 1000 mg, amoksisilin ve klavulanik asit adlı iki antibiyotik içeren bir ilaçtır. Bu ilaç, aşağıdaki bakteriyel enfeksiyonların tedavisinde kullanılır:
Üst solunum yolu enfeksiyonları: Sinüzit, otitis media (orta kulak iltihabı), farenjit (boğaz ağrısı), tonsillit (bademcik iltihabı)
Alt solunum yolu enfeksiyonları: Bronşit, pnömoni
İdrar yolu enfeksiyonları: Sistit (mesane iltihabı), pielonefrit (böbrek iltihabı)
Cilt ve yumuşak doku enfeksiyonları: Selülit, impetigo
Diş enfeksiyonları: Diş apsesi
Gonore: Cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon
Amoklavin Bid 1000 mg, film tablet şeklindedir ve günde iki kez, 12 saat arayla alınır. Tedavinin süresi, enfeksiyonun tipine ve şiddetine göre değişir.
Amoklavin Bid 1000 mg’ın yan etkileri:
Mide bulantısı, kusma, ishal
Karın ağrısı
Baş ağrısı
Baş dönmesi
Deri döküntüsü
Kaşıntı
Amoklavin Bid 1000 mg kullanmadan önce:
Doktorunuza veya eczacınıza danışmanız önemlidir.
Hamile veya emziren kadınlar, alerjisi olanlar ve böbrek veya karaciğer hastalığı olanlar bu ilacı kullanmadan önce mutlaka doktora danışmalıdır.
Kırık, kemiğin bir veya birden fazla yerinde süreklilik bozukluğudur. Kırıklar, travmatik bir olay (düşme, kaza, darbe) veya kemikleri zayıflatan bir hastalık (osteoporoz) nedeniyle oluşabilir.
Kırık belirtileri:
Ağrı
Şişlik
Morarma
Hareket kısıtlılığı
Deformasyon
Kırıklarda yapılması gereken temel müdahale:
1. İlk Yardım:
Hayati tehlikeyi kontrol edin. Bilinç kaybı, solunum durması veya kanama gibi hayati tehlike arz eden durumlar varsa öncelikle bunlara müdahale edilmelidir.
Kırık bölgeyi hareketsiz hale getirin. Kırık bölgeyi hareket ettirmek ağrıyı artırabilir ve kemiğin daha fazla hasar görmesine neden olabilir.
Kırık bölgeyi soğutun. Soğuk uygulama, ağrı ve şişliği azaltmaya yardımcı olur. Buz torbası veya soğuk kompres kullanılabilir.
Kırık bölgeyi yüksekte tutun. Yüksekte tutmak, şişliği azaltmaya yardımcı olur.
Tıbbi yardım alın. Kırık tanısı ve tedavisi için en kısa sürede bir doktora başvurmak önemlidir.
2. Doktor Muayenesi:
Doktor, kırık bölgeyi muayene edecek ve röntgen gibi görüntüleme yöntemleri ile tanıyı koyacaktır. Kırığın tipine ve yerine göre tedavi yöntemi belirlenir.
3. Tedavi Yöntemleri:
Alçı veya atel: Kırık bölgenin hareketsiz hale getirilmesi için alçı veya atel kullanılabilir.
Cerrahi müdahale: Bazı kırık türlerinde kemiklerin cerrahi yöntemlerle yerine yerleştirilmesi ve sabitlenmesi gerekebilir.
Fizik tedavi: Kırık iyileştikten sonra eklemlerin hareket kabiliyetini ve kas gücünü geri kazanmak için fizik tedavi uygulanabilir.
Kırıklarda yapılması gerekenler ve yapılmaması gerekenler:
Yapılması gerekenler:
Kırık bölgeyi hareketsiz hale getirmek
Kırık bölgeyi soğutmak
Kırık bölgeyi yüksekte tutmak
Tıbbi yardım almak
Yapılmaması gerekenler:
Kırık bölgeyi hareket ettirmek
Kırık bölgeyi ısıtmak
Kırık bölgeye masaj yapmak
Kırık bölgeyi kendi kendine düzeltmeye çalışmak
Kırıklarda iyileşme süresi:
Kırık türüne, yerine ve tedavi yöntemine göre değişir. Basit kırıklar 6-8 haftada iyileşirken, karmaşık kırıklar 3-6 ay veya daha uzun süre iyileşme süresi gerektirebilir.
Kırıkların önlenmesi:
Düşmelerden kaçınmak
Güçlü ve sağlıklı kemikler için dengeli beslenmek
Düzenli egzersiz yapmak
Kemikleri zayıflatabilecek risk faktörlerinden (osteoporoz, sigara kullanımı, aşırı alkol tüketimi) uzak durmak
Glukozamin, kondroitin ve MSM, eklem sağlığını desteklemek için kullanılan üç besin takviyesidir. Bu maddeler doğal olarak vücutta bulunur ve eklemlerin yapı taşlarını oluşturur.
Glukozamin: Kıkırdak dokusunun bir bileşenidir ve kıkırdak hücrelerinin üretimini ve onarımını destekler.
Kondroitin: Kıkırdak dokusunda bulunan bir glikozaminoglikan türüdür. Kıkırdak dokusuna su çekerek esnekliğini ve dayanıklılığını artırır.
MSM: Metilsülfonilmetan anlamına gelir. Kükürt içeren bir bileşiktir ve eklem dokusunun onarımına yardımcı olur.
Glukozamin, kondroitin ve MSM’nin birlikte kullanımı:
Eklem ağrısını ve iltihabını azaltmaya yardımcı olabilir.
Kıkırdak dokusunun onarımını ve yenilenmesini destekleyebilir.
Eklem hareketliliğini ve esnekliğini artırabilir.
Glukozamin, kondroitin ve MSM’nin kullanım alanları:
Osteoartrit (eklem kireçlenmesi)
Romatoid artrit
Eklem yaralanmaları
Kas-iskelet sistemi ağrıları
Glukozamin, kondroitin ve MSM’nin yan etkileri:
Genellikle güvenli kabul edilir.
Mide bulantısı, ishal ve kabızlık gibi hafif yan etkilere neden olabilir.
Nadir durumlarda alerjik reaksiyonlara neden olabilir.
Glukozamin, kondroitin ve MSM kullanmadan önce:
Doktorunuza veya eczacınıza danışmanız önemlidir.
Hamile veya emziren kadınlar, diyabet hastaları ve kan sulandırıcı ilaç kullananlar bu takviyeleri kullanmadan önce mutlaka doktora danışmalıdır.
Glukozamin, kondroitin ve MSM’nin dozajı:
Ürünlerin prospektüsünde belirtilen dozaj talimatlarına uymak önemlidir.
Genellikle günde 1-3 defa 500-1500 mg glukozamin, 400-1200 mg kondroitin ve 1000-3000 mg MSM kullanılır.
Glukozamin, kondroitin ve MSM’nin etkisi:
Kişiden kişiye değişebilir.
Düzenli kullanımda 4-6 hafta sonra etkisini göstermeye başlar.
Glukozamin, kondroitin ve MSM’nin alternatifleri:
Hyaluronik asit
Kollagen
Omega-3 yağ asitleri
Zerdeçal
Glukozamin, kondroitin ve MSM hakkında daha fazla bilgi için:
Kaşkaloğlu Göz Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Önder Üretmen, çocuklarda tek taraflı görme kaybının en sık nedeni olan göz tembelliğinde erken tanı ve tedavinin önem taşıdığını söyledi.
Üretmen, göz tembelliği tedavisinin ancak belirli bir yaşa kadar yapılabildiğini belirterek, erken tanının tedavi başarısını yükselttiğini dile getirdi.
Prof. Dr. Önder Üretmen toplumun yüzde 2 ile 4’ünde saptanan göz tembelliğinin hayatın ilk yıllarında şaşılık, miyopi, hiperopi ve astigmatizma gibi kırma kusurları ya da görme aksı bulanıklığına yol açan katarakt, göz kapağı düşüklüğü, kornea lekeleri, göz içi kanama gibi nedenlerle geliştiğini söyledi.
Prof. Dr. Üretmen: “Doğum öyküsü olan, gelişme geriliği olan, ailesinde şaşılık, göz tembelliği olan çocuklarda risk daha da artmaktadır. Göz tembelliği doğumdan sonraki ilk bir kaç ay içinde gelişebilir. Etkili tedavisi ancak 9 – 10 yaş civarına kadar mümkündür. Ne kadar erken tespit edilir ve tedaviye başlanırsa, tedaviye cevap o kadar iyi ve hızlı olmaktadır” ifadelerini kullandı.
ÇOCUKLAR DÜZENLİ MUAYENE EDİLMELİ
Prof. Dr. Önder Üretmen, görme gelişimi sırasında gözlerden biri veya her ikisi şaşılık, görme aksı bulanıklıkları ve kırma kusurları nedeniyle yetersiz uyarı aldığında göz tembelliğinin geliştiğini söyledi.
Üretmen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Göz tembelliği kırma kusurlarına bağlı da gelişebilir. Her iki gözdeki yüksek miyopi, hiperopi ve astigmatizma çift taraflı tembelliğe neden olur. Gözler arasında numara farkı olması durumunda yüksek numaralı gözde göz tembelliği gelişir. Bu durum en geç tanı alan göz tembelliği tipidir. Çocuk sağlam gözüyle normal hayatını sürdürebildiğinden ailesi tarafından diğer gözünde tembellik olduğu anlaşılamaz. Görme aks bulanıklıklarına bağlı göz tembelliği en az sıklıkla görülmesine rağmen, tedavisi en zor tembellik tipidir. Çok hızlı geliştiği için saptandığında daha derin bir tembellik söz konusu olmaktadır. Bu durumlarda görme aksını etkileyen durumların cerrahi tedavisi gerekli olabilmektedir. Göz tembelliği erken saptanır ve tedaviye başlanırsa, başarı şansı çok artar. Bu nedenle çocukların erken ve düzenli göz muayenelerinden geçmeleri şarttır”
10 YAŞINDAN SONRA TEDAVİ ZORLAŞIYOR
Göz tembelliği tedavisinin hayatın ilk 9 – 10 yılında etkili olduğunu anlatan Prof. Dr. Önder Üretmen, bu dönemden sonra başarı şansının düştüğünü hatırlattı.
Klinik bir deneyde Zepbound alan yetişkinler en yüksek dozda ortalama 48 lb. kaybettiler
Zepbound, aşırı kilonun altta yatan nedenini ortadan kaldırmak için iki inkretin hormon reseptörünü (GIP ve GLP-1) aktive eden ilk ve tek onaylı tedavidir. PDF İÇİN TIKLAYINIZ : https://investor.lilly.com/node/49816/pdf
ABD Gıda ve İlaç İdaresi(FDA) onaylı Eli Lilly ve Şirketinin(NYSE: LLY) Zepbound™ (tirzepatid) enjeksiyonu, hem GIP (glikoza bağımlı insülinotropik polipeptit) hem de GLP-1 (glukagon benzeri peptit-1) hormon reseptörlerini aktive eden türünün ilk ve tek obezite tedavisidir. Zepbound, obezitesi olan (BMI 30 kg/ m2 veya daha fazla olan) veya aşırı kilolu (BMI 27 kg/m2 veya daha fazla olan ) ve ayrıca hipertansiyon gibi kiloyla ilgili tıbbi sorunları olan yetişkinler için endikedir. Dislipidemi, tip 2 diyabet, obstrüktif uyku apnesi veya kardiyovasküler hastalık, kilo vermek ve kilonuzu korumak için. Kalorisi azaltılmış bir diyet ve artan fiziksel aktivite ile birlikte kullanılmalıdır. Zepbound, tirzepatid içeren diğer ürünlerle veya GLP-1 reseptör agonisti ilaçlarla birlikte kullanılmamalıdır ve pankreatit öyküsü olan veya şiddetli gastroparezi dahil ciddi gastrointestinal hastalığı olan hastalarda araştırılmamıştır.
“Obezite; kalp hastalığı, felç ve diyabet gibi ciddi sağlık komplikasyonlarıyla sonuçlanabilen kronik bir hastalıktır. Obezitenin tedavi edilebilir, kronik bir hastalık olduğu konusundaki bilgimize rağmen, obeziteyle yaşayan insanlar hâlâ sağlık ve kilo yönetimi yolculuklarında birçok zorlukla karşı karşıyadır. ” dedi Başkan ve icra kurulu başkanı Joe NadglowskiObezite Eylem Koalisyonu. “Yeni tedavi seçenekleri, bu hastalıkla mücadele eden ve kilo kontrolü için daha iyi seçenekler arayan obezite hastası birçok insana umut veriyor.”
Onay, faz 3 SURMOUNT-1 ve SURMOUNT-2 denemelerinden elde edilen sonuçlara dayanıyordu. SURMOUNT-1’de, obezitesi veya aşırı kilosu ve diyabetin dışında kiloya bağlı tıbbi sorunları olan 2.539 yetişkin üzerinde yapılan bir çalışmada, Zepbound’u diyet ve egzersize ek olarak alan kişiler, 72 haftada plaseboya kıyasla önemli kilo kaybı yaşadılar. En yüksek dozda (15 mg), Zepbound alan kişiler ortalama 48 lb. kaybederken, en düşük dozda (5 mg), insanlar ortalama 34 lb. (plasebodaki 7 lb. ile karşılaştırıldığında) kaybetti.
Ek olarak, tip 1 hata açısından kontrol edilmeyen verilere göre, en yüksek dozda Zepbound alan 3 hastadan 1’i 58 lb.’den (vücut ağırlığının %25’i) fazla kaybetti; bu oran plaseboda %1,5 idi. Ortalama başlangıç ağırlığı 231 lb idi.
Bu rahatsızlıkların tedavisi için onaylanmasa da, klinik bir deneyde, diyet yapan, egzersiz yapan ve obezite veya aşırı kilolu ve kiloyla ilgili tıbbi problemleri tedavi etmek için Zepbound alan kişiler, kolesterolde değişiklikler ve kan basıncında ve bel boyutunda azalma gözlemledi.
“Ne yazık ki, aksi yöndeki bilimsel kanıtlara rağmen, obezite sıklıkla bir yaşam tarzı tercihi, yani insanların kendilerinin yönetmesi gereken bir şey olarak görülüyor” dedi Dr.Leonard Cam, küresel tıbbi ilişkilerden sorumlu kıdemli başkan yardımcısı,LillyDiyabet ve Obezite. “On yıllardır diyet ve egzersiz bir başvuru yolu haline geldi, ancak bir kişinin bu yaklaşımla kilo vermeyi 20-30 kez denemesi alışılmadık bir durum değil. Araştırmalar artık vücudun kalori eksikliği diyetine şu şekilde tepki verebileceğini gösteriyor: açlığın artması ve tokluk hissinin azalması, kilo vermeyi zorlaştırır.Lillybu hastalıkla ilgili yanlış algıları ortadan kaldırmayı ve hastalığın yönetilme biçimini dönüştürmeyi amaçlıyor.”
Zepbound kullanımı, bazen şiddetli olan gastrointestinal advers reaksiyonlarla ilişkili olabilir. En sık bildirilen advers olaylar (klinik araştırma katılımcılarının ≥%5’inde gözlenmiştir) mide bulantısı, ishal, kusma, kabızlık, karın ağrısı, dispepsi, enjeksiyon bölgesi reaksiyonları, yorgunluk, aşırı duyarlılık reaksiyonları, geğirme, saç dökülmesi ve gastroözofageal reflü hastalığıdır. 1 Araştırmalarda bulantı, ishal ve kusmanın çoğu, insanlarda doz artırıldığında meydana geldi; ancak etkiler genellikle zamanla azaldı. Çalışmalarda, Zepbound alan kişilerde plasebo alanlara göre gastrointestinal yan etkiler daha yaygındı ve Zepbound alan kişilerin bu yan etkiler nedeniyle tedaviyi bırakma olasılığı plasebo alanlara göre daha yüksekti. Zepbound etiketi, tiroid C hücreli tümörlere ilişkin bir Kutulu Uyarı içerir. Zepbound, kişisel veya ailesel medüller tiroid karsinomu öyküsü olan hastalarda, Multipl Endokrin Neoplazi sendromu tip 2 hastalarında ve tirzepatide veya Zepbound’un içindeki yardımcı maddelerden herhangi birine karşı ciddi aşırı duyarlılığı olduğu bilinen hastalarda kontrendikedir. Aşağıdaki Önemli Güvenlik Bilgilerine ve Reçeteleme Bilgileri ve İlaç Kılavuzunun tamamına bakın .
“Obeziteyle yaşayan insanların önemli kilo kaybına yol açabilecek obezite tedavilerine erişimini engelleyen pek çok engel devam ediyor” dedi.Mike Mason, genel başkan yardımcısı ve başkan,LillyDiyabet ve Obezite. “Bu ilaçlara daha geniş erişim kritik önem taşıyor, bu yüzdenLillyZepbound’dan yararlanabilecek kişilerin buna erişebilmesini sağlamak için sağlık hizmetleri, hükümet ve endüstri ortaklarıyla birlikte çalışmaya kararlıdır.”
Zepbound’un şu tarihte mevcut olması bekleniyor:BİZyıl sonuna kadar altı doz halinde (2,5 mg, 5 mg, 7,5 mg, 10 mg, 12,5 mg, 15 mg) liste fiyatıyla$1,059.87Bu, kilo kaybı için semaglutid 2.4 mg enjeksiyonundan yaklaşık %20 daha düşüktür. Liste fiyatı, sigorta kapsamı ve indirimler sağlanan hastaların cepten ödediği tipik maliyeti yansıtmamaktadır.LillyZepbound’dan yararlanabilecek kişilerin Zepbound’a daha iyi erişmesine yardımcı olacak bir ticari tasarruf kartı programı uygulamaya koyuyor.
Zepbound teminatıyla ticari sigortalı kişiler, şu kadar düşük bir ödemeye hak kazanabilir:$251 aylık veya 3 aylık reçete için.
Zepbound sigortası olmayan ticari sigortalı kişiler, şu kadar düşük bir ödemeye hak kazanabilirler:$5501 aylık Zepbound reçetesi için liste fiyatından yaklaşık %50 daha düşük.
İnsanlar, ürünün şu adreste kullanıma sunulmasını takip eden günlerde tasarruf kartı programını kullanmaya başlayabilir:BİZeczaneler. Bu programlar hakkında daha fazla bilgi edinmek veya en son haberleri almak üzere kaydolmak için lütfen www.Zepbound.lilly.com adresini ziyaret edin . Şartlar ve koşullar geçerlidir.
Tirzepatide ayrıca kilo yönetimine yönelik düzenleyici inceleme altındaAvrupa, Çin,Birleşik Krallıkve birkaç ek pazar.
Zepbound ürün görselini görmek için buraya tıklayın .
SURMOUNT klinik araştırma programı hakkında Kronik kilo yönetiminde tirzepatide yönelik SURMOUNT faz 3 küresel klinik geliştirme programı 2019’un sonlarında başladı ve dördü küresel çalışma olan altı kayıt çalışmasına obezite veya aşırı kilolu 5.000’den fazla kişiyi kaydettirdi. SURMOUNT-1 ve SURMOUNT-2, FDA’ya sunuldu ve tirzepatidin, tip 2 diyabetli veya tip 2 diyabetsiz, obezite veya fazla kilolu yaşayan kişilerde plaseboya kıyasla vücut ağırlığını önemli ölçüde azalttığını gösterdi.
Zepbound ™ (tirzepatid) enjeksiyonu hakkında 1 Zepbound™ (tirzepatid) enjeksiyonu, obezitesi olan yetişkinlerde (BMI ≥ 30 kg/ m2 ) kronik kilo yönetimi için düşük kalorili diyete ve artırılmış fiziksel aktiviteye ek olarak FDA onaylıdır veya aşırı kilolu (BMI ≥ 27 kg/m2 ) ve kiloyla ilişkili en az bir komorbid durum. Zepbound, hem GIP (glikoza bağımlı insülinotropik polipeptit) hem de GLP-1 (glukagon benzeri peptit-1) hormon reseptörlerini aktive eden, FDA onaylı ilk ve tek obezite tedavisidir.
UYARILAR İLE BİRLİKTE GÖSTERGE VE GÜVENLİK ÖZETİ
Zepbound™ (ZEHP-bownd), obezitesi olan veya aşırı kilolu (fazla kilolu) ve aynı zamanda kiloyla ilgili tıbbi sorunları olan yetişkinlerin kilo vermesine ve kilosunu korumasına yardımcı olabilecek enjekte edilebilir reçeteli bir ilaçtır. Kalorisi azaltılmış bir diyet ve artan fiziksel aktivite ile birlikte kullanılmalıdır.
Zepbound tirzepatid içerir ve tirzepatid içeren diğer ürünlerle veya GLP-1 reseptör agonisti ilaçlarla birlikte kullanılmamalıdır. Zepbound’un diğer reçeteli, reçetesiz veya bitkisel kilo verme ürünleriyle birlikte alındığında güvenli ve etkili olup olmadığı bilinmemektedir. Zepbound’un pankreatit geçiren kişilerde kullanılıp kullanılamayacağı bilinmiyor. Zepbound’un 18 yaşın altındaki çocuklarda kullanımının güvenli ve etkili olup olmadığı bilinmemektedir.
Uyarılar – Zepbound, tiroid kanseri de dahil olmak üzere tiroidde tümörlere neden olabilir. Boyunda şişlik veya şişlik, ses kısıklığı, yutma güçlüğü veya nefes darlığı gibi olası semptomlara dikkat edin. Bu belirtilerden herhangi birine sahipseniz sağlık uzmanınıza bildirin.
Siz veya ailenizden herhangi biri medüller tiroid karsinomu (MTC) adı verilen bir tür tiroid kanseri geçirmişse Zepbound kullanmayın.
Tirzepatide veya Zepbound’un içeriğindeki herhangi bir maddeye karşı ciddi bir alerjik reaksiyon göstermişseniz Zepbound’u kullanmayın.
Zepbound aşağıdakiler de dahil olmak üzere ciddi yan etkilere neden olabilir:
Şiddetli mide problemleri. Zepbound kullanan kişilerde bazen ciddi olabilen mide sorunları rapor edilmiştir. Şiddetli veya geçmeyecek mide problemleriniz varsa sağlık uzmanınıza bildirin.
Böbrek sorunları (böbrek yetmezliği) . İshal, bulantı ve kusma sıvı kaybına (dehidrasyon) neden olabilir ve bu da böbrek sorunlarına neden olabilir. Dehidrasyon olasılığını azaltmak için sıvı içmeniz önemlidir.
Safra kesesi sorunları. Zepbound kullanan bazı kişilerde safra kesesi sorunları yaşanmıştır. Midenizin üst kısmında (karın) ağrı, ateş, ciltte veya gözlerde sararma (sarılık) veya kil renginde dışkı gibi safra kesesi sorunlarının belirtilerini görürseniz derhal sağlık uzmanınıza bildirin.
Pankreas iltihabı (pankreatit). Mide bölgenizde (karın) kusmayla birlikte veya kusma olmadan geçmeyecek şiddetli ağrınız varsa Zepbound kullanmayı bırakın ve hemen sağlık uzmanınızı arayın. Ağrıyı karnınızdan sırtınıza kadar hissedebilirsiniz.
Ciddi alerjik reaksiyonlar. Yüzünüzün, dudaklarınızın, dilinizin veya boğazınızın şişmesi, nefes alma veya yutma sorunları, şiddetli döküntü veya kaşıntı, bayılma veya baş dönmesi hissi veya çok hızlı bir şekilde ortaya çıkma gibi ciddi bir alerjik reaksiyon belirtisi varsa Zepbound kullanmayı bırakın ve hemen tıbbi yardım alın. kalp atışı.
Düşük kan şekeri (hipoglisemi). Zepbound’u sülfonilüre veya insülin gibi düşük kan şekerine neden olabilecek ilaçlarla birlikte kullanıyorsanız, düşük kan şekeri alma riskiniz daha yüksek olabilir. Düşük kan şekerinin belirti ve semptomları arasında baş dönmesi veya sersemlik, terleme, kafa karışıklığı veya uyuşukluk, baş ağrısı, bulanık görme, geveleyerek konuşma, titreme, hızlı kalp atışı, kaygı, sinirlilik, ruh hali değişiklikleri, açlık, halsizlik veya gerginlik hissi sayılabilir .
Tip 2 diyabetli hastalarda görme değişiklikleri. Zepbound tedavisi sırasında görüşünüzde değişiklik olursa sağlık uzmanınıza bildirin.
Depresyon veya intihar düşünceleri. Ruh halinizdeki, davranışlarınızdaki, duygu veya düşüncelerinizdeki değişikliklere dikkat etmelisiniz. Yeni, daha kötü veya sizi endişelendiren herhangi bir zihinsel değişiklik yaşarsanız hemen sağlık uzmanınızı arayın .
Yaygın yan etkiler
Zepbound’un en sık görülen yan etkileri arasında mide bulantısı, ishal, kusma, kabızlık, mide (karın) ağrısı, hazımsızlık, enjeksiyon bölgesi reaksiyonları, yorgunluk hissi, alerjik reaksiyonlar, geğirme, saç dökülmesi ve mide yanması yer alır. Bunlar Zepbound’un olası tüm yan etkileri değildir. Sizi rahatsız eden veya geçmeyen herhangi bir yan etki hakkında sağlık uzmanınızla konuşun.
Sağlık uzmanınız, Zepbound’u ilk kez kullanmadan önce nasıl kullanacağınızı size göstermelidir.
Diyabet tedavisi için insülin veya sülfonilüreler de dahil olmak üzere düşük kan şekeri riskinizi artırabilecek ilaçlar kullanıyorsanız sağlık uzmanınıza bildirin. Düşük kan şekeri seviyeleri ve bunların nasıl yönetileceği hakkında sağlık uzmanınızla konuşun.
Doğum kontrol haplarını ağız yoluyla alıyorsanız Zepbound’u kullanmadan önce sağlık uzmanınızla görüşün. Zepbound kullanırken doğum kontrol hapları da işe yaramayabilir. Sağlık uzmanınız, Zepbound’a başladıktan sonraki 4 hafta ve Zepbound dozunuzdaki her artıştan sonraki 4 hafta boyunca başka bir doğum kontrolü türü önerebilir.
Bu soruları sağlık uzmanınızla birlikte gözden geçirin:
❑ Pankreas veya böbrek sorunlarınız veya midenizin yavaş boşalması (gastroparezi) veya yiyecekleri sindirme sorunları gibi midenizle ilgili ciddi sorunlarınız da dahil olmak üzere başka tıbbi durumlarınız var mı? ❑ İnsülin veya sülfonilüreler gibi diyabet ilaçları kullanıyor musunuz? ❑ Diyabetik retinopati geçmişiniz var mı? ❑ Reçeteli veya reçetesiz satılan başka ilaçlar, vitaminler veya bitkisel takviyeler alıyor musunuz? ❑ Hamile misiniz, hamile kalmayı mı, emzirmeyi mi yoksa emzirmeyi mi planlıyorsunuz? Zepbound doğmamış bebeğinize zarar verebilir. Zepbound kullanırken hamile kalırsanız sağlık uzmanınıza bildirin. Zepbound’un anne sütüne geçip geçmediği bilinmemektedir. Zepbound kullanırken bebeğinizi beslemenin en iyi yolu hakkında sağlık uzmanınızla konuşmalısınız.
Hamilelik Maruziyet Kaydı: Hamilelik sırasında Zepbound alan kadınlar için bir hamilelik maruziyet kaydı bulunacaktır. Bu kaydın amacı sizin ve bebeğinizin sağlığı hakkında bilgi toplamaktır. Bu kayıtta nasıl yer alabileceğinizi sağlık uzmanınızla konuşun veya iletişime geçebilirsiniz.Lilly1-800-LillyRx’te (1-800-545-5979) .
Nasıl alınır
Zepbound ile birlikte gelen Kullanım Talimatlarını okuyun .
Zepbound’u tam olarak sağlık uzmanınızın söylediği gibi kullanın.
Zepbound midenizin (karınınızın), uyluğunuzun veya üst kolunuzun derisinin altına (deri altı olarak) enjekte edilir.
Zepbound’u haftada 1 kez, günün herhangi bir saatinde kullanın.
Her haftalık enjeksiyonda enjeksiyon bölgenizi değiştirin (döndürün). Her enjeksiyon için aynı bölgeyi kullanmayın .
Çok fazla Zepbound alırsanız, sağlık uzmanınızı arayın, derhal tıbbi yardım alın veya 1‑800‑222‑1222 numaralı telefondan hemen bir Zehir Merkezi uzmanıyla iletişime geçin.
Bu özet Zepbound hakkında temel bilgiler sağlar ancak bu ilaç hakkında bilinen tüm bilgileri içermez. Reçeteniz her doldurulduğunda reçetenizle birlikte gelen bilgileri okuyun. Bu bilgiler sağlık uzmanınızla konuşmanın yerini almaz. Zepbound ve nasıl alınacağı hakkında sağlık uzmanınızla konuştuğunuzdan emin olun. Zepbound’un sizin için uygun olup olmadığına karar vermenize yardımcı olacak en iyi kişi sağlık uzmanınızdır.
ZP CON CBS 08KASIM2023
Zepbound™ ve dağıtım cihazı tabanı, Zepbound™’un sahibi olduğu veya lisansladığı tescilli ticari markalardır.Eli Lilly ve Şirketi, bağlı ortaklıkları veya bağlı kuruluşları.
HakkındaLilly LillyDünyanın dört bir yanındaki insanlar için hayatı daha iyi hale getiren ilaçlar yaratmak amacıyla bakım ve keşifle birleşiyor. Yaklaşık 150 yıldır hayat değiştiren keşiflere öncülük ediyoruz ve bugün ilaçlarımız dünya çapında 51 milyondan fazla insana yardım ediyor. Biyoteknoloji, kimya ve genetik tıbbın gücünden yararlanan bilim adamlarımız, dünyanın en önemli sağlık sorunlarından bazılarını çözmek, diyabet bakımını yeniden tanımlamak, obeziteyi tedavi etmek ve en yıkıcı uzun vadeli etkilerini azaltmak, Alzheimer’a karşı mücadeleyi ilerletmek için acilen yeni keşifler ilerletiyor. en zayıflatıcı bağışıklık sistemi bozukluklarından bazılarına çözüm sağlıyor ve tedavisi en zor kanserleri yönetilebilir hastalıklara dönüştürüyor. Daha sağlıklı bir dünyaya doğru attığımız her adımda, tek bir şey bizi motive ediyor: Hayatı milyonlarca insan için daha iyi hale getirmek. Buna, dünyamızın çeşitliliğini yansıtan yenilikçi klinik araştırmalar sunmak ve ilaçlarımızın erişilebilir ve uygun maliyetli olmasını sağlamak için çalışmak da dahildir. Daha fazla bilgi edinmek için Lilly.com ve Lilly.com/newsroom adresini ziyaret edin veya bizi Facebook , Instagram, Twitter ve LinkedIn’de takip edin . P-LLY
Lillyİleriye Dönük Beyanlara İlişkin Uyarı Beyanı Bu basın bülteni, obezite veya aşırı kilolu yetişkinler için potansiyel bir tedavi olarak Zepbound (tirzepatide) hakkında ileriye dönük beyanlar (bu terim 1995 Özel Menkul Kıymetler Dava Reformu Kanunu’nda tanımlandığı şekliyle) ve bu tedavi için zaman çizelgesi içermektedir. Zepbound’un ek düzenleyici sunumları, gelecekteki okumalar, tedariki ve ticarileştirilmesi, sunumlar ve Zepbound ile ilgili diğer kilometre taşları ve yansımalarıLillymevcut inanç ve beklentiler. Ancak her farmasötik üründe olduğu gibi ilacın araştırma, geliştirme ve ticarileştirme sürecinde de önemli riskler ve belirsizlikler bulunmaktadır. Diğer şeylerin yanı sıra, planlanan veya devam eden çalışmaların planlandığı gibi tamamlanacağının, gelecekteki çalışma sonuçlarının bugüne kadarki sonuçlarla tutarlı olacağının, Zepbound’un ek düzenleyici onaylar alacağının veya Zepbound’un ticari olarak başarılı olacağına veya Zepbound’un ticari olarak başarılı olacağına dair hiçbir garanti verilemez. ticarileştirilmesi için öngörülen zaman çizelgelerini karşılayacağız. Bunlar ve diğer riskler ve belirsizlikler hakkında daha fazla tartışma için bkz.Lilly‘nin en son Form 10-K ve Form 10-Q başvurularıAmerika Birleşik Devletleri Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu. Yasaların gerektirdiği durumlar dışında,Lillyileriye dönük beyanları bu yayın tarihinden sonraki olayları yansıtacak şekilde güncelleme görevi üstlenmez.
Son dönemde, COVID-19 pandemisiyle ilgili yeni bir endişe kaynağı ortaya çıkmıştır: Eris varyantı. Bu varyant, özellikle yayılma hızı ve hastalık şiddeti nedeniyle büyük bir dikkat gerektiren bir durum olmuştur. Eris varyantının etkisi ve riskleri, salgınla mücadelede karşılaşılan zorlukları artırmaktadır.
Eris varyantının yayılma hızı nasıldır?
Son dönemde COVID-19 salgınında Eris varyantı, dünya genelinde endişe yaratmaktadır. Eris varyantı, diğer SARS-CoV-2 varyantlarına kıyasla daha hızlı yayılabilme özelliğiyle bilinir. Bu makalede, Eris varyantının yayılma hızı üzerine odaklanacağız.
Eris varyantının belirgin özelliği, bulaşıcılık kapasitesinin yüksek olmasıdır. Araştırmalar, Eris varyantının mevcut diğer varyantlara göre daha hızlı ve kolay bir şekilde insandan insana geçtiğini göstermektedir. İnsanların enfekte olma riski Eris varyantıyla temas ettiğinde artar ve bu da hızlı bir yayılma zinciri oluşturabilir.
Bu varyantın hızlı yayılmasının arkasındaki faktörler arasında virüsün mutasyonları yer almaktadır. Eris varyantı, Spike proteinindeki bazı değişikliklerle karakterizedir. Spike proteinleri, virüsün hücreye tutunmasında önemli bir rol oynar. Eris varyantının Spike proteinindeki mutasyonlar, virüsün insan hücrelerine daha etkili bir şekilde bağlanmasını sağlar ve dolayısıyla bulaşma hızını artırır.
Ayrıca, Eris varyantının yayılmasında sosyal faktörlerin de önemli bir rolü vardır. Kalabalık ortamlarda, sosyal mesafe önlemlerinin gevşetilmesiyle birlikte, bulaşma riski artar. Eris varyantı, bu tür ortamlarda daha hızlı yayılabilir ve toplumların bağışıklık kazanma sürecini etkileyebilir.
Eris varyantının hızlı yayılmasını durdurmak için önlemler almaya devam etmek büyük önem taşımaktadır. Maske kullanımı, el hijyenine dikkat etmek, sosyal mesafe kurallarına uymak ve aşılama kampanyaları gibi önlemler, Eris varyantının yayılma hızını azaltmada etkili olabilir.
Eris varyantı diğer SARS-CoV-2 varyantlarına kıyasla daha hızlı yayılan bir varyanttır. Yüksek bulaşıcılığa sahip olması ve Spike proteinindeki mutasyonlar, Eris varyantının hızlı yayılmasında önemli faktörlerdir. Bu nedenle, halk sağlığını korumak adına alınacak önlemler ve aşılamanın yaygınlaştırılması büyük önem taşımaktadır.
Eris Varyantının Etkisi ve Riskleri Nelerdir?
Eris varyantı, COVID-19’un Delta varyantından bile daha bulaşıcı olduğu tespit edilmiştir. Bu, enfekte olan bir kişinin daha hızlı ve kolay bir şekilde başkalarına bulaşmasına yol açar. Bunun sonucunda, toplumlarda hızlı bir şekilde yayılabilir ve salgının kontrol altına alınması zorlaşabilir.
Bunun yanı sıra, Eris varyantının hastalık şiddeti konusunda da endişeler vardır. İlk bulgular, bu varyantın daha ciddi vakalara ve hastaneye yatışlara neden olabileceğini göstermektedir. Özellikle aşısı olmayan veya bağışıklığı zayıf olan kişiler risk altındadır. Bu da sağlık sistemlerinin kapasitesini zorlayabilir ve tedaviye erişimi zorlaştırabilir.
Eris varyantının potansiyel riskleri arasında aşı direnci de yer almaktadır. Araştırmalar, bu varyantın aşıların etkinliğinde azalmaya neden olabilecek belirli mutasyonlara sahip olduğunu göstermektedir. Bu da aşılamanın yaygınlaşmasının önemini vurgulamaktadır, çünkü yüksek oranda aşılanmış bir toplum, Eris varyantının yayılmasını engellemede daha iyi bir koruma sağlayabilir.
Eris varyantının etkisi ve riskleriyle başa çıkmak için önlemler alınmalıdır. Sağlık otoriteleri, halk sağlığı önlemlerinin sıkı bir şekilde uygulanmasını ve aşılamanın teşvik edilmesini önermektedir. Maske takma, sosyal mesafe ve el hijyenine dikkat etme gibi temel önlemler, Eris varyantının yayılmasını sınırlamaya yardımcı olabilir.
Eris varyantı COVID-19 pandemisini etkileyen ciddi bir faktördür. Yayılma hızı, hastalık şiddeti ve aşı direnci gibi riskler, salgının kontrolünü zorlaştırmaktadır. Ancak, halk sağlığı önlemlerine ve aşılamanın yaygınlaşmasına odaklanarak, bu risklerle başa çıkmak mümkündür. Dikkatli ve bilinçli adımlar atarak, Eris varyantının olumsuz etkilerini en aza indirebilir ve toplum sağlığını koruyabiliriz.
Eris Varyantının Aşı Etkinliği Üzerindeki Etkisi Nedir?
Son dönemde ortaya çıkan Eris varyantı, COVID-19 salgınına karşı mücadelede önemli bir konu haline gelmiştir. Bu yeni varyantın aşı etkinliği üzerindeki potansiyel etkileri, sağlık otoritelerinin ve bilim insanlarının dikkatini çekmektedir. Bu makalede, Eris varyantının aşı etkinliği üzerindeki olası etkilerini değerlendireceğiz.
Eris varyantı, SARS-CoV-2 virüsüne bağlı olarak ortaya çıkan ve daha hızlı bulaşabilen bir varyanttır. Bu nedenle, aşıların bu yeni varyanta karşı ne kadar etkili olduğu önemli bir sorudur. İlk çalışmalar, mevcut COVID-19 aşılarının Eris varyantına karşı koruyucu olduğunu göstermiştir. Ancak, bazı veriler, Eris varyantının diğer varyantlara kıyasla aşı etkinliğinin biraz daha düşük olabileceğini işaret etmektedir.
Örneğin, birçok aşı üreticisi, aşılarının Eris varyantına karşı da etkili olduğunu belirtmektedir. Ancak, bazı durumlarda aşı etkinliğinin azaldığı gözlemlenmiştir. Bu durumda bile aşılar, ciddi hastalık ve ölüm riskini azaltmada etkili olmaktadır. Ayrıca, aşılanmanın toplum bağlamında bulaşma ve yayılma üzerindeki etkisi de önemli bir faktördür. Aşılarla sağlanan bağışıklık, hastalığın yayılmasını engelleyebilir veya azaltabilir.
Bu nedenle, Eris varyantıyla mücadelede aşıların önemi büyüktür. Aşılanmayla elde edilen bağışıklık, hastalığın şiddetini hafifletme ve ölüm riskini azaltma konusunda güçlü bir araçtır. Ancak, aşı etkinliğinin zaman içinde değişebileceği ve yeni varyantlara karşı uyarlanması gerekebileceği unutulmamalıdır.
Eris varyantının aşı etkinliği üzerindeki etkileri hala araştırılmaktadır. Mevcut veriler, aşıların Eris varyantına karşı koruyucu olduğunu göstermektedir, ancak aşı etkinliğinin diğer varyantlara kıyasla biraz daha düşük olabileceği görülmektedir. Bununla birlikte, aşılar ciddi hastalık ve ölüm riskini azaltmada etkili olmaktadır ve toplum bağlamında bulaşma ve yayılma üzerinde olumlu etkilere sahip olabilir. Yeni varyantlara karşı aşıların uyumlu hale getirilmesi, salgının kontrol altına alınması için önemlidir.
Eris varyantının uluslararası seyahatler üzerindeki etkileri nelerdir?
Son dönemde ortaya çıkan ve hızla yayılan Eris varyantı, küresel seyahat endüstrisinde önemli etkilere neden olmuştur. Bu yeni varyantın dünya genelindeki seyahat faaliyetleri üzerindeki etkilerini anlamak, hem gezginler hem de seyahat endüstrisi uzmanları için büyük bir öneme sahiptir.
Eris varyantı, yeni bir COVID-19 mutasyonu olarak ortaya çıkmış ve daha bulaşıcı olduğu tespit edilmiştir. Bu durum, pek çok ülkenin seyahat kısıtlamalarını yeniden uygulamasına ve sıkılaştırmasına neden olmuştur. Birçok ülke, Eris varyantının yayılmasını önlemek amacıyla seyahat kısıtlamalarını artırmış, sınırlarını kapatarak veya karantina süreçlerini zorunlu hale getirerek önlemler almıştır.
Bu sıkı önlemler, uluslararası seyahatlerin azalmasına ve hatta durmasına yol açmıştır. Havayolu şirketleri ve turizm endüstrisi bu durumdan önemli ölçüde etkilenmiştir. Seyahat talebindeki azalma, uçuş iptallerini, otel rezervasyonlarının düşmesini ve turizm gelirlerindeki düşüşü beraberinde getirmiştir.
Ayrıca, Eris varyantının yayılma hızı ve etkinliği, seyahat planlarını etkileyen belirsizlikleri artırmıştır. Gezginler, seyahat edecekleri ülkelerdeki karantina gerekliliklerinin veya zorunlu testlerin sürekli değişebileceği endişesiyle tereddüt yaşamaktadır. Bu durum da seyahat talebinde düşüşe sebep olmaktadır.
Bununla birlikte, bazı ülkeler aşılanmış gezginlere yönelik seyahat kısıtlamalarını gevşetme eğilimindedir. Aşı sertifikaları veya negatif test sonuçları gibi belgeler sunan gezginlerin seyahatlerine izin verilmekte ve bu da seyahat endüstrisinde canlanma umudu yaratmaktadır.
Eris varyantı uluslararası seyahatler üzerinde ciddi etkilere sahiptir. Seyahat kısıtlamalarının artması, seyahat talebinde düşüşe neden olmuş ve turizm endüstrisi büyük ölçüde zarar görmüştür. Bununla birlikte, aşılamanın yaygınlaşmasıyla birlikte seyahat kısıtlamalarının hafifleyebileceği umudu vardır. Ancak, gelecekteki seyahat planları yaparken, gezginlerin güncel bilgilere ve önlemlere dikkat etmeleri önemlidir.
Eris varyantının tedavi yöntemleri ve önlemler nelerdir?
Eris varyantı, son dönemde ortaya çıkan ve COVID-19 salgınına karşı yeni bir tehdit oluşturan bir varyanttır. Bu makalede, Eris varyantının tedavi yöntemleri ve alınabilecek önlemleri ele alacağız.
Eris varyantı, diğer COVID-19 varyantlarıyla benzer özellikler göstermektedir. Ancak, bazı araştırmalar, Eris varyantının daha hızlı bulaşabildiğini ve ağır hastalık riskini artırabileceğini göstermektedir. Bu nedenle, Eris varyantına karşı etkili tedaviler ve önlemler oldukça önemlidir.
Tedavi yöntemleri açısından, Eris varyantı için mevcut olan COVID-19 tedavileri genellikle etkilidir. En yaygın tedavi şekli, semptomların hafifletilmesine yardımcı olmak için semptomatik destektir. Bu destekleyici tedavi, ateş düşürücü ilaçlar, ağrı kesiciler ve bol sıvı tüketimi gibi yöntemleri içerebilir.
Öte yandan, aşıların Eris varyantına karşı etkinliği üzerine çalışmalar devam etmektedir. Mevcut veriler, aşıların Eris varyantının ciddiyetini azaltmada etkili olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, COVID-19 aşısının Eris varyantına karşı koruma sağlaması için aşılama programlarının yaygınlaştırılması önemlidir.
Eris varyantıyla mücadelede alınabilecek önlemler arasında, maske takma, el hijyenine dikkat etme ve sosyal mesafe kurallarını uygulama gibi temel önlemler bulunmaktadır. Ayrıca, toplum sağlığını korumak için testleme ve izleme çalışmalarının hızlandırılması gerekmektedir. Hasta kişilerin izolasyonu ve temaslıların takibi de yayılmanın önlenmesinde önemli rol oynamaktadır.
Eris varyantıyla mücadelede tedavi yöntemleri ve önlemler oldukça önemlidir. Uygun tedavi seçenekleri ve alınacak önlemlerle birlikte, bu varyanta karşı etkin bir mücadele yürütülebilir. Ancak, sürekli olarak güncellenen bilgilere dayanarak yetkililerin rehberlik ettiği stratejilerin takip edilmesi önemlidir.
Eris varyantının diğer COVID-19 varyantlarından farkı nedir?
COVID-19 salgını dünya genelinde hala önemli bir sağlık sorunu olarak devam etmektedir. Virüsün farklı varyantları ortaya çıktıkça, bu varyantların nasıl ve ne şekilde farklılaştığı konusu da büyük bir önem kazanmıştır. Son zamanlarda, Eris varyantı adında yeni bir COVID-19 varyantı keşfedildi. Peki, Eris varyantı diğer varyantlardan nasıl ayrılıyor?
Eris varyantı, SARS-CoV-2 virüsünün mutasyona uğramış bir formudur ve özellikle dikkate alınması gereken bazı özelliklere sahiptir. Bu varyant, diğerlerine kıyasla daha hızlı bulaşma potansiyeline sahip olduğu bilinen Alfa ve Delta varyantlarından farklıdır. Eris varyantının daha yüksek bulaşıcılığı, toplumlar arasında hızla yayılmasına neden olabilir.
Bununla birlikte, Eris varyantının diğer varyantlardan en belirgin farkı, immünolojik kaçınma mekanizmalarında gözlenen değişikliklerdir. Araştırmalar, Eris varyantının, bağışıklık sistemi tarafından tanınma yeteneğini azaltabilecek bazı mutasyonlara sahip olduğunu göstermiştir. Bu da, Eris varyantı ile enfekte olan kişilerin bağışıklık sistemlerinin daha zayıf yanıt verebileceği anlamına gelebilir. Bu nedenle, önceki enfeksiyonlar veya aşılarla kazanılan bağışıklık, Eris varyantına karşı tam koruma sağlamada daha az etkili olabilir.
Eris varyantının hızlı bulaşıcı olma ve immünolojik kaçınma yetenekleri, salgının geleceği üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Bu nedenle, kamu sağlığı kuruluşları ve bilim insanları, Eris varyantını yakından takip etmekte ve gerekli önlemleri almak için çalışmaktadır. Bu varyantın yayılmasını kontrol altına almak için aşılamaya devam etmek ve kişisel hijyen uygulamalarına dikkat etmek önemlidir.
Eris varyantı diğer COVID-19 varyantlarından farklılık gösteren bir dizi özelliğe sahiptir. Daha hızlı bulaşıcı olması ve immünolojik kaçınma mekanizmalarında değişikliklere yol açması, önemli bir endişe kaynağıdır. Bilimsel araştırmalar ve dünya genelindeki sağlık otoriteleri, bu varyantın potansiyel etkilerini daha iyi anlamak ve salgının yayılmasını kontrol altına almak için aktif bir şekilde çalışmaktadır.
Günümüzde birçok insan yüksek tansiyonun ciddi bir sağlık sorunu olduğunu bilmektedir. Ancak, büyük tansiyonunuz yüksekken aynı zamanda küçük tansiyonunuzun düşük olması durumu ise daha az bilinen bir durumdur. Bu durumda ne yapmanız gerektiğini merak ediyor olabilirsiniz. İşte size rehberlik edecek bazı önemli noktalar:
Öncelikle, yüksek büyük tansiyon ve düşük küçük tansiyon kombinasyonu nadir görülen bir durumdur, ancak bazı sağlık sorunlarının bir belirtisi olabilir. Bu nedenle, bir doktorla iletişime geçmek en doğru adımdır. Doktorunuz, durumunuzu değerlendirebilir ve uygun tedavi seçeneklerini önerebilir.
Bu durumun altında yatan olası nedenleri anlamak önemlidir. Örneğin, bir kalp probleminiz olabilir veya tiroid bezinizdeki bir sorun bu duruma yol açıyor olabilir. Doktorunuz, gerekli testleri yaparak teşhis koyma sürecine yardımcı olacaktır.
Beslenmenize dikkat etmek bu durumda da önemlidir. Tuz alımınızı sınırlamak, sağlıklı bir diyet uygulamak ve antioksidanlar açısından zengin besinler tüketmek tansiyonunuz üzerinde olumlu etkiler yapabilir. Aynı zamanda, alkolden uzak durmak ve sigara içmemek de sağlığınızı destekleyici önlemlerdir.
Düzenli egzersiz yapmak da tansiyon kontrolünde yardımcı olabilir. Doktorunuzun önerdiği şekilde, uygun düzeyde egzersiz yapmak kalp sağlığınızı destekleyebilir ve kan basıncınızı dengeleyebilir.
Stres yönetimine de önem vermelisiniz. Yüksek stres seviyeleri tansiyonu artırabilir. Rahatlama tekniklerini uygulamak, yoga veya meditasyon gibi aktivitelerle zihinsel ve duygusal sağlığınıza dikkat etmek faydalı olabilir.
Sonuç olarak, büyük tansiyonunuz yüksekken küçük tansiyonunuzun düşük olması durumu, sağlık sorunlarının bir göstergesi olabilir ve doktorunuzla iletişime geçmeniz önemlidir. Sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, uygun tedavi ve takip ile bu durumu yönetmek mümkündür. Ancak, kendi kendinize tanı koymaya çalışmak yerine uzman bir görüş almanız en doğru adımdır.
Yüksek Büyük Tansiyon ve Düşük Küçük Tansiyonun Nedenleri ve Tedavisi
Tansiyon, kanın damarlara yaptığı basıncı ifade eder. Yüksek büyük tansiyon (hipertansiyon) ve düşük küçük tansiyon (hipotansiyon), vücut için önemli sorunlara yol açabilen durumlar arasındadır. Bu makalede, her iki durumun nedenlerini ve tedavi yöntemlerini inceleyeceğiz.
Yüksek büyük tansiyon, genellikle yaşam tarzı faktörleri, genetik predispozisyon ve bazı sağlık sorunları ile ilişkilidir. Obezite, düzensiz beslenme, fiziksel aktivitenin yetersiz olması, stres, sigara içmek, aşırı alkol tüketimi gibi yaşam tarzı faktörleri yüksek tansiyon riskini artırabilir. Ayrıca, böbrek hastalıkları, hormonal bozukluklar ve bazı ilaçlar da yüksek tansiyona neden olabilir. Yüksek tansiyon kontrol edilmezse kalp hastalıkları, inme ve böbrek sorunları gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir.
Düşük küçük tansiyon ise genellikle bir altta yatan sağlık sorununun belirtisi olabilir. Dehidratasyon, kalp problemleri, endokrin bozukluklar, anemi, tiroid rahatsızlıkları ve bazı ilaçların yan etkileri düşük tansiyona sebep olabilir. Ayrıca aşırı sıcak hava, uzun süre ayakta durma veya yetersiz sıvı alımı da geçici olarak düşük tansiyona sebep olabilir. Düşük tansiyon baş dönmesi, bayılma hissi ve halsizlik gibi belirtilere neden olabilir.
Yüksek büyük tansiyonun tedavisinde yaşam tarzı değişiklikleri önemlidir. Sağlıklı bir diyet uygulamak, fiziksel aktiviteyi artırmak, stresi yönetmek ve sigara ile alkol tüketimini azaltmak tansiyonu kontrol altına almaya yardımcı olabilir. Bazı durumlarda ilaç tedavisi gerekebilir.
Düşük küçük tansiyonun tedavisi, altta yatan nedenin belirlenmesine dayanır. Hafif vakalarda, sık sık küçük öğünler halinde yemek yemek, bol su içmek ve ani pozisyon değişikliklerinden kaçınmak genellikle yeterli olabilir. Ancak, düşük tansiyonun ciddi bir sağlık sorununun belirtisi olduğu durumlarda, doktor tarafından belirlenen uygun tedavi yöntemleri uygulanmalıdır.
Sonuç olarak, yüksek büyük tansiyon ve düşük küçük tansiyonun farklı nedenleri ve tedavi yöntemleri bulunmaktadır. Sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, düzenli kontroller yapmak ve doktorunuzun önerilerine uymak tansiyon problemlerini kontrol altında tutmanıza yardımcı olacaktır.
Hipertansiyon ve Hipotansiyon Arasındaki Farkları Anlayın
Hipertansiyon ve hipotansiyon, tansiyonla ilişkili iki farklı sağlık durumudur. Bu yazıda, bu iki durum arasındaki farkları anlamaya yönelik ayrıntılı bilgi sunulacaktır.
Hipertansiyon, kan basıncının normalden daha yüksek olduğu bir durumdur. Kan basıncı, kalbin atışları sırasında damarlara uygulanan kuvvettir. Normalde, sağlıklı yetişkinlerde kan basıncı 120/80 mmHg olarak kabul edilir. Ancak, hipertansiyonda bu değerler yükselir. Hipertansiyon, uzun süreli yüksek kan basıncına bağlı olarak kalp, böbrekler, beyin ve diğer organlarda ciddi hasarlara neden olabilir. Yüksek tansiyonun yaygın semptomları arasında baş ağrısı, baş dönmesi, bulanık görme ve nefes darlığı yer alır.
Öte yandan, hipotansiyon düşük kan basıncı anlamına gelir. Kan basıncının normalden daha düşük olduğu durumlarda ortaya çıkar. Hipotansiyonun birçok farklı nedeni olabilir. Bazı insanlar doğuştan düşük kan basıncına sahipken, bazıları yaşam tarzı faktörleri, ilaçlar veya altta yatan sağlık sorunları nedeniyle hipotansiyon yaşayabilir. Hipotansiyonun belirtileri arasında baş dönmesi, bayılma hissi, halsizlik ve bulanık görme yer alır.
Hipertansiyon ve hipotansiyon arasındaki temel fark, kan basıncının yüksek veya düşük olmasıdır. Her ikisi de ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen durumlar olabilir. Bununla birlikte, hipertansiyon genellikle daha yaygın ve daha fazla komplikasyona neden olan bir durumdur. İyi bir yaşam tarzı yönetimi, tuz alımının azaltılması, egzersiz yapılması, sağlıklı beslenme ve düzenli doktor kontrolü gibi önlemler, hem hipertansiyonu hem de hipotansiyonu yönetmek için önemlidir.
Sonuç olarak, hipertansiyon ve hipotansiyon arasında önemli farklılıklar vardır. Her iki durumu da tanımak ve belirtilerini bilmek, sağlığınızı koruma konusunda önemlidir. Eğer sürekli yüksek veya düşük kan basıncı semptomları yaşıyorsanız, bir sağlık uzmanına danışmanız önemlidir.
Büyük Tansiyon Yüksek, Küçük Tansiyon Düşükse Hangi Önlemleri Almalısınız?
Yüksek büyük tansiyon (sistolik hipertansiyon) ve düşük küçük tansiyon (diyastolik hipotansiyon) durumları, vücudunuzun kan basıncında dengesizlikler gösterdiğini gösterebilir. Bu durumda, uygun önlemleri almak önemlidir. İşte büyük tansiyonu yüksek ve küçük tansiyonu düşük olan kişilerin dikkate almaları gereken bazı önlemler:
1. Doktorunuzla İletişim Kurun: Herhangi bir tansiyon değişimiyle karşılaştığınızda, öncelikle doktorunuza başvurmanız önemlidir. Sağlık uzmanı, tansiyon sorununuzun altında yatan nedenleri belirleyebilir ve size uygun tedavi planını oluşturabilir.
2. Tuz Tüketimini Azaltın: Yüksek tansiyonu düşürmek için, tuz tüketiminizi sınırlamalısınız. Aşırı tuz alımı, kan basıncınızın artmasına yol açabilir. Yemeklerinize tuz yerine baharatlar ekleyerek lezzetlendirebilirsiniz.
3. Dengeli Beslenme: Sağlıklı bir diyet uygulamak, tansiyonunuzu normal seviyelerde tutmada yardımcı olabilir. Bol miktarda meyve, sebze, tam tahıl ve düşük yağlı protein kaynakları içeren bir beslenme planı benimsemelisiniz.
4. Hidrasyonu Sağlayın: Yeterli miktarda su içmek, tansiyonunuzu dengelemeye yardımcı olur. Vücudunuzun ihtiyaç duyduğu suyu almak için günlük olarak yeterli miktarda su içtiğinizden emin olun.
5. Fiziksel Aktiviteye Önem Verin: Düzenli egzersiz yapmak, kan basıncını düzenler ve kalp sağlığını iyileştirir. Doktorunuzun onayıyla uygun fiziksel aktiviteleri seçerek aktif bir yaşam tarzı benimseyin.
6. Stresi Azaltın: Stres, tansiyon üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir. Yoga, meditasyon veya derin nefes egzersizleri gibi stres azaltma tekniklerini kullanarak rahatlama sağlayabilirsiniz.
7. İlaçlarınızı Düzenli Kullanın: Tansiyonunuzu kontrol altında tutmaya yardımcı olan ilaçlarınızı düzenli olarak kullanmayı unutmayın. Doktorunuzun önerdiği şekilde ilaçlarınızı almaya devam edin.
Büyük tansiyonun yüksek ve küçük tansiyonun düşük olması ciddi bir durum olabilir, bu yüzden belirtileri hafife almamak önemlidir. Kendinizi iyi hissetmeseniz bile, tedavi planınıza sadık kalın ve doktorunuzla iletişimde kalmayı sürdürün. Sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek ve tansiyona yönelik önlemleri almak, uzun vadeli sağlık faydaları sağlayacaktır.
Kan Basıncı Değerleri ile İlgili Bilinmesi Gerekenler
Kan basıncı, kalp tarafından pompalanan kanın arterlere uyguladığı basıncı ifade eder. Bu değerler, sağlığımızın önemli bir göstergesidir ve düzenli olarak takip edilmelidir. Kan basıncının normal aralıkta olması, kalp ve dolaşım sistemi sağlığı için hayati öneme sahiptir. İşte kan basıncı değerleriyle ilgili bilinmesi gerekenler:
1. Sistolik Basınç: Sistolik basınç, kalbin atım esnasında arterlere uyguladığı en yüksek basınçtır. Bir kan basıncı ölçümünde, bu değer ilk olarak kaydedilir. Genellikle “üst” olarak adlandırılır ve normal değeri 120 mmHg olarak kabul edilir.
2. Diyastolik Basınç: Diyastolik basınç ise, kalbin dinlenme anında arterlere uyguladığı en düşük basınçtır. Bu değer, kan basıncı ölçümündeki ikinci olarak kaydedilir. “Alt” olarak da adlandırılan diyastolik basınç, normalde 80 mmHg olarak kabul edilir.
3. Optimal Kan Basıncı: Optimal kan basıncı, sağlıklı bir bireyin hedeflemesi gereken ideal değerdir. Genellikle 120/80 mmHg olarak kabul edilir. Bu değerlerin üzerinde veya altında olan kan basıncı değerleri, sağlık problemleri için bir risk göstergesi olabilir.
4. Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon): Kan basıncının sürekli olarak yüksek olması durumuna hipertansiyon denir. Sistolik basınç 140 mmHg’nin üzerine çıktığında veya diyastolik basınç 90 mmHg’nin üzerine çıktığında hipertansiyondan bahsedilir. Hipertansiyon, kalp hastalıkları, inme ve böbrek problemleri gibi ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir.
5. Düşük Tansiyon (Hipotansiyon): Kan basıncının normalden düşük olduğu durumlarda hipotansiyon söz konusudur. Hipotansiyon genellikle 90/60 mmHg’nin altındaki kan basıncı değerlerini ifade eder. Düşük tansiyon, baş dönmesi, bayılma, halsizlik gibi belirtilere yol açabilir.
Kan basıncı değerleri, her birey için farklılık gösterebilir ve yaş, cinsiyet, genetik faktörler ve yaşam tarzı gibi etkenlerden etkilenebilir. Sağlıklı bir yaşam sürdürmek için kan basıncınızı düzenli olarak kontrol etmeli ve gerekirse sağlık uzmanına danışmalısınız.
Tansiyon Problemleri: Yüksek Büyük Tansiyon ve Düşük Küçük Tansiyonun Etkileri
Tansiyon, vücudumuzdaki kan basıncını ifade eden önemli bir sağlık göstergesidir. Yüksek büyük tansiyon (sistolik tansiyon) ve düşük küçük tansiyon (diyastolik tansiyon) gibi farklı tansiyon problemleri, sağlığımız üzerinde çeşitli etkilere sahip olabilir. Bu makalede, bu iki tansiyon probleminin etkilerini inceleyeceğiz.
Yüksek büyük tansiyon, kalp atışlarının arter duvarlarına uyguladığı basıncın yüksek olduğu durumu ifade eder. Kronik olarak yükselen tansiyon değerleri, ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Örneğin, yüksek tansiyon kalp hastalıkları, inme, böbrek yetmezliği ve görme problemleri gibi komplikasyonlara neden olabilir. Ayrıca, yüksek tansiyon, arterlerin sertleşmesine ve daralmasına yol açarak kan akışını engelleyebilir.
Öte yandan, düşük küçük tansiyon, kalp kasının gevşediği andaki kan basıncını ifade eder. Düşük tansiyon genellikle hafif belirtilerle kendini gösterirken, bazı durumlarda ciddi sonuçlara yol açabilir. Özellikle ani düşük tansiyon atakları bayılma, baş dönmesi ve halsizlik gibi semptomlara neden olabilir. Ayrıca, düşük tansiyon kalp krizi veya inme riskini artırabilir.
Hem yüksek büyük tansiyon hem de düşük küçük tansiyonun etkileri kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Ancak her iki durumda da dikkate alınması gereken ortak nokta, tansiyon problemlerinin ihmal edilmemesi gerektiğidir. Düzenli olarak tansiyon ölçümü yapmak ve sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, bu problemlerin önlenmesinde önemli rol oynar.
Sonuç olarak, tansiyon problemleri vücudumuzdaki kan basıncının dengesini bozan önemli sorunlardır. Yüksek büyük tansiyon ve düşük küçük tansiyon, sağlığımız üzerinde çeşitli etkilere sahiptir. Bu nedenle, tansiyon problemlerine karşı bilinçli olmak, düzenli tansiyon takibi yapmak ve uygun tedbirleri almak önemlidir. Sağlıklı bir yaşam sürdürmek için tansiyon değerlerimize dikkat etmeliyiz.
Doktora Gitmeden Önce Yapmanız Gerekenler: Yüksek Büyük Tansiyon ve Düşük Küçük Tansiyon
Yüksek büyük tansiyon (sistolik) ve düşük küçük tansiyon (diyastolik), kalp sağlığınızı önemli ölçüde etkileyebilecek yaygın sorunlardır. Bu nedenle, doktora gitmeden önce bu durumların belirtilerini tanımak ve yönetmek önemlidir. İşte yüksek büyük tansiyon ve düşük küçük tansiyon semptomlarını kontrol etmek için yapmanız gerekenler:
1. Kendinizi düzenli olarak kontrol edin: Tansiyonunuzun normal aralıkta olduğundan emin olmak için kendi kendinize tansiyon ölçümü yapabilirsiniz. Evde kullanabileceğiniz otomatik tansiyon aletleri bulunmaktadır. Ancak, bu ölçümler sadece başlangıç noktası niteliğindedir ve doktorunuzla paylaşılmalıdır.
2. Sağlıklı bir yaşam tarzı benimseyin: Dengeli beslenme, düzenli egzersiz yapma ve sigara içmemek gibi sağlıklı yaşam tarzı alışkanlıkları, tansiyonunuzu kontrol altında tutmaya yardımcı olabilir. Yüksek tuzlu gıdaların tüketimini azaltmak, sağlıklı kilonuzu korumak ve stresi azaltmak da önemlidir.
3. Tıbbi geçmişinizi paylaşın: Doktora gitmeden önce tıbbi geçmişinizi doktorunuzla paylaşmalısınız. Ailede yüksek tansiyon veya kalp hastalığı gibi risk faktörleri varsa, bu bilgi doktorunuzun doğru teşhisi koymasına yardımcı olabilir.
4. Semptomları takip edin: Baş dönmesi, göğüs ağrısı, nefes darlığı, bulanık görme veya baş ağrısı gibi semptomlar tansiyon problemlerine işaret edebilir. Bu belirtileri düzenli olarak izlemek ve doktorunuza bildirmek önemlidir.
5. İlaç kullanımı hakkında bilgi edinin: Eğer daha önce yüksek büyük tansiyon veya düşük küçük tansiyon tanısı konulduysa, doktorunuzun reçete ettiği ilaçları doğru şekilde kullanmanız gerekmektedir. İlaç dozlarını aksatmamak ve düzenli olarak doktor kontrolüne gitmek önemlidir.
Sonuç olarak, yüksek büyük tansiyon ve düşük küçük tansiyonun ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini unutmamalısınız. Kendi tansiyonunuzu kontrol etmek için düzenli olarak ölçüm yapmak, sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek ve semptomları takip etmek önemlidir. Ancak, doktora gitmeden önce yapmanız gerekenler sadece geçici çözümlerdir. Uzmana danışmak ve uygun tedaviyi almak en önemli adımdır. Unutmayın, sağlığınız sizin en değerli varlığınızdır!
Diğer kaynaklardan detaylı bilgiler alabilirsiniz.
Rahim ağzı kanseri kadın sağlığına ilişkin en önemli konulardan biridir. Rahim ağzı kanseri erken teşhis edildiği takdirde tedavi edilebilir bir sağlık sorunudur. Kolposkopi İstanbul ve diğer illerimizde erken teşhis amacıyla yapılan rutin taramalardan biridir. Özellikle HPV enfeksiyonu ve anormal smear sonuçları gibi belirtilerin söz konusu olduğu durumlarda kolposkopi işlevsel bir yöntem olarak öne çıkar. Kolposkopi uygulaması sayesinde rahim ağzı kanseri erken teşhis ve tedavi edilebilir. Op. Dr. Özlem Aras alanının başarılı ismi olarak kolposkopi ve diğer kadın sağlığı konularıyla ilgili başvurabileceğiniz ilk adrestir. Son zamanlarda glutatyon İstanbul ve diğer illerimizde popüler tedavilerden biri haline gelmiş olup, bu konuda bilgi almak ve uygulama yaptırmak için de Op. Dr. Özlem Aras ile iletişime geçebilirsiniz.
Kolposkopi Nedir?
Rahim ağzının yani serviksin mikroskop altında incelenmesi amacıyla uygulanan tıbbi işlem kolposkopi olarak adlandırılır. İşlemin gerçekleştirilmesi için kolposkop isimli özel bir alet kullanılır. Kolposkop sayesinde rahim ağzı net bir şekilde görüntülenir. Doktorlar yaptıkları incelemelerle rahim ağzı kanseri ya da kanser öncesi lezyonlar gibi anormal hücreleri tespit etme imkanı elde ederler.
Kolposkopi işlemi sırasında hastanın rahim ağzına özel bir solüsyon sürülür. Sürülen solüsyon sayesinde anormal hücreler çok daha kolay bir şekilde görülebilir. Kolposkopu yerleştirdikten sonra doktorlar bölgeden görüntü almaya başlar. Hasta işlem sırasında acı ya da ağrı hissetmez. Bununla birlikte işlemden sonra hafif lekelenme ya da kanama görülmesi mümkündür.
Rahim ağzı kanserinin erken teşhisi aşamasında kolposkopi çok önemli bir tarama yöntemi olma özelliğine sahiptir. Aynı zamanda anormal smear sonuçları ya da HPV enfeksiyonu gibi belirtilerin görüldüğü kadınlar için de kolposkopi yöntemi uygulanması gündeme gelebilir.
Kolposkopi çoğunlukla muayenehane ya da poliklinik ortamında gerçekleştirilen basit bir işlem olma özelliğine sahiptir. İşlem sırasında hastadan sırt üstü yatması ve ayaklarını yukarı doğru kaldırması istenir. Ardından rahim ağzını görüntüleme amacıyla kolposkop olarak adlandırılan özel alet kullanılır. Bir mikroskop ve bir ışık kaynağı içeren kolposkop sayesinde doktor rahim ağzını daha net bir şekilde görebilir.
Kolposkopi işlemi sırasında doktor rahim ağzını açmak için spekulum adı verilen özel bir alet kullanır. Ardından rahim ağzının üst kısmına solüsyon sürülerek, anormal hücrelerin belirginlik kazanması sağlanır. Kolposkop rahim ağzına yerleştirilerek görüntü elde edilir.
Doktor kolposkopi işlemi sırasında anormal hücreler tespit ederse, biyopsi işlemi yapılması gündeme gelebilir. Bu durumda özel bir alet kullanılır ve doku örneği alınır. Hastanın biyopsi sırasında. Hafif bir kramp ya da ağrı hissetmesi söz konusu olabilir. Alınan biyopsi örneği laboratuvar ortamında incelenir ve genellikle birkaç gün içerisinde sonuçlar alınır.
Kolposkopi işlemi ortalama 15 ila 30 dakika arasında tamamlanır. İşlem sırasında genellikle ağrı hissedilmez. Ancak işlem sonrası hafif bir lekelenme ya da kanama görülmesi olağan bir durum olarak kabul edilir. Doktorun önerilerine eksiksiz bir şekilde uyulması halinde hastalar günlük yaşantılarına kaldıkları yerden devam edebilirler.
Rahim ağzı kanserinin erken teşhis edilebilmesi noktasında, kolposkopi önemli bir tarama yöntemi olarak öne çıkar. Rahim ağzı kanseri, kadınlarda en sık görülen kanserler arasında ilk sıralarda gelir. Rahim ağzı kanseri erken tespit edildiğinde tedavi şansı yüksek olmakla birlikte; ilerleyen vakalarda tedavi seçeneklerinin sınırlı olabileceği ve hastalığın ölümcül bir noktaya ulaşabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Kolposkopi yöntemi sayesinde gerek rahim ağzı kanseri gerek kanser öncesi lezyonlar gibi anormal hücreler tespit edilebilir. Böylece rahim ağzı kanserinin erken tedavisi söz konusu olabilir.
Kolposkopi aynı zamanda smear testi sonuçlarında anormal hücreler ya da HPV enfeksiyonu bulunan kadınlarda da uygulanabilen bir yöntemdir. Human Papilloma Virus yani HPV enfeksiyonu, rahim ağzı kanserine neden olabilir. Anormal hücrelerin tespit edilmesi durumunda biyopsi yapılarak alınan doku örneği laboratuvar ortamında analiz edilir. Bu işlem sonucunda anormal hücrelerin tipinin ve ciddiyetinin belirlenmesi, uygun tedavi planının hazırlanması söz konusu olabilir.
Rahim ağzı kanserine karşı yüksek risk grubunda olan kadınlar için de kolposkopi yöntemi önerilir. Sigara kullananlar, HIV enfeksiyonu ve immün yetmezliği olanlar, rahim ağzı kanseri öyküsü olanlar ve uzun sürelerle doğum kontrol hapı kullananlar yüksek risk grubundaki kadınlardır. Bu kadınlar için düzenli kolposkopi takibi yapılması gereklidir.
Kolposkopi yönteminin uygulanma sıklığı, kişi özelinde riski faktörlerine ve elde edilen sonuçlara göre değişiklik gösterebilir. Düzenli olarak smear testi yaptıran ve sonuçları normal olan kadınlara genellikle her 3 yılda bir kolposkopi yapılması önerilir. Smear testi sonuçlarının anormal olması ya da HPV enfeksiyonu tespit edilmesi halinde daha sık kolposkopi yapılması gerekliliği gündeme gelebilir. Diğer yandan rahim ağzı kanserine karşı yüksek risk grubunda olan kadınlar da düzenli kolposkopi takibi altında tutulmalıdır. Bu aşamada doktorun belirlediği periyotlara uyulması çok önemlidir.
Merhaba! Bu makalede, manuel terapi ve fıtık terapisinin ne olduğunu keşfedeceğiz. Günümüzde birçok insan, sırt ağrısı, boyun ağrısı ve diğer kas-iskelet sistemi sorunlarıyla mücadele ediyor. Manuel terapi ve fıtık terapisi, bu tür sorunları tedavi etmek ve kişinin yaşam kalitesini iyileştirmek için etkili bir yol sağlar.
1. Manuel Terapi Nedir?
Manuel terapi, elle yapılan bir terapi yöntemidir. Vücudun kas, kemik ve eklemlerindeki sorunları teşhis etmek ve tedavi etmek için kullanılır. Bu terapi yöntemi, kas-iskelet sistemi rahatsızlıklarını hedef alır ve kasların, kemiklerin ve eklemlerin doğru şekilde hareket etmesini sağlar. Manuel terapi genellikle fizyoterapistler veya lisanslı terapistler tarafından uygulanır.
1.1 Manuel Terapinin Faydaları
Manuel terapi, birçok fayda sunar. İşte bunlardan bazıları:
Ağrıyı azaltır: Manuel terapi, sırt ağrısı, boyun ağrısı, bel ağrısı ve baş ağrısı gibi ağrıları azaltmada etkilidir.
Kas gerginliğini azaltır: Gergin kasları rahatlatır ve kaslardaki gerginlik hissini azaltır.
Hareket kabiliyetini artırır: Manuel terapi, eklem hareketliliğini ve esnekliğini artırır, böylece kişinin hareket kabiliyetini iyileştirir.
Postürü düzeltir: Yanlış duruş veya kötü postürden kaynaklanan sorunları düzeltir ve vücudun doğru hizalanmasını sağlar.
Stresi azaltır: Manuel terapi, kasların gevşemesini sağlayarak stresi azaltır ve genel bir rahatlama hissi sağlar.
2. Fıtık Terapi Nedir?
Fıtık terapi, fıtık olarak bilinen bir durumu tedavi etmek için kullanılan bir terapi yöntemidir. Fıtık, vücudun çeşitli bölgelerindeki organların veya dokuların normal yerlerinden çıkması anlamına gelir. Fıtık terapisi, fıtık olan bölgenin teşhisini ve tedavisini içerir.
2.1 Fıtık Terapinin Faydaları
Fıtık terapisi, fıtık sorunlarını tedavi etmek ve semptomları hafifletmek için etkili bir yöntemdir. İşte fıtık terapisinin bazı faydaları:
Ağrıyı hafifletir: Fıtık terapisi, fıtığın neden olduğu ağrıyı azaltır ve kişinin rahatlama hissi yaşamasını sağlar.
İşlevselliği geri kazandırır: Fıtık terapisi, fıtık nedeniyle kaybedilen işlevselliği geri kazandırmaya yardımcı olur ve normal günlük aktivitelere dönüşü kolaylaştırır.
Komplikasyonları önler: Fıtık terapisi, fıtığın ilerlemesini engeller ve olası komplikasyonların ortaya çıkmasını önler.
Uzun vadeli iyileşmeyi destekler: Fıtık terapisi, fıtık sorununu kökten çözmeye yardımcı olur ve uzun vadeli iyileşmeyi destekler.
3. Manuel Terapi ve Fıtık Terapisi Arasındaki Farklar
Manuel terapi ve fıtık terapisi farklı terapi yöntemleri olmasına rağmen, bazı ortak noktaları vardır. İşte manuel terapi ve fıtık terapisi arasındaki bazı farklar:
Uygulama alanı: Manuel terapi genellikle kas, kemik ve eklemlerle ilgili genel sorunları hedeflerken, fıtık terapisi daha spesifik olarak fıtık sorunlarını hedefler.
Teknikler: Manuel terapi genellikle elle yapılan manipülasyon ve masaj tekniklerini içerirken, fıtık terapisi fıtık olan bölgeye yönelik özel teknikler kullanır.
Tedavi süresi: Manuel terapi genellikle birkaç seansta sonuç verirken, fıtık terapisi daha uzun bir süreç gerektirebilir, çünkü fıtık sorunları daha karmaşık olabilir.
Uygulayıcılar: Manuel terapi genellikle fizyoterapistler veya lisanslı terapistler tarafından uygulanırken, fıtık terapisi daha spesifik olarak eğitim almış terapistler veya uzmanlar tarafından uygulanır.
4. Manuel Terapi ve Fıtık Terapisi Ne Kadar Sürer?
Manuel terapi ve fıtık terapisi süreleri bireysel duruma ve sorunun ciddiyetine bağlı olarak değişebilir. Genellikle, manuel terapi ve fıtık terapisi birkaç seansta sonuç verir. İlk seans genellikle bir değerlendirme sürecini içerir ve tedavi süresi ve sıklığı buna bağlı olarak belirlenir. Tedavi süresi ve seans sayısı, kişinin yanıtına ve iyileşme sürecine bağlı olarak değişebilir.
5. Manuel Terapi ve Fıtık Terapisi Sonrasında Nelere Dikkat Edilmelidir?
Manuel terapi ve fıtık terapisi sonrasında kişinin dikkat etmesi gereken bazı önemli noktalar vardır. İşte bunlardan bazıları:
Dinlenme: Tedavi sonrasında dinlenmeye ve vücudun iyileşmesine zaman tanımak önemlidir.
Egzersizler: Tedavi sürecinde verilen egzersizleri düzenli olarak yapmak, tedavinin etkinliğini artırır ve sağlıklı bir iyileşme süreci sağlar.
Doğru duruş ve hareket: Manuel terapi ve fıtık terapisi sonrasında doğru duruşa ve hareket tekniklerine dikkat etmek, iyileşmeyi destekler ve sorunların tekrarlamasını önler.
Uzman önerileri: Uygulayıcıdan gelen önerilere dikkat etmek ve önerilen bakım ve tedavi planına uymak önemlidir.
6. Kimler Manuel Terapi ve Fıtık Terapisi Alabilir?
Manuel terapi ve fıtık terapisi genellikle birçok kişiye uygulanabilir. Bu terapi yöntemlerinden fayda sağlayabilecek bazı durumlar şunlardır:
Sırt ağrısı, boyun ağrısı, bel ağrısı gibi kas-iskelet sistemi sorunları
Baş ağrıları ve migren
Kas gerginliği ve spazmlar
Fıtık sorunları ve fıtığa bağlı semptomlar
Ancak, her bireyin durumu farklı olduğu için, öncelikle bir uzmana danışmak önemlidir. Uzman, kişinin durumunu değerlendirerek en uygun tedavi yöntemini belirleyecektir.
7. Manuel Terapi ve Fıtık Terapisi Güvenli midir?
Manuel terapi ve fıtık terapisi genellikle güvenli terapi yöntemleridir. Ancak, her terapi yönteminde olduğu gibi, uygun eğitim ve deneyime sahip bir uzman tarafından uygulanmaları önemlidir. Uygulayıcının yetkinliği ve deneyimi, tedavinin güvenli ve etkili olmasını sağlar.
8. Manuel Terapi ve Fıtık Terapisi Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Manuel terapi ve fıtık terapisi hakkında bilinmesi gereken bazı önemli noktalar vardır:
Kişiye özel tedavi: Her bireyin durumu farklı olduğu için, terapi süreci kişiye özel olarak planlanmalıdır.
Yan etkiler: Manuel terapi ve fıtık terapisi genellikle yan etkisizdir. Ancak, bazı kişilerde hafif ağrı veya hassasiyet görülebilir. Bu durumlar genellikle geçicidir.
Düzenli tedavi: Tedavinin etkili olması için düzenli olarak seanslara katılmak önemlidir.
Hasan Sezen Fıtık Terapi Merkezi
Hasan Sezen Fıtık Terapi Merkezinde, Ameliyatsız, İğnesiz, İlaçsız Bel ve boyun fıtığı; Sinir sıkışmaları tedavileri Ağrı Dünyası Fizik Tedavi ve Manuel Terapi Merkezi’nde Garantili Şekilde Yapılmaktadır.
Verimlilik uzmanı Donna McGeorge, beyninizin daha az çalışarak daha fazlasını yapmasına yardımcı olacak dört stratejiyi özetliyor.
Yeni siyahın ne kadar meşgul olduğunu fark ettiniz mi? Pek çok iş yeri, hızlı hareket eden veya uyarlanabilir olmayı tanır ve ödüllendirir. Yine de gerçekten, beyaz yakalı terhaneler, insanları sınırlarının ötesine zorluyorlar. Sonuç? Stresli ve tükenmiş çalışanlar.
Çok çalışmaya ve üretkenliğe değer veren bir kültürde, sıkı gittiğimizde “kazanıyoruz”. Meşgul olmak (kişisel) önem seviyemizi arttırır ve bağımlılık yapabilir. İş yerinde veya hafta sonları pek çok şey yapmadığımızda kendimizi suçlu veya utanmış hissederiz.
Makaleler, kitaplar ve podcast’ler, başarılı insanların diğerlerinden daha uzun süre ve daha sıkı çalışmaya istekli olduğunu bildiriyor. Öne çıkmak için sabah 4’te veya sabah 5’te kalkıyorlar, aslında araştırmalar bize ne kadar çok uyursak o kadar mutlu olduğumuzu gösteriyor.
Sertleşmek ve her zaman devam etmek, aslında elde etmek istediğiniz şeye zarar verir. Ağrı, stres ve yorgunluk, sizi yürütücü işlevinizden (akıllı) ayırmanızı sağlayan nörotransmiterler üretir.
Anahtarı çevirip daha fazla kesinti oluşturursanız beyniniz daha iyi çalışacak ve daha üretken olacaktır. Zirvede performans sergilemek için meşgul, mutlu ve rahat bir durumda olmamız gerekiyor. İşte tam da bunu yapmanıza yardımcı olacak en sevdiğim tekniklerden bazıları.
%15 ARABELLEKTE OLUŞTURUN
Kapasite kullanımı (çoğunlukla imalatta kullanılır), üretim ve üretim kapasitesi arasındaki farkı ölçer. Bir şirketin %100 kapasiteyle çalışması pek olası değildir, bu nedenle %85’in optimal olduğu kabul edilir. Bu, ekipman arızası veya kaynak kıtlığı gibi aksiliklere karşı %15’lik bir tampon sağlar.
Aynı şey siz ve beyniniz için de söylenebilir. Kaynaklarınızı ve zihinsel sistemlerinizi optimize etmek için %100’de sabit kalmak yerine %85’te çalışmanız gerekir.
Sadece Olympian Carl Lewis’e bakın. Dokuz kez altın madalya kazanan sprinter, usta bir bitirici olarak biliniyordu. 100 metrelik bir sprintte, genellikle 40 metrede sonuncuydu, ancak bitiş çizgisinde diğer rakipleri geride bıraktı. Diğer koşucular sonunda açıkça daha fazla zorlamak zorunda kalırken – yumruklarını sıkarak, yüzlerini buruşturarak – Lewis yarışı kazandığında başlangıçtaki gibi görünüyordu. Baştan sona %85 ile koştu, %100 tam gazla değil.
İPUCU : Gününüze veya haftanıza %15’lik bir tampon oluşturun. 8 saatlik bir günden 1,2 saat ayırın; bu 7 günlük bir haftadan bir gün. Resmi tatilleri önceden engelleyerek başlayın (özellikle kendiniz için çalışıyorsanız). Bu zamanı okuyarak, dinlenerek veya dinlenerek geçirin. Mantığa aykırı gelebilir, ancak uzun vadede size beyin gücü kazandıracaktır.
SAATINIZE DEĞIL VÜCUDUNUZA DIKKAT EDIN
Gün geçtikçe, toplantılarda veya konuşmalarda sabrınızın (ve sigortanızın) kısaldığını ve daha düzensiz hale geldiğini hiç fark ettiniz mi? En ufak şeyler bile canınızı sıkmaya başlar çünkü bitkinsiniz ve zihinsel enerjiniz düşüktür. Önemli kararlar almak veya verimli konuşmalar yapmaya çalışmak pek iyi bir durum değil.
Beyin dalgaları üzerine yapılan araştırmalar, yenilik, ilham ve sezginin ancak beynimiz belirli bilinç durumlarındayken elimizde olduğunu gösteriyor. Yani, ne kadar çok beyin alanını korursanız, o kadar iyidir.
Çoğumuz için, en verimli zamanımız sabah ilk yaptığımız şey olacaktır, bu nedenle, dikkat ve odaklanma gerektiren (“gerçek işimiz” dediğimiz) büyük kararlar ve görevler en iyi sabah yapılır ve tekrarlayan görevler (örneğin e-posta) en iyi bilişsel yükünüz düşük olduğunda öğleden sonra yapılır.
İPUCU : Sabahlarınızı bir önceki geceden başlayarak maksimuma çıkarın. Günü bitirmeden önce, önce yapmak istediğiniz iki veya üç görev planlayın. Sabah bitene kadar e-postanızı açmaktan kaçının. En değerli zamanınızı koruyun.
25 DAKIKALIK BÖLÜMLERDE BULUŞUN
Toplantılara ihtiyacımız var. Onlara işte ihtiyacımız var çünkü çalıştıklarında net eylemler belirlenir, kararlar alınır ve tüm iş ilerler.
Sorun şu ki, varsayılan olarak 60 dakikalık toplantılar yapıyoruz. Bu, geç gelenleri bekleyerek, teknik sorunları çözerek, gündemi (veya gündem eksikliğini) merak ederek en az 35 dakika boşa harcanan zaman demektir.
Yalnızca 25 dakikaya sahip olmak, önemli olan şeyi yapma konusunda netlik yaratır. Sadece 25 dakikamız varsa, yapmamız gerekenlere odaklansak iyi olur. Bu, bizi otomatik olarak bir toplantıda tartışılacak en önemli iki veya üç şeyi düşünmeye zorlar ve harekete geçer.
İPUCU : Varsayılan takvim uygulamanızı 60 dakika yerine 25 dakika olarak değiştirin. İnsanlara her zaman bir toplantının amacını belirtin. Davetiyeleri kabul ettiğinizde, başkalarına sadece 25 dakikanız olduğunu söyleyin ve onlara neden orada bulunmanızın beklendiğini sorun. Hiçbir sebep yoksa veya amaç konusunda net değilseniz, kendinize biraz zaman ayırın ve kibarca reddedin.
SISTEMLERINIZI BASITLEŞTIRIN
Bir problemle karşılaştığımızda, içgüdümüz bir şeyleri kaldırmaktan (basitleştirmek) ziyade bir şeyler eklemektir (karmaşık).
Çalışma programlarının neden çok sıkışık olduğunu anlamak için ek toplantılar düzenliyoruz, ancak bunu yaparken daha fazla bürokrasi ve daha fazla karar noktası ekliyoruz. Gününüz veya haftanız dolduğunda, daha erken kalkarsınız veya bitirmek için daha geç kalırsınız. Yine de, yapmayı taahhüt ettiğiniz şeylerin sayısını basitçe azaltsanız ne olur?
Bir ” yapılmayacaklar listesi ” oluşturmak için oluşturabileceğiniz sınırları düşünün . Çalışma saatlerinde sosyal medya, e-postanızda yaşama, sabah 10’dan önce ve öğleden sonra 3’ten sonra toplantılar veya geç saatlere kadar ayakta kalma gibi şeyleri içerebilir.
İPUCU : Mevcut yapılacaklar listenize bakın ve düşük değerli, enerji tüketen veya gerçek hedeflerinizden veya KPI’larınızdan dikkatinizi dağıtan şeyleri kaldırın. Tüm bunlar, önemli şeyleri halletmenize yardımcı olacak ve geçmişte ne kadar zaman harcadıklarına şaşıracaksınız.
Bu nedenle, hızlı, başarılı veya uyarlanabilir olmak istiyorsanız, kendinizin sınırlarını zorlamayı bırakın ve bunun yerine daha fazla aksama süresi ile gününüzü kazanın.
Vücutta kaşıntı ve kabarma birçok kişinin yaşadığı bir problemdir. Bu durum bazen küçük bir sorun olarak kalırken bazen de ciddi sağlık sorunlarının belirtisi olabilir. Kaşıntı ve kabarma genellikle kaşıntıya neden olan cildi tahriş eden bir şeyin veya bağışıklık sistemi tepkisine neden olan bir alerjinin sonucudur. Peki vücutta kaşıntı ve kabarma nasıl geçer? Bu yazımızda bu sorunun yanıtlarını vermeye çalışacağız.
İlaç Kullanımı
Vücutta kaşıntı ve kabarma için birçok ilaç mevcuttur. Antihistaminikler, kortikosteroidler ve antibiyotikler en sık kullanılan ilaçlardandır. Antihistaminikler alerjik reaksiyonların önlenmesine ve kaşıntının azaltılmasına yardımcı olur. Kortikosteroidler ise kaşıntı ve kabarma gibi cilt problemlerinin tedavisinde etkili olan bir ilaçtır. Antibiyotikler ise enfeksiyonların tedavisinde kullanılır.
Doğal Yöntemler
Vücutta kaşıntı ve kabarma için doğal yöntemler de mevcuttur. Kaşıntının azaltılmasına yardımcı olabilecek doğal tedaviler şunlardır:
Soğuk Su
Kaşıntıyı hafifletmek için soğuk su kullanılabilir. Soğuk su cildi sakinleştirir ve kaşıntının azalmasına yardımcı olur.
Yulaf Ezmesi
Yulaf ezmesi de kaşıntıyı hafifletmek için kullanılabilir. Yulaf ezmesi cildi yatıştırır ve nemlendirir.
Hindistan Cevizi Yağı
Hindistan cevizi yağı ciltteki kaşıntıyı hafifletir ve cildin nem dengesini sağlar.
Elma Sirkesi
Elma sirkesi de kaşıntıyı hafifletmek için kullanılabilir. Elma sirkesi cildi sakinleştirir ve kaşıntının azalmasına yardımcı olur.
Beslenme
Vücutta kaşıntı ve kabarma ile mücadele etmek için beslenmenize dikkat etmelisiniz. Bazı yiyecekler kaşıntıyı arttırabilirken bazı yiyecekler kaşıntıyı azaltabilir. Kaşıntıyı azaltmaya yardımcı olan besinler şunlardır:
Omega-3 Yağ Asitleri
Omega-3 yağ asitleri kaşıntıyı azaltmaya yardımcı olur. Bu yağ asitleri balık, keten tohumu ve ceviz gibi yiyeceklerde bulunur.
Hijyen
Vücutta kaşıntı ve kabarma sorununu önlemek için hijyene dikkat etmek gereklidir. Düzenli olarak duş almak, temiz kıyafetler giymek, havalandırılmış ortamlarda bulunmak ve nemli alanlardan uzak durmak kaşıntı ve kabarma sorununu azaltabilir.
Egzersiz
Egzersiz yapmak vücuttaki kan dolaşımını arttırır ve cildin oksijen almasını sağlar. Bu da kaşıntıyı azaltır. Ancak, terleme sonrası kalan terin cildi tahriş etmesine neden olabileceğinden egzersiz sonrasında hemen duş almak önemlidir.
Stres
Stres vücutta birçok sağlık sorununa neden olabilir. Kaşıntı ve kabarma da stresin bir sonucu olabilir. Stres yönetimi teknikleri kullanarak stresi azaltmak ve rahatlamak kaşıntı ve kabarma sorununu da azaltabilir.
Sonuç
Vücutta kaşıntı ve kabarma sorunu genellikle ciddi sağlık sorunlarının belirtisi olmasa da, hayat kalitesini düşüren bir sorundur. İlaç kullanımı, doğal yöntemler, beslenme, hijyen, egzersiz ve stres yönetimi teknikleri kullanarak kaşıntı ve kabarma sorununu azaltmak mümkündür.
Sıkça Sorulan Sorular
Vücutta kaşıntı ve kabarma neden olur?
Vücutta kaşıntı ve kabarma cildi tahriş eden bir şeyin veya bağışıklık sistemi tepkisine neden olan bir alerjinin sonucu olabilir.
Kaşıntıyı hafifletmek için hangi doğal tedaviler kullanılabilir?
Soğuk su, yulaf ezmesi, hindistan cevizi yağı ve elma sirkesi gibi doğal tedaviler kaşıntıyı hafifletmeye yardımcı olabilir.
Beslenme kaşıntıyı nasıl etkiler?
Omega-3 yağ asitleri gibi bazı yiyecekler kaşıntıyı azaltırken, bazı yiyecekler kaşıntıyı arttırabilir.
Egzersiz kaşıntıyı azaltır mı?
Egzersiz kan dolaşımını arttırır ve cildin oksijen almasını sağlar, bu da kaşıntıyı azaltabilir.
Stres kaşıntıyı arttırır mı?
Evet, stres kaşıntıyı arttırabilir. Stres yönetimi teknikleri kullanarak stresi azaltmak ve rahatlamak kaşıntı ve kabarma sorununu da azaltabilir.
Fransa’daki bir araştırma ekibi tarafından yapılan büyüleyici yeni bir kavram kanıtı çalışması, eğitimli karıncaların insanlarda kanseri tespit etmede etkili olabileceğini gösteriyor. Araştırmacılar, belirli bir karınca türünün, köpekler gibi biyo-algılama yeteneklerine sahip diğer hayvanlarda görülene eşit bir doğrulukla kanserli hücreleri saptamak için hızlı bir şekilde eğitilebileceğini gösterdi.
Köpeklerin olağanüstü koku alma duyularına hepimiz oldukça aşinayız. Yıllarca yasadışı uyuşturucular ve patlayıcılar gibi şeyleri takip etmek için kullanılan köpekler, son zamanlarda kanser , sıtma ve hatta COVID-19 gibi hastalıkları tespit etme konusundaki etkileyici yetenekleri nedeniyle incelendi .
Bir tespit köpeğinin eğitimi ve bakımı, hızlı veya ucuz bir girişim değildir. Tespit amacıyla bir köpeği eğitmek bir yıl kadar sürebilir, bu nedenle araştırmacılar son zamanlarda fareler , bal arıları ve çekirgeler gibi diğer organizmalara yöneldiler .
Bu son çalışma, Formica fusca adlı bir karınca türünü eğitmenin fizibilitesini araştırdı . Karıncaların daha önce belirli uçucu organik bileşiklere (VOC’ler) ev sahipliği yapabildikleri bulunmuştur ve önceki araştırmalar , kanser türlerinin kendi benzersiz VOC’leri ile tanımlanabileceğini bulmuştur . Bu nedenle yeni araştırma, karıncaların kanser hücrelerini saptamak üzere eğitilip eğitilemeyeceğini keşfetmek için yola çıktı.
Ön testler, her ikisi de farklı VOC profillerine sahip iki tip meme kanseri hücresine odaklandı. Araştırmacılar, üç eğitim denemesi gibi kısa bir sürede, karıncalara, köpeklerin kullanıldığı son çalışmalarda görülene benzer bir doğrulukla, kanserli hücreler ile kanserli olmayan hücreler arasında ayrım yapmayı etkili bir şekilde öğretebildiler.
Araştırmacılar, “Bu nedenle, karıncalar, algılama yetenekleri açısından en çok çalışılan biyo-dedektörler olan köpeklere eşdeğerdir” diye yazıyor. “Bazı açılardan, karıncalar köpekleri geride bırakıyor çünkü çok daha kısa bir eğitim süresine (bir köpek için 6-12 aya kıyasla 30 dakika) ve daha düşük bir eğitim ve bakım maliyetine (haftada iki kez bal ve donmuş böcekler) ihtiyaç duyuyorlar. Basit kondisyon protokolümüz yaklaşık 3 günlük bir eğitimden sonra herkes tarafından uygulanabilir.”
Araştırmacılar, önceki karınca eğitimi çalışmalarına atıfta bulunarak, bireysel karıncaların, koşullu tepkileri sona ermeye başlamadan önce dokuz defaya kadar kanserli hücreleri tespit etmek için kullanılabileceğini varsayıyorlar. Bu, karıncaları benzer amaçlar için kullanılan diğer herhangi bir hayvan veya organizmaya kıyasla daha verimli ve uygun maliyetli bir tespit aracı yapar.
Araştırmacılar, çalışmayı “Bu nedenle karıncalar, kanser hücresi uçucularının tespiti için hızlı, verimli, ucuz ve yüksek derecede ayırt edici bir tespit aracını temsil ediyor” dedi. “Yaklaşımımız potansiyel olarak narkotiklerin, patlayıcıların, bozulmuş yiyeceklerin veya diğer hastalıkların (örneğin sıtma, enfeksiyonlar, diyabet) tespiti dahil olmak üzere bir dizi başka karmaşık koku algılama görevine uyarlanabilir.”
Çalışma, bir kavram kanıtının yalnızca bir ön gösterimidir, bu nedenle, karıncaların gerçek dünyada herhangi bir şeyi tespit etmek için fiilen kullanılmadan önce çözülmesi gereken çok sayıda engel olduğu açıktır. Örneğin, belirli kanserler için belirli VOC profillerini kataloglamak ve doğrulamak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Ve karıncaların, bir laboratuvarda belirli örnekleri tanımlamanın ötesinde gerçek dünyadaki şeyleri tespit etmek için gerçekçi bir şekilde nasıl konuşlandırılacağı da net değil.
İsveç’teki Chalmers Teknoloji Üniversitesi, Padua Üniversitesi, İtalya’daki Udine Üniversitesi ve Avusturya’daki Viyana Üniversitesi’nden oluşan uluslararası bir araştırma ekibi, COVID-19 yüz maskesi olan ve olmayan kişiler üzerinden enfekte olmanın risklerini araştırdı. Araştırma sonucuna göre; yüz maskesi olmadan konuşan bir kişinin enfekte damlacıkları 1 metre uzağa ulaşabiliyor. Aynı kişinin öksürmesi durumunda damlacıklar 3 metre uzağa, kişinin hapşırması durumunda ise 7 metre uzağa kadar yayılabiliyor. Doğru maske takılması durumunda enfekte olma durumu yok denecek kadar azalıyor; ancak ne yazık ki piyasadaki her yüz maskesi yüksek koruma sağlamıyor.
Abalıoğlu Holding iştiraklerinden Hifyber’ın Genel Müdürü Ahmet Özbecetek,doğru yüz maskesinin yüksek filtrasyon verimliliğine sahip çok katmanlı bir yapıda ve nanofiber özellikte olması gerektiğini açıkladı.
Koronavirüsle birlikte yaygın olarak kullanılmaya başlanan maskeler, hastalıklara karşı hem kendimizi korumak hem de başkalarını korumak için alınacak bireysel tedbirlerin başında geliyor. Hastalıklarla mücadelede koruyucu bir bariyer görevi gören maskeler, başta COVID-19 olmak üzere bulaşıcı birçok hastalığın bulaş ve yayılma riskini azaltıyor. Araştırmalarda maskeler ile sağlanan yüksek korumayı gözler önüne seriyor.
İsveç’teki Chalmers Teknoloji Üniversitesi, Padua Üniversitesi, İtalya’daki Udine Üniversitesi ve Avusturya’daki Viyana Üniversitesi’nden oluşan uluslararası bir araştırma ekibi, COVID-19 yüz maskesi olan ve olmayan kişiler üzerinden enfekte olmanın risklerini araştırdı.
Hapşırma esnasında enfekte damlacıklar 7 metre uzağa yayılabiliyor
Araştırma sonucuna göre; 2 metrelik standart “güvenli” mesafe her zaman yeterli olmuyor. Yüz maskesi olmadan konuşan bir kişinin enfekte damlacıkları, 1 metre uzağa ulaşabiliyor. Aynı kişinin öksürmesi durumunda damlacıklar 3 metre uzağa, kişinin hapşırması durumunda ise 7 metre uzağa kadar yayılabiliyor. Ancak cerrahi maske veya FFP2 maske takılması durumunda enfekte olma durumu yok denecek kadar azalıyor. Yüz maskesinin doğru takılması koşuluyla kişi, 1 metre gibi kısa bir mesafeden; konuşuyor, öksürüyor veya hapşırıyor bile olsa ortamdaki enfeksiyon riski yok denecek kadar azalıyor.
“Doğru yüz maskesi, çok katmanlı bir yapıda ve nanofiber özellikte olmalı”
Araştırmalar salgınla mücadelede maske kullanımının önemini gözler önüne seriyor; ancak piyasadaki her yüz maskesi yüksek koruma sağlamıyor.
Hifyber Genel Müdürü Ahmet Özbecetek, doğru yüz maskesinin yüksek filtrasyon verimliliğine sahip, çok katmanlı bir yapıda ve nanofiber özellikte olması gerektiğini açıkladı:
“HIFYBER olarak geliştirdiğimiz yüz maskesi filtrasyon medyası ile yüz maskelerinde yüksek filtrasyon verimliliği sağlıyoruz. Nano boyutlu liflerden oluşan filtreler, virüsleri önlemede yüzde 99,9 başarı sağlıyor. “Nanofiber Filtre Medyası”nın çok katmanlı tasarım özelliği havadaki en küçük parçacıkları yakalayıp, nötralize ediyor. Nanofiberler, uzun süreli maske kullanımlarında da mükemmel nefes alabilirlik ve rahatlık sunuyor” dedi.
Çevreci çözüm
Hifyber, nanofiber filtre medyasını, gelecek nesillere; yeşil, sağlıklı ve daha yaşanılabilir bir dünya bırakmak amacıyla EN13432 standardına uygun olarak; yenilikçi, güvenilir ve doğada çözünebilir hammaddelerden üretiyor.
Hifyber’ın Nelson Labs ve NC University Nonwoven Institute tarafından da onaylı olan HF-BIO60 yüz maskesi filtrasyon katmanı, başta N95 maskeler olmak üzere N99, FFP1, FFP2 ve FFP3 maskelerde yüksek filtrasyon verimliliği sağlıyor.
Hifyber Hakkında
Hifyber, 2.500’e yakın çalışanı ile 3 kıtada faaliyet gösteren Denizli, Türkiye merkezli Abalıoğlu Holding’in iştiraki olan Açık Kart Bilgi Teknolojileri Ticaret A.Ş. firmasının elektrospining teknolojisi ile nanofiber kaplı filtre medyası üreten markasıdır.
Hifyber, Denizli’de bulunan üretim tesislerinde 2014 yılından bu yana endüstriyel hava filtrasyonu ve HVAC sistemleri alanında faaliyet gösteren firmalara, yarı-mamül olarak “nanofiber kaplı filtre medyası” üretmektedir. Hifyber aynı zamanda N95 (FFP2) / N99 (FFP3) yüz maskeleri için de performans katmanı üretimi gerçekleştirmektedir.
Mide bulantısı herkesin başına gelebilecek bir sorundur. Özellikle yemekten sonra, uyku halindeyken, hamilelikte veya şiddetli bir grip geçirildiğinde mide bulantısı ortaya çıkar. Mide bulantısına ne iyi gelir? İşte bu sorunun cevabı:
1. İçme suyu
Mide bulantısından kurtulmak için içme suyu en etkili yöntemdir. Özellikle suyun içerisinde B vitaminleri (çinko, magnezyum, demir) bulunması mide bulantısını en aza indirir. Ayrıca C vitamini de bulunan meyve suları mide bulantısını giderir.
2. Taze meyve
Mide bulantısı için yemek yerine taze meyveler tercih edilebilir. Özellikle çilek, mandalina, greyfurt, kivi ve elma mide bulantısını azaltır.
3. Kabak çekirdeği
Kabak çekirdeği mide bulantısına iyi gelen bir besindir. Özellikle kaynatılarak içilmesi tavsiye edilir.
4. Sıcak çorba
Sıcak çorba mide bulantısına iyi gelen bir yiyecektir. Özellikle zeytinyağlı ve mercimek çorbası mide bulantısını geçirir.
5. Ginger
Ginger, mide bulantısına iyi gelen bir bitkidir.
Hamilelikte mide bulantısına ne iyi gelir? üşütme mide bulantısına ne iyi gelir
Üşütme Mide Bulantısına Ne İyi Gelir?
Mide bulantısı ve üşütme, kişilerin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen sorunlardır. Mide bulantısına ne iyi gelir sorusunun cevabı, birçok etkeni de içermektedir.
Mide Bulantısına İyi Gelen Besinler
Bulantıyı azaltmak için, bol sebze ve meyve tüketilmelidir. İşlenmemiş gıdalar tercih edilmelidir. Bu besinler nemlendirici özelliğe sahiptirler. Bunların yanında, çorbalar ve ayran da iyi gelir.
Mide Bulantısına İyi Gelmeyen Besinler
Midenin bulantı hissini artıran besinler arasında, acı ve tatlı yiyecekler, alkol, kahve ve çay sayılabilir. İşlenmiş besinler, asitli içecekler, hazır içecekler ve tuzlu gıdalar da bulantıyı artırabilir.
Mide Bulantısını Önlemek İçin
Bulantıyı önlemek için, kişilerin sağlıklı beslenmeleri gerekir. Bu amaçla, bol sebze ve meyve tüketilmeli, az yağlı besinler tercih edilmelidir. Ayrıca, bol su içilmelidir. Alkol, kahve ve çay tüketimi de azaltılmalıdır.
Skolyoz, boyun eğriliği olarak tanımlanabilir. Bu durum, boyun ve bel fıtığına neden olabilir. Skolyoz, genellikle küçük yaşlarda ortaya çıkar ve çocukların %2-5’i etkilenir. Skolyoz, bel fıtığı riskini arttırabilir.
Bel fıtığı, omurga kırıklarına neden olabilir. Bu durum, en sık karaciğer, böbrek ve akciğerleri etkileyen ciddi bir hastalık olmasına rağmen, ölümler de görülebilir. Bel fıtığı, erken teşhis edilirse, tedavi edilebilir.
Bel fıtığı, tedavi edilmediği takdirde, ölümlerin de sık görüldüğü bir hastalıktır. Bu hastalığın sebebi, karaciğer, böbrek ve akciğerlerin etkilenmesi olabilir.
skolyoz hastalığı nedir
skolyoz ile ilgili bilinmesi gerekenler
Skolyoz hastalığı, omurga kemiklerinin arkaya doğru eğrilmesi sonucunda oluşur. Kemiklerin eğrilmesi, yatırılma veya hareket etme esnasında oluşan ağrılar veya bel fıtığı gibi sorunlara neden olabilir.
Skolyoz, genellikle çocukluk döneminde ortaya çıkar ve kemiklerin eğrilmesiyle ilgili belirtiler ortaya çıkar. Hastalığın erken teşhisi için, çocukların gelişimlerine dikkat etmek gerekir. Çocukların oyun oynarken başlarını ve boyunlarını yukarı kaldırmalarına izin verilmelidir. Ayrıca, kaza geçirmemesi için çocuklara dikkat etmek gerekir.
Skolyoz, omurga kemiklerinin eğrilmesiyle ilgili belirtiler ortaya çıkar. Bu belirtiler, ağrı, şişlik, karıncalanma, baş ağrısı veya görme bozukluğudur. Ayrıca, hastalığın erken teşhisi için, çocukların gelişimlerine dikkat etmek gerekir. Çocukların oyun oynarken başlarını ve boyunlarını yukarı kaldırmalarına izin verilmelidir.
Hastalığın tedavisi, genellikle yatırılma ve fizik tedavi ile başlar. Kemiklerin eğrilmesiyle ilgili ağr
Sonuç
Skolyoz tedavisinde ameliyat yapmanın gerekli olup olmadığına karar vermek için hastaya göre belirli testler yapılır. Bu testler; hastanın anatomik yapısı, bel ağrısı şikayeti olup olmadığı, vücut ağırlığı ve boyu ile ilgili bilgilerdir. Birçok hasta ameliyat edilirken, bazı hastalar ise tedaviye başlanır.