Robyn Davidson’ın, “Bazı gezginler her yerde kendilerini evinde hisseder, bazıları içinse hiçbir yer ev değildir. Ben de onlardan biriydim,” şeklinde film adına oldukça anlamlı -ve giderek de daha çok anlam kazanacak- bir cümlesiyle açılış yapan film, ilk önce 1975 yılının Orta Avustralya’sına götürüyor bizi; Avustralya Çölü’nü Alice Springs’den başlayıp Hint Okyanusu’na kadar yürüyerek geçmeyi planlayan Robyn’in macerasının başladığı noktaya…
Yaklaşık 3000 kilometrelik yolu yürüyerek geçmeyi düşünen Robyn için ‘deli’ diyeceksinizdir, niye böyle bir şey yaptığını anlamlandıramayacaksınızdır muhtemelen. Ama çok geçmeden de yanıldığınızı fark edeceksiniz. Bu yolculuğun bir maceradan ziyade bir şeylerin başarılmasını veya ispatlanmasını hedeflediğini söylüyor Robyn. Peki ya nedir bu şeyler? Geçmişin yaralarını sarabilmek mi, yoksa o alabildiğine boşluğun içinde, çölün sonsuz saflığında kafasını dinleme ihtiyacı mı, veya hiçbiri değil de, bir kadının da azminin ne kadar kuvvetli olabileceğini göstermek gibi tamamen farklı bir düşünce mi?
Aralara serpiştirilen ‘hatıralar’dan da yola çıkarak Robyn’in yolculuğuna herkesin kendi bakış açısından farklı yorumlar getireceği düşünüldüğünde bu sorunun cevabını izleyiciye bırakmak en doğrusu olacaktır. Bu evrensellik, romanın bir lütfu mu bilmiyorum ama öyleyse de John Curran’ın bunu filme yansıtmaktaki başarısı göz ardı edilemez. Evet, belki bazı noktalarda hikayenin derinliği tam olarak seyircinin içine işleyemiyor, sonuçta bir romandan uyarlandığından mıdır bilinmez, bir takım eksiklikler varmış gibi geliyor, ufak tefek kopukluklar oluşuyor, ana karaktere fazla yüklenildiğinden yan karakterler biraz geri planda kalıyor vs… Ama tüm bu küçük detayların yanı sıra yönetmenin, izlerken ve hatta izledikten sonra da üzerinde düşünülecek, tartışılacak türden bir çalışma çıkaramadığını söylersek de büyük bir haksızlık etmiş oluruz. Zira bahsettiğimiz evrensellik filmin bütününe layıkıyla yayılmış durumda.
Ayrıca bir maceranın içindeki olmazsa olmazlardan, birer tutam romantizm ile mizah da işin içine girince filmin seyri oldukça keyifli bir hal alıyor. Robyn’in, sadece dört devesi Dookie, Zeleika, Goliath ve Bub ile çok sevdiği siyah köpeği Diggity’yi yanına alarak çıktığı macerada belli başlı ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için National Geographic’in yolculuğuna sponsor olmasını istemesi üzerine yanına zoraki bir şekilde katılan fotoğrafçı Rick’e gönlünü kaptırması, her ne kadar biraz ani gelişip yapay görünse de hikayeye hoş bir soluk katıyor. Üstüne Aborjinler’in de olaya dahil olmasıyla birlikte filmin mizahi yönü gayet iyi dengeleniyor.
Öte yandan filmde en çok göze çarpan ayrıntılardan biri, karakter ile seyirci arasındaki bağın bir türlü kurulamaması. Bu tarz filmlerde genellikle kahramanımızla birlikte biz de onun tattığı duyguları tadarız, onunla birlikte adeta macerasına eşlik ederiz. Robyn’e baktığımızda ise o yalnızca anlatıcı, biz de dinleyiciyiz.
Yalnız bu noktada oyuncudan kaynaklanan bir durum olduğu düşünülmesin. Bilakis Mia Wasikowska son derece iyi bir performans çıkarıyor, gerçek Robyn’e olan benzerliğiyle de ayriyeten dikkat çekiyor. Bana sorarsanız en fazla filmin belgesel tadında oluşu bunda etkili. Amma velakin filmi belgesel edasıyla izlediğimiz takdirde bu soğukluğu bir kusur olarak değerlendirmek de yanlış olur. Hatta bu düşünceyi destekler nitelikteki, kamerasını büyük bir ustalıkla kullanan Mandy Walker’ın elinden çıkan muhteşem görüntüleri ve itinayla seçilmiş harikulade müzikleri hesaba kattığımızda filme olumlu yansıdığını dahi söyleyebilirim.
Ara sıra özellikle yerlilerin bulunduğu sahnelerde alttan alttan sosyal ve kültürel mesajlara da yer veren Çöldeki İzler, üzerinde durduğu insani ve felsefi konuların yanında bu yaklaşımıyla da merak uyandırıyor. Benzerine pek sık rastlayamayacağımız türden, görülmeyi de kesinlikle hak eden bir yapım.
Çöldeki İzler / Tracks
Vizyon Tarihi:18 Temmuz 2014
Yapımı:2013 – Avustralya
Tür:Biyografi
Süre:110 Dak.
Yönetmen:John Curran
Oyuncular:Mia Wasikowska, Emma Booth, Rainer Bock, Adam Driver, Jessica Tovey
Senaryo:Marion Nelson, Robyn Davidson
Yapımcı:Iain Canning, Emile Sherman
Son Sözler
John Curran’ın, Robyn Davidson’ın kendi anılarından aktardığı aynı adlı otobiyografik romanından uyarladığı Çöldeki İzler, maceraperest bir kadının Avustralya Çölü’nü Alice Springs’den başlayarak Hint Okyanusu’na kadar dört devesi ve çok sevdiği köpeği Diggity ile birlikte geçme macerasını anlatıyor. Robyn özel olarak belirtiyor ki bu yolculuk bir maceradan ziyade bir şeylerin başarılmasını veya ispatlanmasını hedefliyor. Peki nedir bunlar? İşte, her zihniyetin farklı yorumlayacağı bu sorunun cevabı da biz izleyicilere kalıyor. Filmin bu evrensel alt metni bir hayli dikkat çekerken bir takım ufak tefek eksiklikler de ara sıra göze çarpabiliyor. Lakin filmi belgesel havasında izlediğiniz takdirde uzun müddet hafızalardan çıkmayacak şekilde özgün ve hoş bir seyirlik olduğu gerçeğini de hiçbir şey değiştirmiyor.