Yeşilçam denildiği zaman aklımıza direk Ayhan Işık, Belgin Doruk, Sadri Alışık, Fatma Girik, Türkan Şoray, Tarık Akan, Ediz Hun, Emel Sayın, Gülşen Bubikoğlu, Filiz Akın, Cüneyt Arkın, Kemal Sunal, Kadir İnanır, Hülya Koçyiğit, Kartal Tibet gibi daha nice nice efsane sanatçılar gelir. Yeşilçam filmleri hayatımızda herzaman bambaşka bir yer edinmiştir. O içtenlik, samimiyet, sadelik maalesef şimdiki filmlerde yok.
Yeşilçam, Beyoğlu’nda bir sokağın adıydı. Eskiden tüm film şirketleri o sokaktaydı ve herşey orada olup biterdi (bununla ilgili diğer bir yazımı okumanızı tavsiye ediyorum:
Türk sinemasının bu ‘Altın Çağın’da ne internet vardı, ne de televizyon. İnsanlar ya sık sık sinemaya giderdi, ya da tiyatroya. Hatta köylerde bile açık hava sinemaları vardı ve insanlar büyük heyecanla her hafta yayınlanacak filmleri dört gözle beklerdi. Dolayısıyla değer kavramı, sanatçılara gösterilen saygı ve hürmet çok farklıydı. 1950-60 yılları arasında senede 60’a kadar filmler çekilirdi ve bu sayı git gide artmaya başladı. En yoğun dönem 1960-70’ler arasındaydı. Bu dönemde toplam 1700 adet sinema filmi çekilmiştir ve senede 50-60 milyon seyirciye ulaşmıştır filmler (rekor 1972 yılıdır. O sene 311 film çekilmiştir). Kötü kalpli zenginler, temiz kalpli yoksul kızlar ve delikanlılar, namus uğruna işlenen cinayetler, kötü yola düşmüş ama altın kalpli fahişeler gibi klişeler filmlere git gide yerleşti.
Kim hatırlamaz o herkesin dilinde olan klasik Yeşilçam sözlerini; ‘N’ayır n’olmaz; Anneciğim, ben bu adamı çok sevdim, ona amca diyebilirmiyim; Güzel olduğunuz kadar küstahsınız da; Görüyorumm, görüyorumm; Beni paranla satın alabiliceğinimi sandın, küstah; Ne olur gerçeği söyleyin doktor, yaşayacakmıyım’ ve bunun gibi yüzlerce sözü…
O dönem filmler başrölde oynayan ‘yıldız’larla anılırdı. İnsanlar alıştıkları simaları görmek ister, onlar gibi giyinir, onlar gibi davranırdı. Yeşilçam sanatçılarına özenildiği kadar hiçbir sanatçıya özenilmemiştir heralde. Bu dönemler magazinide doğurmuştur. ‘Bu insanlar ne yer, ne içer, ne giyer’ merakı sarardı insanları. O dönemler TV olmadığından, sanatçılar dergilerde boy gösterirdi. SES dergisinin kapak yarışmaları oluyordu. O yarışmaların amacı, sinemaya yeni oyuncu kazandırmaktı.
Anadolu’nun dört bir yanından fotoğraflarını derginin adresine gönderenler bir jüri tarafından seçiliyor ve İstanbul’a davet ediliyordu. Orada deneme filmleri çekildikten sonra yeni JÖN’ler sinemaya ilk adımlarını atıyordu. Türk sineması bu şekilde Ajda Pekkan, Ediz Hun, Hülya Koçyiğit, Kadir İnanır, Sümer Tilmaç, Seyyal Taner, gibi sanatçılar kazandı.
En çok film çeken erkek sanatçı Cüneyt Arkın (300 civarı) ve en çok film çeken kadın sanatçı Türkan Şoray olmuştur (200 civarı). Bu iki jönlerinde meşhur kararları vardı. Şoray, 1965 yılında ‘Türkan Şoray Kanunları’ ile anılırken Cüneyt Arkın’nda romantik filmlere ‘elveda’ diyerek, akrobatik filmlere ilk adımını atmaya karar verdi ve bu alanda gayet başarılı oldu.
Yeşilçam’ın karakteristik oyuncularınıda herkes bilir. Pala bıyık babacan Hulusi Kentmen, kötü kadın Aliye Rona, kötü adamları Erol Taş ve Ali Şen. Bir de ‘Çirkin Kral’ Yılmaz Güney vardı. İnsanlar her nekadarda ona karşı olmuş olsalar da, o bir konuşmasında; ‘İnsanlar bana karşı durdukça ben güçleniyorum’ diyerek çok büyük başarılara imzasını atmış ve bir çok konuda Türk Sinemasın’da öncü olmuştur. Oyunculuğunun ardından yönetmen ve rejisör olarak salon filmleri yerine, Türkiye’nin sorunlarını beyaz perdeye taşımıştır.
Ve tabiki de hepimizin imrendiği Yeşilçam aşkları vardı… Perde önünde gördüğümüz vazgeçilmez ikililer; Belgin Doruk-Ayhan Işık, Türkan Şoray-Kadir İnanır, Tarık Akan-Gülşen Bubikoğlu, Ediz Hun-Filiz Akın gibi yakıştırdığımız çiftler. Ama bu aşkları gerçek hayata taşıyan çok az oldu. Mesela Ediz Hun ve Hülya Koçyiğit birbirlerine 60’lı yıllarda aşık olurlar ve evlenme kararı alırlar. Fakat Hülya Koçyiğit’in annesi bu evliliği onaylamaz ve çift ayrılır. Ferdi Tayfur ve Necla Nazır’ın aşkları ise evlenmemelerine rağmen 33 yıl sürer (çiftin ayrılalı henüz bir kaç yıl oldu). Türkan Şoray-Cihan Ünal evlenirler (gerçek aşkı Rüçhan Adlı olsa da, tek engel Rüçhan’in evli olmasıydı). Kamera arkası aşkların diğerleri ise Fatma Girik ve yönetmen Memduh Ün’ün ve Filiz Akın-Türker İnanoğlu gibi çiftlerdir. Sonradan Türker bey Filiz Hanım’dan boşanır ve Gülşen Bubikoğlu ile evlenir (hala evliler).
Bunların haricinde birde diğer ikililer vardı; Kemal Sunal-Şener Şen gibi, Metin Akpınar-Zeki Alasya gibi, Münir Özkul-Adile Naşit gibi…Sizi bilmem ama benim en sevdiğim film ‘Hababam Sınıfı’ serisi. Ezberlediğim halde hala sık sık izlerim…
En çok sevdiğim ve etkilendiğim aşk filmi ise Atif Yılmaz’ın ‘Selvi boylum al yazmalım’ıdır hiç şüphesiz..’Sevgi neydi peki?’ Bu son sahnesi sanırım hepimizin hafızasına kazıldı.
Birde Yeşilçam’ın efsane şarkıları vardır. Cahit Berkay müziklerini herkes bilir… 150 civarı müzik bestesi yapmıştır Yeşilçam için. Efsane film müziklerinden oluşan bu klibi izlemenizi tavsiye ederim. Gerçekten çok duygulanacaksınız…
Sizi bilmiyorum, ama ben bu filmleri müzik eşliğinde izlediğim zaman hala çok ama çok duygulanıyorum ver hep o dönemde yaşamanın hayalini kuruyorum…Teknoloji çağı maalesef bir çok değerleri yok etti ve ‘ne varsa eskilerde var’ dememize yol açtı…
Bütün eleştirileri bir kenara bırakarak, her ne kadar da toz pembe bir dünya sunsa bize Yeşilçam filmleri, yine de karşılıksız sevmeyi, içtenliği, dürüstlüğü, bağlılığı ve değer vermeyi sinema ekranından gerçek hayata taşımaya örnek bir dünya yaratmıştır… Dolayısıyla hayatta olan olmayan tüm sinema emekçilerine bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Sizi bilmiyorum, ama benim şimdi bir Yeşilçam filmi izleyesim geldi…